Japonya'da alışverişe çıkanların çoğu bu ilginç aparatla karşılaşmıştır eminim.
Türkiye'de buna hiç denk gelmedim. Ben de ilk kez japonya'da gördüm bu koruyucuyu.
İlk alışverişe gittiğim mağaza küçük bir butikti.
Mağaza görevlisine kıyafeti denemek istediğimi söylemiştim.
Görevli de beni kabinlere götürdü. ilk Söylediği şey, ayakkabınızı çıkarırmısınız olmuştu.
O zamanlar ilk kez kabinde ayakkabı çıkartmamı istedikleri için çok şaşırmıştım.
Ama aslında bir taraftanda temizlik bakımından hoşuma gitmişti.
Düşünsenize yer halıfleks ve günlük bir kaç kez süpürülüyormuş.
Ayakkabıyı çıkartıp içeri girdim, tam perdeyi çekicem kadın gitmiyor:)))
Eeee dedim kendi kendime. Bu seferde parmağını yere doğru uzatarak çöp kovasına benzer bir kutu gösterdi ve içinden tülden daha ince bir bez çıkarttı.
Dedim bu ne?
Dedi bunu kafana takacaksın:)
Dedim nasıl takacam delik yok ki? Bildiğin bez çuval:))
Sonra sağolsun kadıncağız aldı kendi kafasına takarak bana kullanımını gösterdi:))
Benim gözler yine fal taşı gibi açıldı:)
Dedim bu niye?
Dedi bu koruyucu!..
Dedim neyden koruyor?
Dedi kıyafeti yüzünüzde ki makyajdan ve saçınızdaki her hangi bir jöle veya yağlanmadan koruyacak.
Anladığıma göre o kıyafeti bir kaç kişi deniyor.
Her deneyende bir yerlerine Fondöten , Ruj , Rimel vs. sürerse o ürün özürlüye çıkacak:)
Eğer sizde bir gün japonya'da bir mağazada bu aparatla karşılaşırsanız kullanma zorunluğu olan bir mağazada olduğunuzu anlayın ve uyarı almadan direk takıp öyle deneyin bluzunuzu:))
16 Ağustos 2019 Cuma
Japonya'da bilet otomatlar ve kullanımı
Japonya'da küçük tren istasyonlarında bilet gişeleri yoktur.
Bu tür küçük yerlerde otomat bilet makineleri bulunur.
O istasyona ilk kez gelen yabancılar önce afallayıp kalıyor, bileti nasıl kesicez diye:)
sonra bakıyorlar ki duvarda bir çeşit otomat var, az biraz kurcaladıkça işi çözüyorlar:)
Bu otomatlardan eskiden Türkiye'de kullandığımız tek geçişlik kağıt biletler satılıyor.
Bu kağıt bileti gişeden geçerken gözeneğe koyup geçiyorsunuz.
ilk girişte bilet size tekrar dönüyor, o yüzden bileti unutmadan alın:)
Neyse, konumuz bu otomatlar, konu dışına çıkmayalım:)
Bu otomatlar büyük, küçük bütün istasyonlarda var.
Sadece küçük istasyonlarda gişeden bilet satan görevli yok.
Otomatı bazen yanlış bir yere tıkladığınızda size istemediğiniz bir bileti satmış olabiliyor.
Yani, Siz Minami mori machi'ye 230 yen vermek istediniz ama, Umeda'ya 280 olan yere hatayla basmış oluyor parmak:)
(Benim başıma çok geliyor bu hata) Otomatın sol alt köşesinde Çağrı düğmesi bulunuyor.
Bu düğmeye bastığınızda bir anda yan taraftan bir kelle uzuyor, " Hai douzoooo" diye ses çıkararak:)
Aman bir an ürküp kaçmayın. Adam size yardıma geldi. O bileti elinizden alıp, Yeni bileti sizin yerinize satın alıp gönderiyor:)
Anlayacağınız biletiniz asla yanmaz. Muhakkak geri iadesi yapılır..
Bu tür küçük yerlerde otomat bilet makineleri bulunur.
O istasyona ilk kez gelen yabancılar önce afallayıp kalıyor, bileti nasıl kesicez diye:)
sonra bakıyorlar ki duvarda bir çeşit otomat var, az biraz kurcaladıkça işi çözüyorlar:)
Bu otomatlardan eskiden Türkiye'de kullandığımız tek geçişlik kağıt biletler satılıyor.
Bu kağıt bileti gişeden geçerken gözeneğe koyup geçiyorsunuz.
ilk girişte bilet size tekrar dönüyor, o yüzden bileti unutmadan alın:)
Neyse, konumuz bu otomatlar, konu dışına çıkmayalım:)
Bu otomatlar büyük, küçük bütün istasyonlarda var.
Sadece küçük istasyonlarda gişeden bilet satan görevli yok.
Otomatı bazen yanlış bir yere tıkladığınızda size istemediğiniz bir bileti satmış olabiliyor.
Yani, Siz Minami mori machi'ye 230 yen vermek istediniz ama, Umeda'ya 280 olan yere hatayla basmış oluyor parmak:)
(Benim başıma çok geliyor bu hata) Otomatın sol alt köşesinde Çağrı düğmesi bulunuyor.
Bu düğmeye bastığınızda bir anda yan taraftan bir kelle uzuyor, " Hai douzoooo" diye ses çıkararak:)
Aman bir an ürküp kaçmayın. Adam size yardıma geldi. O bileti elinizden alıp, Yeni bileti sizin yerinize satın alıp gönderiyor:)
Anlayacağınız biletiniz asla yanmaz. Muhakkak geri iadesi yapılır..
11 Ağustos 2019 Pazar
Türkiye'de yaşayan japonlar
Bizler japonya'da yaşamak için fırsat kollarken neden bu Japonlar Türkiye'de
yaşıyor diye düşündünüz mü hiç?.
Açıkcası ben düşündüm ve zamanla onları tanıdıkça cevabını buldum diyebilirim.
Japonların yaşam tarzları bizim yaşam tarzımıza kıyasla oldukça mekaniktir.
Herşey plan ve proğram dahiline ilerliyor.
Mesela bizdeki gibi yuvarlak zaman dilimleri yoktur.
Arkadaşımız arayıpta 5 dakikaya ordayım dediğinde biliriz ki bu en az 10 dakikadır J
hepimize göre zaman algısı farklılık gösterir J
Ama bir Japon size 5 değil 10 da değil 7 dakika sonra oradayım dediğinde mutlaka orda olur.
Bir nevi prensip meselesi J
Hayatın akışı kurallar düzen ve nizamdan ibarettir.
Ben Japonları genel olarak askere benzetirim.
Askere giden Türk arkadaşlar iyi bilirki disiplin , düzen ve nizam olayını askeri hayatlarında fazlasıyla yaşayıp tecrübe etmişlerdir.
Ancak bu Japonyada günlük hayatın bir parçasıdır.
Akıllarına aykırı bir şey gelmez. Kural kuraldır.
En küçük olayla örnekleyecek olursam konuyu şöyle açıklayabilirim.
Yaya geçidi ve trafik ışıklarının olduğu bir yolda eğer yoldan geçen bir araç yok ise biz ne yaparız ? yeşil ışığın yanmasını beklemeden geçeriz üstelik bu yaya yolu ve lambalar 10 adımlık bir ara sokağa konmuş ise hiç ciddiye bile almayız hatta yok sayarız.
Japonya'da yol boyunca mağaza , dükkan bakınarak gezerken yürüdüğüm yol , ara sokaklarada çıkıyordu ve hepsinde trafik ışığı vardı.
Önce duraksadım çünkü komik geldi en fazla 5-6 adımda geçilebilecek mesafelerdi.
Sonra kendime dedimki olsun sen onların ülkesindesin kurallara uy ve yoldan geçen herhangi bir araç , hatta bisikletli bile olmasada bende Japonlar gibi yeşil ışığın yanmasını bekleyip yeşil ışıkta geçtim.
Ama sonrasında baktım ki bu ara sokaklar bitmediği gibi her sokakta trafik ışıkları var ayrıca geçen bir araç da yok. Bende Türk usulü ışıklara aldırmadan güzelce geçtim.
Başka yayalar ise güzelce bekliyordu ışığın kendilerine yanmasını.
Olsun ben yinede geçtim çünkü beklemek bana göre saçmaydı.
Sonra zamanla anladım ki Japonların çoğu (çok nadir olanlar hariç) bu 5-10 adımlık yaya yolunu ışıkları yok sayarak geçme ihtimallarini bile düşünmüyorlar.
Aslında biliyorlar bu çok basit bişey , onlarda yapabilirler ama yapmıyorlar.
Toplum onları birlikte hareket etmeye sürüklemiş vs..
Oysa , ben trafik ışıklarını görmezden gelip yolu geçerken , yeşilin yanmasını kendine prensip edinmiş disiplinli Japon , bir gün bir gezi planlar ve Türkiye'ye gelir.
Etrafına bakıp o da gözlemler ve her şeyin bir rahat yolunu bulduğumuzu , kendimize göre uyarlama yapabildiğimizi görünce kendilerinin ne kadarda can sıkıcı disiplinli bir hayata hapsolduklarını görüp üzerine bir gevşeme , rahatlık gelir ve tabiri yerindeyse O da “ Takılır ” bizim gibi..
Kendilerini baskıdan uzak ve rahat hisseder ve görür ki bu şekilde'de hayat devam ediyor sorun olmuyor.
Oluyorsa'da başkasına bir zararı yok…
Sonra bizleri kendileriyle kıyaslayınca öz güven tavan yapmış , gülümseyen , yardım eden , yerli yersiz merakını gideren ama zararsız iyi niyetli olduğumuzu anladığı anda Japonya'da ki hayatının anlamsız olduğunu aslında özlediği şeyin tam da bu olduğunu anlar ve Özelliklede ruhlarına hitap ediyorsa Türk'lerin bu yaşam tarzı Türkiye'de yaşama planları başlar.
Japonya'da dilim ile yediği karpuzu , Türkiye'de en lezzetisinden patlayana kadar yeme keyfine varır.
Japonya'da pahalı olduğu için genellikle hediye olarak alınan kavunu , Türkiye'de en kokulusundan pazardan aldığı 4 kavunla eve dönmenin mutluluğunu yaşar ve iş hayatına gelince hiçte Japonya'da ki gibi “ Kibishi ” olmadığını görür. Velhasıl hayat Türk'lere güzel diyerek burada bir hayat kurar.
Ve zamanla her ne hissediyorsa özgürce kendini ifade etmenin mutluğunu yaşar
Japonya'nın neresi olduğunu anlatmak zorunda'da kalmaz çünkü zaten Barış Manço yıllar önce Türklere öğretmişti Japonya'yı ve Japonları.Türk televizyon kanallarında gezerken aniden ses duyar birisi Japonca konuşuyor ve anlar ki Japonya'da sıradan bir kişi olan bu şahıs Tükiye'de klima reklamıyla çoktan ünlü olmuş:)
Ve daha saymakla bitmeyen onlarca sebebi vardır artık Türkiye'yi ve Türk'leri sevmek için.
Peki ya biz ne olacağız “ Biz Japonları seviyoruz , o zaman onlarda bizi seviyordur ” diyerek yola düştüğümüzde aslında bir çoğunun bizleri tanımadığını belki ilk kez Türk kelimesini duyduklarını anlayıp , daha zorlu şartlarda yolumuza Japonya'da devam edebilme ihtimaliyle birlikte bir tür seyehat , tatil tadında bırakıp dönmekte mümkündür.
Yani şartlar , imkanlar aynı değil , durum tam tersi olsaydı yani bizler Japonya'ya gittiğimizde son derece güler yüzlü , bizleri tanıyan bilen ve kucaklayan bir millet ile karşılaşsaydık elbette bizim içinde Japonya'da yaşama kararı bir Japon'un Türkiye'de yaşama kararı kadar kolay olurdu.
Açıkcası bu durum hoşuma gitmiyor ama onlara da hak veriyorum.
Çünkü Yüzyıllar önce özellikle de denizcilik faaliyetleri ile ülkeye gelen Portekizli gemicilerin ticaret ile birlikte kültür ve din alışverişi yaparak bir nevi Japonlar üzerinde misyonerlik çalışmaları yapmaları sebebiyle bu durumun ülkede sorun olacağını görüp karşı çıkan ve Yüzyıllar boyunca kapılarını tüm dünya'ya kapatmış bir imparatorluktan bahsediyoruz. Bu sebeple bizler gibi bir coğrafya'da yaşamayan , kapılarını uzun yıllar kapatan bir kültürden bahsettiğimizde bizler gibi hemen kucak açmalarını beklemek yanıltıcı olur.
Yine de son yıllarda Japonya'da yabancı sayısı oldukça arttı , farklı kültürlerle etkileşime sıcak bakmaya başladılar. Mesela Japonya ile Türkiye arasında dostluğun başlangıcı olan Ertuğrul fırkateyni konulu sinema filmlerinin yanı sıra okulda ders kitaplarında da Türkiye yer almaya başladı.
Bunlar hoş güzel gelişmeler diye düşünüyorum.
Yazar : Cemaynur Şahin
Açıkcası ben düşündüm ve zamanla onları tanıdıkça cevabını buldum diyebilirim.
Japonların yaşam tarzları bizim yaşam tarzımıza kıyasla oldukça mekaniktir.
Herşey plan ve proğram dahiline ilerliyor.
Mesela bizdeki gibi yuvarlak zaman dilimleri yoktur.
Arkadaşımız arayıpta 5 dakikaya ordayım dediğinde biliriz ki bu en az 10 dakikadır J
hepimize göre zaman algısı farklılık gösterir J
Ama bir Japon size 5 değil 10 da değil 7 dakika sonra oradayım dediğinde mutlaka orda olur.
Bir nevi prensip meselesi J
Hayatın akışı kurallar düzen ve nizamdan ibarettir.
Ben Japonları genel olarak askere benzetirim.
Askere giden Türk arkadaşlar iyi bilirki disiplin , düzen ve nizam olayını askeri hayatlarında fazlasıyla yaşayıp tecrübe etmişlerdir.
Ancak bu Japonyada günlük hayatın bir parçasıdır.
Akıllarına aykırı bir şey gelmez. Kural kuraldır.
En küçük olayla örnekleyecek olursam konuyu şöyle açıklayabilirim.
Yaya geçidi ve trafik ışıklarının olduğu bir yolda eğer yoldan geçen bir araç yok ise biz ne yaparız ? yeşil ışığın yanmasını beklemeden geçeriz üstelik bu yaya yolu ve lambalar 10 adımlık bir ara sokağa konmuş ise hiç ciddiye bile almayız hatta yok sayarız.
Japonya'da yol boyunca mağaza , dükkan bakınarak gezerken yürüdüğüm yol , ara sokaklarada çıkıyordu ve hepsinde trafik ışığı vardı.
Önce duraksadım çünkü komik geldi en fazla 5-6 adımda geçilebilecek mesafelerdi.
Sonra kendime dedimki olsun sen onların ülkesindesin kurallara uy ve yoldan geçen herhangi bir araç , hatta bisikletli bile olmasada bende Japonlar gibi yeşil ışığın yanmasını bekleyip yeşil ışıkta geçtim.
Ama sonrasında baktım ki bu ara sokaklar bitmediği gibi her sokakta trafik ışıkları var ayrıca geçen bir araç da yok. Bende Türk usulü ışıklara aldırmadan güzelce geçtim.
Başka yayalar ise güzelce bekliyordu ışığın kendilerine yanmasını.
Olsun ben yinede geçtim çünkü beklemek bana göre saçmaydı.
Sonra zamanla anladım ki Japonların çoğu (çok nadir olanlar hariç) bu 5-10 adımlık yaya yolunu ışıkları yok sayarak geçme ihtimallarini bile düşünmüyorlar.
Aslında biliyorlar bu çok basit bişey , onlarda yapabilirler ama yapmıyorlar.
Toplum onları birlikte hareket etmeye sürüklemiş vs..
Oysa , ben trafik ışıklarını görmezden gelip yolu geçerken , yeşilin yanmasını kendine prensip edinmiş disiplinli Japon , bir gün bir gezi planlar ve Türkiye'ye gelir.
Etrafına bakıp o da gözlemler ve her şeyin bir rahat yolunu bulduğumuzu , kendimize göre uyarlama yapabildiğimizi görünce kendilerinin ne kadarda can sıkıcı disiplinli bir hayata hapsolduklarını görüp üzerine bir gevşeme , rahatlık gelir ve tabiri yerindeyse O da “ Takılır ” bizim gibi..
Kendilerini baskıdan uzak ve rahat hisseder ve görür ki bu şekilde'de hayat devam ediyor sorun olmuyor.
Oluyorsa'da başkasına bir zararı yok…
Sonra bizleri kendileriyle kıyaslayınca öz güven tavan yapmış , gülümseyen , yardım eden , yerli yersiz merakını gideren ama zararsız iyi niyetli olduğumuzu anladığı anda Japonya'da ki hayatının anlamsız olduğunu aslında özlediği şeyin tam da bu olduğunu anlar ve Özelliklede ruhlarına hitap ediyorsa Türk'lerin bu yaşam tarzı Türkiye'de yaşama planları başlar.
Japonya'da dilim ile yediği karpuzu , Türkiye'de en lezzetisinden patlayana kadar yeme keyfine varır.
Japonya'da pahalı olduğu için genellikle hediye olarak alınan kavunu , Türkiye'de en kokulusundan pazardan aldığı 4 kavunla eve dönmenin mutluluğunu yaşar ve iş hayatına gelince hiçte Japonya'da ki gibi “ Kibishi ” olmadığını görür. Velhasıl hayat Türk'lere güzel diyerek burada bir hayat kurar.
Ve zamanla her ne hissediyorsa özgürce kendini ifade etmenin mutluğunu yaşar
Japonya'nın neresi olduğunu anlatmak zorunda'da kalmaz çünkü zaten Barış Manço yıllar önce Türklere öğretmişti Japonya'yı ve Japonları.Türk televizyon kanallarında gezerken aniden ses duyar birisi Japonca konuşuyor ve anlar ki Japonya'da sıradan bir kişi olan bu şahıs Tükiye'de klima reklamıyla çoktan ünlü olmuş:)
Ve daha saymakla bitmeyen onlarca sebebi vardır artık Türkiye'yi ve Türk'leri sevmek için.
Peki ya biz ne olacağız “ Biz Japonları seviyoruz , o zaman onlarda bizi seviyordur ” diyerek yola düştüğümüzde aslında bir çoğunun bizleri tanımadığını belki ilk kez Türk kelimesini duyduklarını anlayıp , daha zorlu şartlarda yolumuza Japonya'da devam edebilme ihtimaliyle birlikte bir tür seyehat , tatil tadında bırakıp dönmekte mümkündür.
Yani şartlar , imkanlar aynı değil , durum tam tersi olsaydı yani bizler Japonya'ya gittiğimizde son derece güler yüzlü , bizleri tanıyan bilen ve kucaklayan bir millet ile karşılaşsaydık elbette bizim içinde Japonya'da yaşama kararı bir Japon'un Türkiye'de yaşama kararı kadar kolay olurdu.
Açıkcası bu durum hoşuma gitmiyor ama onlara da hak veriyorum.
Çünkü Yüzyıllar önce özellikle de denizcilik faaliyetleri ile ülkeye gelen Portekizli gemicilerin ticaret ile birlikte kültür ve din alışverişi yaparak bir nevi Japonlar üzerinde misyonerlik çalışmaları yapmaları sebebiyle bu durumun ülkede sorun olacağını görüp karşı çıkan ve Yüzyıllar boyunca kapılarını tüm dünya'ya kapatmış bir imparatorluktan bahsediyoruz. Bu sebeple bizler gibi bir coğrafya'da yaşamayan , kapılarını uzun yıllar kapatan bir kültürden bahsettiğimizde bizler gibi hemen kucak açmalarını beklemek yanıltıcı olur.
Yine de son yıllarda Japonya'da yabancı sayısı oldukça arttı , farklı kültürlerle etkileşime sıcak bakmaya başladılar. Mesela Japonya ile Türkiye arasında dostluğun başlangıcı olan Ertuğrul fırkateyni konulu sinema filmlerinin yanı sıra okulda ders kitaplarında da Türkiye yer almaya başladı.
Bunlar hoş güzel gelişmeler diye düşünüyorum.
Yazar : Cemaynur Şahin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)