30 Ocak 2016 Cumartesi
Japonların geleneksel yiyeceği omochi
Japon Anaokulu Mezuniyet Töreni
Japonya Yeniyıl Tebrik Kartları
Japon mutfağı ve yemekleri
Aslında japon yemekleri çok lezzetli ve çok çeşitli bir mutfak kültürüne sahip.
Biraz o ülkeden, biraz bu ülkeden diyerek de mutfaklarına katılmış yemek çeşitleri de var.
Sukiyaki (すき焼き)
Bu yemek tam bir japon mutfağı. Bir tencere yemeğidir ve masanın ortasına elektrikli veya gazlı ocak konup, bu tencereyide masanın ortasına koyduğunuz ocağın üzerine koyarak hem pişirip hemde yenen bir yemektir.
Hem evde hemde restaurantlarda rahatlıkla bulunur ve yapılır.
Çok çeşitli sebze ağırlıklıdır. İlk önce sebzeler konulur. Biraz haşlandıktan sonra hangi eti seviyorsaniz o eti koyup, kaynamış soslu ve sebzeli suda bir yandan pişirip bir yandan da yiyebileceğiniz ilginç bir yemektir:)
Japonlar genelde ince dilimlenmiş domuz etiyle yerler.
Gyouza (餃子)
Gyouza japonya'ya çinden gelmiş. Japonya'da yaşayan çinlilerin açtıkları gyouza restaurantlarıyla büyümüş ve gelişmiş en sevilen yenen bir hamur işidir.
Aynı bizim mantıya benziyor. Biraz farklı pişirme tarzı var tabiki.
İçine soğan, kıyma, baharat vs. konuluyor. Hamur yoğrulup kabartılıp tek tek elle açılıyor. Bir çay tabağı genişliğinde açılıp içine bizim içli köfte içi gibi önceden hazırlanmış içi bir tatlı kaşığı kadar konup kapatılıyor.
İster haşlanmış, isterseniz de kızarmış yenilebiliyor.
Okonomiyaki (お好み焼き)
Sebzeli, etli ve soslu hazırlanmış bir krep. Mükemmel bir sosu var. Asıl onu sevdiren sosudur.
En güzeli de karidesli olanıdır. Buda has japon mutfağıdır:)
Pirinç Pilavı (Gohan) (ご飯)
Japonların ana yemeği o olmazsa olmasızı. Japoncası "shiro gohan".
Nasıl ki bizde ekmek yoksa doymayız, Sofraya oturmayız. Japonlarda sabah-öğlen-akşam 3 öğün yenilen ana besin kaynaklarıdır.
Tuzsuz ve yağsızdır. Haşlama ama suyu aynı bizim pilav gibi bire bir su koyularak yapılır.
Tempura (天ぷら)
Japonların kızartma yemeklerin kralıdır:) Japonlar çok fazla yağlı yemek yemezler, çok da sık yemezler.
Ama tempura baş taçları Genelde sadece restaurantda yenilir. Ayda bir gün falan aklınıza gelen tüm sebzeyi kızartırlar. Aaaa bununda kızartması olurmu diyeceğiniz sebzeleri bile:)
Miso Çorbası (味噌汁)
Japonların geleneksel çorbası. Günün 3 öğünü yenilen ana yemek. Bu çorba onlar için bir sağlıklı yiyecek.
Deniz ürünü ağırlıklı yapılır. Sebzeler, soya fasulyeleri, deniz tuzu, yosun.
Çok farklı çeşitleri ve sosları olan, başta reddedilip sonradan bağımlılık duygusu yapan müthiş bir çorbadır:)
Sushi (寿司)
Japonların dünya'da en çok bilinen bir yemek çeşididir.
Tüm dünya'da sushi denildimi çiğ balık akla gelir.
Aslında haşlanmış, pişmiş, sebzeli, çok çeşitleri var.
Bende çiğ et yiyemediğim için haşlanmışları tercih ediyorum.
Yakitori (焼き鳥)
Türklerin şiş kebabı neyse, japonlarında yaki torisi o dur:) bildiğimiz tavuk şiş.
Tek farkı sosu! Başka anlatılacak sözü yok bence:)
Bazen arada başka etler ve sebzelerde katılarak pişirilen çeşitleride var canımm
Sashimi (刺身)
Hani derler ya denizden babamda çıksa yerim. İşte o sözün geçtiği tek ülke japonyadır heralde:)
Denizden çıkan tüm canlı varlıkları böyle canlı veya yeni çıkmış çiğ, sadece bir sosla tüketilen bir japon yemeğidir. ıııııyyyyyy diyenleri duydum bile:)
Ramen (ラーメン)
Çin kökenli bir yemek çeşididir. Japonların günlük tükettikleri çeşitlerini çıkarttıkları, sonradan japon mutfağına katılmasına rağmen ana menüye giren tek yemektir. Maalesef domuz kemik suyu'yla hazırlanılır.
Ve biz tadına bakamadık. O yüzden tadını tarif edemem. Üstünde koca domuz eti konuluyor.
Ve çok ağır şekilde sarımsak katıldığından dolayı onu yiyen birine yaklaşmak imkânsızdır:)
Onigiri (おにぎり)
Hani bizde bir yere giderken, yolculuk yapılırken yanımıza erzak olarak ekmek içine birşey koyup çantamıza koyarız ya. Japonlarda aynı bizim gibi nereye giderse gitsin yanlarına aldıkları tek erzakları "onigiridir".
Haşlanmış yağsız, tuzsuz pilava evde ne varsa, (tarifi zor) japon sosları veya erik turşusu koyulup yosuna sarılıp çantaya atılan ayak üstü yenen bir yiyecek.
Domburi (丼ぶり)
Bizdeki gibi pilav üstü kuru, nohut pilav gibi. Altı haşlama pilav, üstüne istediğiniz her yemeği koyulan bir çok çeşitli olan japon yemeğidir. Genelde pilav üstü çeşitli soslarla hazırlanmış et yemek ağırlıklıdır.
Kare Raisu (カレーライス)
Körili bir hint yemeğidir. Çinliler gibi hintlilerde kendi kültürünün restaurantlarını açmış.
Hangi şehire gitsen, hangi semte gitsen, ummadığın bir karanlık sokak arasında bile hint restaurantına rastlarsınız:)
Adamlar öyle bir ün yapmışlarki evlerde bile bu kare raisu'ya rastlıyorsunuz artık:)
Klasik bir japon ailesinin haftanın en az bir günü menüsünde muhakkak bu körili yemeği bulursunuz:)
Soba (そば)
Bildiğimiz bir makarna çeşididir:) %100 el yapımı.
Tahıl unundan hazırlanmış, sadece haşlama olan bir spagettidir.
Yanında küçük bir tasta sunulan sosa bandırılarak yeniliyor.
Udon (うどん)
Karman çorman birşey:) kalın bir spagetti hamuru ve sosuna kızartılmış et veya sebze katılarak yeniliyor.
Helalini bulmak biraz zor olduğu için çok az yemisizdir. Yedigimizde helal olsun diye çeşiti az'dı:)
Eveeett işte japon mutfağı bunlardan ibaret. Yani o yalnış bildiğiniz iğrenç, böcek, kedi, köpek yiyenlerden değilmiş değilmi? Japonlarda bizim gibi doğal yollardan besleniyorlar:)
Artık karıştırmayalım lütfen Çinlilerle, korelilerle, taywant'lılarla güzelim Japon milletini:)
Japonya Kyoto Gezimiz
Hani bizim büyük adadaki atlı faytonlar gibi ama bu atın yerine genç, sağlıklı delikanlılar var.
Yaşlı bir tane göremezsiniz. Heralde belli bir kriterdeki erkekleri alıyorlar.
Japonya ilkokul Tanışma Günü
Çok farklı bir duyguymuş bu. Sanki kocaman adam olmuş hissi veriyor insana.
Hele bir de yabancı bir ülkede ilkokul'a başlayınca çocuk, heyecan iki kat artıyor:)
Neyle karşılacaz, nasıl bir eğitim, nasıl bir okul bilgimiz sıfır.
Etrafımızda deneyimli bir Türk'de yok!
Başka şehirlerde bu heyecanları yaşayan bir Türk aile daha var mı bilmiyorum ama duymadım bugüne kadar.
O yüzden çok güzel bir manzarada resim çekiliyor:) neysemmm resimleri çektik. Çocuklar mini minnaciklar, çok şirinler.
Japonya'da Türkçe Sınıfı açtım
Çok sevinciliyim. Bir öğrenci bulmuşum:)
Yavaş yavaş seviye yükseldikçe ben zorlanmaya başladım.
28 Ocak 2016 Perşembe
Japonya'da Türkçe ders vermek
Japonca okulumdaki gönüllü, emekli, yapacak iş arayan hocalarımın grupları var.
Çevresi bizim gibi her ülkeden toplanmış yabancı dolu olunca yabancı ülkelerin yemek dersleri ve yabancı dil dersleri almak istiyorlar.
Gruplarında bir ay o ülkenin yemeği, bir ay ülkenin dilini öğreniyorlar.
Sınıfta her ülkeden biri var. Bu gruplara giriyoruz bizde ve ders başı parada kazanıyoruz:)
Ders ücreti ve yol parası iyi bir ücret ödüyorlar.
İlk denemem türkçe dersi olmuştu.
İlk kez gideceğim için çok heyecanlanmıştım. Yol bilmiyorum. Trenle hala tek başıma bir yerden bir yere gidemiyordum.
Sadece eşimle tren'e binip gidiyordum hep.
o yüzden korkuyorum yerin 3 kat altında kaybolmaktan:)
Rica ediyordum gideceğim grubun hocalarından birine gelip namba'dan beni alıp götürüyorlardı.
Dönmeye de aynı şekilde sağolsunlar bırakırlardı (yolu nambadan geçenler tabiki)
Ne öğretecem, nerden başlasam diye düşünmeye başladım.
Bir iki sayfa kolay şeyler yazdım hazırladım.
Karşılarına japonca'da yazıp gittim ki heyecandan bildiğimide unutmayayım:)
Gittim, büyük bir salon. 7-8 tane yuvarlak masa,
her bir masanın üzerine japonca (katagana) ile ülke isimlerini yazmışlar.
Her öğretmen, kendi ülkesini yazan masaya oturdu.
Her masada birer yabancıyız, japonlar da bir köşede toplu halde dikeliyorlar.
Grup başkanları japonlara anons edip "evet arkadaşlar, şimdi hangi dilin eğitimini almak istiyorsanız o masaya buyrun geçin" dedi. Japonlar koşturmaya başladı:)
Fransa masası doldu,
Almanya masası doldu,
Hindistan masası doldu,
Endonezya masası doldu,
Kore masası doldu,
Chine masası doldu,
Taiwant masası bile doldu,
ama bana hala gelen olmadı.
Yaaaa utanmaya başladım! ezildim, büzüldüm ya kimse Türkçe öğrenmek istemiyor mu derken sadece 2 kişi geldi oturdu masama:)
Sonra başkan bir anons daha yaptı.
Oturduğunuz masada yer yoksa, türkçe masamızda yer vardır dedi.
Tanışmayla başladık derse. Merhaba, nasılsınız, benim adım (......)
falan yarım saat içinde 10 kelimelik bir kaç ders verdik.
Sonra her masanın öğrencileriyle öğretmeni sırayla bütün insanların önüne çıktık.
Biz japonca ne öğrettiğimizi anlattık, öğrencilerimiz de öğrendiği dile çevirdi.
Farklı ülkelerin insanlarıyla kaynaştık, Japon arkadaş çevrem genişledi, para kazanmaya başladımm:)
26 Ocak 2016 Salı
Japonya'da telefon Şirketleri
Bir kaç tane de yeni çıktı ama pek tutulmuyor, insanlara güven veremiyorlar.
Bu 3 büyük şirketler.
1. Softbank
Japonya'da yaşayan yabancıların %90 nı bu şirketi tercih ediyor. Sanırım Apple avantajları sayesinde?
Softbank dedin mi Apple, Apple dedin mi Softbank demektir. Bu ikisi bir imaj yapmış birlikte.
Kullanışı kolay, en küçük kasabanın ücra köşesinde bile bir ofisini bulma kolaylığı.
Android tabanlı telefonları çok az. O yüzden Android kullanmayı sevmeyenlerin yerimi desem bilemeyiz. Ve Yabancılara kontrat kolaylığınıda unutmayalım:)
Japonya'nın en kazık şirketi olmasını da:)
2. EU
Japonların %50 si, yabancıların da %10 kullandığı bir şirket. Japonyanın 2. Büyük şirketi. Neden japonlar yabancılara oranla bu şirketi kullanıyor anlam verilmiyor. Alışkanlık? Yerli malı, halkın malı?
Softbanka oranla ofisleri biraz daha az. Özellikle yabancıların yaşadığı bölgelerde.
EU'da Android ağırlıklı sistem telefonlar var. Son bir kaç yıldır Apple çıkarmaya da başladı.
İPhone 5 le ilk satışlarını başlattı.
3. Docomo
Japonya'nın en büyük kendi memleketin şirketi:)
Japon halkının diğer %50 belkide biraz daha fazlası docomo yu tercih ediyor.
Docomo'da sadece Android sistem mevcuttu ama onlarda yavaş yavaş İphone'a geçiş yaptı. Bir nevi zincirlerini kırdı demek daha doğru olur:)
Samsung Android tutkunları, iPhone pek sevmeyenler kitlesimi artık bu Docomo aşkı bilemem:) yine de hala android ağırlıklı bir şirket.
Japonya'da telefon cihazları bu şirketlerden 24 ay kontratlı alınır. Telefon faturasına yansıtırlar.
Ortalama 4 bin yen cihaz, 500 yen sigortası, 5 bin yen internet paketi, 1,980 ile 980 yen iki konuşma paketi,
En az da kendi şirket dışı konuşma extraları,
Sana yaptımı aylık 12~13 bin yen fatura.
Bizim 3 kişilik hat faturası aylık 30~33 bin yen ediyor, aynı aylık:)
Ama gel gelelim bu pahalı lüksten vazgeçemiyoruz.
İki senelik kontrat biter bitmez, telefonu yeniliyoruz.
Ayy iPhone 10 çıkmış, Ayy 12 si çıkmış.. Onda var bende neden yok.
Japonya'ya seyahat amaçlı gelenler, bir yıllık vizesi olanlar, kefili olmayanlar, yani yabancılar için diyelim, bu şirketler 24 ay kontratlı telefon cihazı verilmiyor.
Hat bile almak çok zor.
Hadi bir kefil buldunuz, banka hesabınız biri üzerine alıp hat açtınız diyelim, cihaz alamıyorsanız size iki alternatif vardır.
1. Hattınızı açtığınız şirketten en ucuzundan, en basitinden, peşin almak zorundasınız.
Örneğin en ucuz telefon 30 bin yen diyelim, internete bile girmeye bilir: p
İphone alacam illada diyorsanız peşin peşin 90-120 bin arası ödemek zorundasınız:)
2. Alternatifinizde
Chuko (中古) yanı ikinci el dükkânlarına uğramak olacak. Bu da sizin için çok iyi ve ucuz alternatif. Şirkette satılan bir marka telefonun aynı marka, aynı seri telefonu bu dükkânlarda %50 daha ucuza alabilirsiniz. Hemde sınırsız hep sizin malınız olacak:)
Şirketten aldığınız kontratlı telefonlarda ülkeyi terk etmeniz halinde sıkıntılar yaşarsınız. Bir daha bu ülkede kendi adınıza telefon başvurusunda bulunamazsınız. O yüzden bu ikinci elciler al gülüm ver gülüm. İster at, ister sat.
Bir de yurdışında kullanılan sim free telefonlar.
Hem yurt dışı hemde Japonya içinde kullanabiliyorsunuz.
Normal japon sim kartlarına göre daha pahalı bu aletler.
Bir iPhone 30-40 bin yene alırken sim free diye 70-90 bin yene satıyorlar. Ama yok ben bundan sonra Japonya'dayım, burada kullanıcam sim free gerek yok derseniz yine ikinci el magazalarda su dan ucuz telefonlar bulabilirsiniz. Ben uzun yıllar oldu hat üzerinden almayalı. Son iki telefonumu da İphone mağazasından sıfıra direk nakit alıyorum. 24 ay taksitliden daha uyguna geliyor.
24 Ocak 2016 Pazar
Japonya vizesi nasıl alınır
3 ay turist vize anlaşması var her iki ülke arasında.
Kadınlar ve çocuklar sorgusuz sualsiz giriş yaparken, genç erkekler biraz sorguya çekiliyor:)
Acaba gerçekten japonya'ya gezmeye mi geldi?
Yoksa bu vizesiz girişi fırsata çevirip kaçak göçmen olmaya mı geldi?
Eğer bayansanız, fazla sıkıştırılmazsınız ama yinede tedbirli gelmeniz önerilir.
Özelliklede beyler size bu tedbir listem:)
1. Bankada, japonya’da kalacağınız süre içinde param var, madur olmam diye bir kaç milyar olsun.
2. Geldiğiniz otel veya arkadaş, aile her nereyse açık adresini bulup, çıktı yapıp yanınıza alın.
3. Varsa tanıdık yada kimin için geldiyseniz onun telefon numarasını alın aratıyorlar.
4. Biletinizi gidiş-dönüşlü kestirin. Bir gideyim, dönüşte bakarım demeyin. En şüpheli durum budur.
5. En önemliside bu dikkat buraya :) ORDU lu olmayın:)
Helede fatsalı. Üzgünüm ama japonya'da kara listedesiniz:)
Neden diye soracak olursanız. Geçmişiniz çok kirli.
Nagoya’da hırsızlıktan içeri giren fatsalı sayısı hiç de az değil. İçecek makinelerini soymakla ün yapmışlar.
Vize verirken bile kimlikte ordu - fatsa yazıyorsa göçmen bürosunda direk reddedildi diyor.
Neyse konumuza dönelim tekrar.
Japonya'da niyetiniz uzun kalmak veya yerleşmekse 3 çeşit vize var.
Bunlardan birini almalısınız.
1. İşçi vizesi
2. Aile vizesi
3. Öğrenci vizesi
Ben eş'ten dolayı aile vizesiyle geldim. Eşimde işçi vizesiyle gelmişti, arkadaş vesilesiyle.
Japonya’da yaşayan vizeli biriyle veya bir japonla evliyseniz aile vizesi alırsınız.
Çalışmaya gelmek için alacaksanız, Türkiye’de çalışma kâğıtlarınız tam olmalı.
10 yıllık referanslar, genelde sabit çalıştığınız işyeri adresi, sağlık sigortası girişleri, sağlık raporları falan filan bayağı uzun bir liste bu.
Bir de okumak için geldiyseniz, üniversiteden vize talep ediyorsunuz.
Namba’dan gidecekseniz “Midousuji Line” a binip “Hommachi”de inecekseniz.
Hommaci’den koyu yeşil renkli “Chuo Line” dan aktarma yapacaksınız.
Dışarı çıkmayın sakın, içerden tek biletle aktarma oluyor ücret 280-310 yen civarı.
Aile vizesi alacaksanız, kefiliniz eşiniz olacak o nedenle birlikte gitmelisiniz.
İşçi vizesi alacaksınız kefiliniz patronunuz olacak yine birlikte gidilir. Öğrenci vizesi alacaksınız, okuduğunuz okul kefiliniz olacak.
Doldurulacak onca kâğıt var, allah kolaylık versin:)
İlk vizeniz 1 yıllık. İkinci vizeniz de 1 yıllık, 3. Vizenizden sonra 3'er yıllık süreyle veriyorlar.
Eğer bir japonla evli ve aile vizesiyle duruyorsanız bayanlar 3-4 senede süresiz oturum alıyorsunuz. Erkekseniz biraz daha uzun sürüyor 5,7 sene civarı!
Eğer eşiniz’de siz’de yabancısanız hanginiz ilk geldiyse o tam 10 yılı doldurmak zorunda.
Eşim benden 2 sene önce geldiği için 2010 yılında eşim 10 yılını doldurduğunda, oğlumla bende eşim artık süresiz olduğu için 8 yıllıkken 6 ay sonra süresiz oturum vizesi aldık.
O saatlerce süren form doldurmalardan kurtulduk çok şükür yıllar önce.
Japonlar'la Türklerin ortak kültür noktaları
1. Eve ayakkabıyla girmezler.
Pek temizlik yapıldığı söylenmez ama, eve saygılarından dolayı sokak ayakkabılarını
(Genkan) dedikleri kapı eşiğinde çıkartıp, çoraplarıyla veya ev terliğini giyip (Tadaima) yani ben geldim bizde (selamün aleyküm:) diyerek geldiğini belirtirler.
Markete de gidip gelseler kesinlikle bu kelimeyi kullanırlar. Japonlar'da Amerika, batı özentisi evet var ama ne hikmetse bu kültürlerinden biz türkler gibi vaz geçmiyorlar:) Bizim Türk dizi ve filmlerinde artık ayakkabı ile giriliyor evlere.
En fakir eve bile ayakkabı ile girmeleri çok komik:)
2. Yer Sofrasında yerler.
Japonlar yer sofrasına biz türkler gibi çok değer verilir.
Aileyi bir araya getiren bir eşyadan öte, aile bağlarını sımsıkı tutandır.
20. yüzyılda normal masa sandalye'de yiyenlere oranla, %80 üzerindedir.
Masa sandalyeyi daha modern, daha avrupai, yabancı arkadaş çevresi olanlar kullanıyor.
Bir japon evine gidin %100 japon kültürüyle yaşayan bir aile sizi yer masasında ağırlar. Ortam o kadar sıcak ve samimi ki kendinizi ailenizin evindeymiş gibi hissedersiniz.
Masa sandalyede ağırlandığın avrupai modern evde bu kadar rahatlığı asla bulamazsınız :)
3. Yer yatağı.
Japonların vazgeçemediği diğer en önemli kültürleride yer yatağıdır.
Bir japon evine değil 5 yıldızlı bir otele de gitseniz suit odalarda tutsanız japonyanın kültürü bu yer yataklarıyla karşılaşırsınız.
Yer yatağında yatamayan şimdiki nesil biz türkler işkence çekiyoruz bu durumda :)
Otel odası tutarken özellikle (betto) yani karyola diye belirtmekte bulunuyoruz mecburen :)
Yeni evlenen bir yeni gelin evine gidin ortada bir yer masası, yanında yer yatağı başka birşey yok :)) şaşırıyorsun ilk bakışta!
Bizde yeni evleneceksinde bir yatak, sehba, buzdolabı ve tv'le evleneceksin peh!
Ama japon kültürü bu işte şaşırmayacaksın.
Aslında suçları da yok canım herşey çok pahalı.
4. Hamam ve kaplıcalar.
Güzel yurdum Türkiyem gibi Japonya'da kaplıca cenneti. Ve her mahallede hamam var.
Süleymaniyeli biri olarak çocukluğumdaki eski istanbul'da her mahallede vardı hamamlar.
Bekar japonlar evlerinde banyoları, şampuanı, havluları olsa da kesinlikle mahallenin hamamına gider yıkanır.
Belki bir rahatlama derler buna belkide hazır sıcak su, bol kese :) Saatlerce sıcak suda oturma, iki sohbet, muhabbet bilemeyiz ama bekar japon erkekleri bayılıyor mahalle hamamlarına.
Yaşlı teyzelerde öyle. Bazen bende gidiyorum teyzeleri görseniz oturmuşlar sıcak havuzlara komşusuyla başlamış muhabbete:) Hepside birbirini tanıyor ha!
Ben kalıyorum bir köşede, dinliyorum onları.
Bazen biri, olduğum bölüme geliyor selam veriyor, gülümseşiyoruz karşılıklı:) soruyorlar nerden geldiğimi, nereli olduğumu.
İki kelime japonca konuşunca aaaa çok güzel japonca konuşuyorsun, ahh ah ben yabancı dil öğrenemiyorum, kafam almıyor falanlar:)
Japonların %100 bütün evleri küvetlidir.
Çocuklar akşam okuldan döner dönmez ilk yaptıkları şey banyoya girmek. Anne küveti sıcak suyla doldurur.
İlk önce çocuklar küvetin kenarında kirini akıtıp küvete girip günün yorgunluğunu atar.
O su öylecek bırakılır. Üzerini kapağıyla örterek tabiki.
Akşam peşine baba gelir işten o da küvet kenarında sabunla kirini akıtıp küvete girip rahatlar.
En son anne girip yıkanır. Küvetteki sıcak suyu çamaşır makinesine döküp o günkü çocuklarla, babanın çıkarttığı kıyafetleri yıkar.
5. Görücü usülü evlilik.
Şimdiki 20. Yüzyılda bu gelenek tükenmek üzere fakat, hala bu usülle evlenen bir kaç gençle karşılaşabilirsiniz.
50 yıl önce, japonya'da ki evliliklerin bir çoğu bu gelenekle olmuş.
Şuanın 70'li, 80'li yaşların teyzeleri görücü usülüyle evlenmiş. Türkiye'de neredeyse %50 bir kısmı hala bu gelenek sürdürülmekte. Japonya'da evlilik için aracı şirketler var. Evlenememiş, 40 yaş üstü kadın ve erkeklerin başvurdukları bir yer. Tüm sicilleri, bilgileri özenle toplanmış, şimdiki internetteki programlar gibi eşleştiriliyorlar. Bence internetten daha güvenli bu şirketler. Çünkü ortada canlı kefiller var.
Bizim ülkedeki gibi o saçma evlilik programlarına çıkıp ben koca veya karı arıyorum, diye yırtınmıyorlar:)
Görücü usülü evlilik, iyi bir gelenek mi? Kötü bir gelenek mi?? Bilemiyorum.
Hatta bende görücü usülüyle evlendim:)
Japonya sokakları neden bu kadar temiz?
Japonya’ya geldiğinizde ilk dikkat çektiğiniz hep sokakların temizliği oluyor.
Çoğu yerde bu soru soruluyor.
Japonya sokakları nasıl bu kadar teniz?
Hiç çöp atmıyorlar mı?
Tabiki de atıyorlar!
Ama tabiki de bizim insanlarımız gibi yendiği çikolata kabını, dondurma paketini, içtiği sigaranın izmaritini, içtiği su şişesini, yediyi yeğen yarısını, yemek paketlerini olduğu yere atıp geçip gitmiyorlar.
İstanbuldaki evimin sokağı şuan gözümün önünden geçti de neydi o allah aşkına ya? çöp konteynırından fazla sokaklarda çöp doluydu.
Japonların da iyisi kötüsü var.
Her şeyini olmasa da izmaritini ve pet şişesini atan var. Özellikle de 20’li gençler ve ergenler.
Büyükler daha bilinçli bu işte. Ne yerse içerse çantasında taşır. Evine veya işyerine kadar taşırıp kutuya atar.
Şimdi gelelim bu temiz sokakların sebebine.
1. Müstakil evleri olanlar her sabah evinin önünü sular ve süpürür. Japon geleneğinde bu çok önemlidir. Evlerinin içlerinde ne olup bittiği kimsenin umrunda değil ama kapısının önünün temizliği o sokakta ve semtte oturanların da sorumluluğu olduğundan buna önem verirler.
Sabah saatlerinde ilk işleri kapının önünü temizlemektir.
2. Apartman görevlilerinin işlerinin bir parçası da apartmanın asansörünü, merdivenlerini, çöp konteynırını ve en son da apartmanın çevresini temizlemektir. Haftada en az 3 gün temizlikçi gelir. 1 gün arayla her yeri siler, süpürür.
En önemli görevi de kapısının önündeki çöpleri temizlemektir.
3. Şirketler!
Japonya’da şirketlerin de görevlerinden biri şirketin etrafının temizliğidir. Bu videoda gördüklerinizin hepsi de şirket elemanlarıdır. İpk videoların hepsi şirkette çalışan uzmanlar, mühendisler, muhasebeciler. Konumu önemli değil. Bazı yerlerde ay da 1 bazı yerlerde de ay da 2 sefer sokağını gönüllü olarak temizlemeye çıkarlar. Her sokakta onlarca şirket olduğu için temizlik görevini sırayla yani takvimle yapıyorlar.
Bu bir nevi kamu hizmetidir. Kendi çalıştığım yerlerde de ben de yapıyordum.
Çok sık olmasa da gidiyordum. Çünkü çalıştığım yerler turistin yoğun olduğu ana merkezlerdi. Bize aylarca sıra gelmezdi.
Bu işler için firmalarından ekstra ücret almazlar.
Maaşınız aynı😌
Şirketlerin yoğun olduğu yerde bu şekilde ortaklaşa toplanıp el birliğiyle temizleyip işlerinin başına dönerler.
Sabah şirkete gelip, kıyafetlerini değiştirdikten sonra ilk işi bu olur.
Daha işe başlamadan o günkü kamu hizmeti olan etraf temizliğine çıkarlar.
Bittikten sonra dönüp iş başı yaparlar.
Çok yoğun ve turistin çok olduğu ana merkezler, çarşılar, metro istasyonları ve meydanlar da çöpçüler olur. Sadece sokakları temizler bu görevliler.
Ama bu insanlara çok nadir rastlarsınız. O kadar azdır ki görmek bazen zor olur. Çünkü bu saydığım yerlerin de kendi temizlik elemanları yine mağazanın yada şirketin etrafını temizlemekle sorumludur.
4. Bunu yeni keşfettim. Bunu da ekleyeyim istedim😌 Güvenlik görevlileri de bu sokak temizliğinden sorumluymuş. Ne zamandır görüyordum ama jeton düşmemişti. Dün yine denk geldim ve dedim aaaa adamin üzerinde güvenlik yazıyor, güvenlik üniforması var tamam da bir elinde süpürgeyle kürek diğer elinde çöp poşeti!
Demekki güvenlik görevlileri de çalıştığı firmanın etrafını temizlik demeyelim de kontrol ediyorlarmış. Çünkü sadece etraftaki izmarit gibi ufak tefek şeyleri topluyordu.
23 Ocak 2016 Cumartesi
Japon Masajıyla Ameliyatsız yüz germe
Japonya'da Sakura Kiraz ağacı çiçekleri
Huzur doluyor insan o manzaranın ortasında.
Japonya Kobe gezimiz
Kobe'ye gelince arkadaş camiye de uğrayın diyince şaşırdık! Camide mi var! Allah allah. Çıktık geldik cami sokağına.
Bitiremedik! bitmedi. Saatler yetmedi. Yine gelmek üzere ayrıldık o gün. İnanin ben Kobe'yi çok sevdim. Keşke Osaka'ya değil de Kobe'ye taşınmış olsaydık dedim. Çünkü Kobe deniz ile yeşilliğin arajmanı bir şehir. Türkiye'nin Bursası buradaydı benim gözümde. Bursaya çok benzettim. Yokuş yukarı caddeleri, denizi, sahili, kumsalları. Uludağına benzer telefrikle çıkılan muhteşem manzaralı bir dağı vardı. O dağdan aşağı muhteşem Kobe manzarası izlemeyen bilemez.
Japonya'nın Honşu adasında bulunan bir şehir. Osaka'nın batısında yer alan Kansai bölgesinde bulunur. 1868 yılı itibariyle ticari anlamda batıya açılan ilk Japon şehirlerden biridir. Bu kozmopolit liman kenti, 100'den fazla ülkeden gelen yaklaşık 45,000 yabancı kişiye ev sahipliği yapmaktadır.
1995 yılında Büyük Hanşin Depremi'nde ciddi hasar görmesine rağmen, şehrin onarımı büyük bir oranla tamamlandı.
22 Ocak 2016 Cuma
Japon geleneksel kıyafeti Kimono
Çok tatlı bir bayan. Yanıma geldi ve bana türkçe merhaba dedi. İlk başta çok şaşırmıştım.
Aaaaaa türkçe biliyor musunuz diye sordum?
3 sene önce eşimle birlikte Türkiye'ye seyehat yaptık dedi. Çok az türkçe biliyordu.
Ben de japonca'ya başlayalı bir kaç ay olmuş çat pat anlıyordum.
Yani anlayacağınız, yarı türkçe yarı japonca kendime ilk kez japon arkadaş bulmuştum.
Oğlanla beni evlerine davet etti. Fazla ara vermeden sözleştik evlerine gittik. Onlarda bize geldiler.
Japonya'da ilk Ana Okulu gezisi
21 Ocak 2016 Perşembe
Japonya'da ilk kez Sushi yedim
Bir japon restaurantına ama değişik bir restauranttı.
Uzunca bir raf vardı masaların yanında ve birer tabak içinde çiğ bir şeyler habire dönüp dolaşıp geri geliyordu.
Oturttular bizi bir masaya, üstünde küçük kutucuklar içinde kapalı kaplar.
Ama içini açıp baksamda ne olduklarını çözemediğim acayip şeylerdi.
Eşim, o dönen tabakların yanına oturdu. Oğlanla bende eşimin yanına geçtik.
O habire şu güzel, bu güzel, diye diye doldurdu tabakalarla masayı.
Ben parmağımın ucuyla bakıp bu ne? Şu ne? demekten ağzıma birşey alamıyordum.
Bazıları çiğ, bazıları haşlanmış, bazıları sebzeli İki parçadan oluşmuş adına sushi dedikleri bir yemekti.
Gözüme bir balık çarptı bu hamsili galiba dedim.
Eşimde evet o balık hemde pişmiş çok güzel dene ye diyince ağzıma aldım bir tane.
Altındaki pilav yağsız, tuzsuz! Üstündeki balıkta haşlamadan hallice güzel bir şeydi.
Tamam bu güzelmiş dedim yedim bir kaç tabak.
Sonra yumurtalı sushi vardı yedim. Çeşit o kadar çoktu ki en az 40 çeşit falan.
Ama benim yiyebildiğim sadece iki çeşitti.
Eşimin önüne koyduğu tabaklara bakıyorum çoğundan miğdem bulanıyordu..
Neyse en fazla 4 tabak falan yiyebildim ancak. Fazlasını mide kaldıramadı.
Sevdimde bu değişik yemeği. Aylarca hamsi bildiğim şeyi yedim.
Zamanla karides salatası, yengeç salatası, helede somon balıklı olanına bayıldım.
Bir süre sonra ayıla bayıla yediğim hamsi sandığım şeyin yılan balığı olduğunu öğrendiğimde hem kendimden tiksindim hemde o balık müsfettesi sushiden.
Allah'ın yarattığı varlıkta olsa yılandan hem tiksinir hemde nefret ederim! Balığı dair olsa.
Ama şimdi sushi yemeğe gittiğimizde o reyonun dibinde tek ben otururum:)
Çeşitlerim okadar çoğaldı ki:) Tabak yakalamaktan ağzıma atmaya fırsat bulamıyorum şimdi:)
Ve en az 10 tabakla kalkıyorum masadan:)
Sushi, pirinç sirkesi ve şeker ile tatlandırılmış, haşlanmış pirinç şari üstüne veya içine balık,
diğer deniz ürünleri veya sebze gibi malzemeler neta konarak servis ediliyor.
Tabağı 108 yen (7,5 TL) civarı.
İstanbul'a geldigimizde, Moll of İstanbul'da sushi'ciye gittik. Tabağı 6 tl den başlıyor. Fakat Japonya'da bile ağzımıza almadığımız çeşitler bunlar.
O sevdiğimiz somonlar, karidesler 16 tl dedi şok olduk! İyiki yerinde doyup gelmişiz dedik:)
Osaka Kalesi Osaka Jo Castle
(Osaka Jo- 大阪城) Osaka kalesine gidiyoruz dedi. Bende bizim kaleler gibi taştan duvarlardan oluşuyor sadece sandım.
Ama meğersem resmen bir şatoymuş görselliği muhteşem inanılmaz bir güzelliği var.
Böyle birşeyi ilk kez görüyordum.
Çevresi demir yığınlarıyla çevrelenmiş bu kale yemyeşil ucu bucağı görünmeyen bir bahçe içine kurulmuş.
Küçük küçük tapınaklarıyla, ilginç yapıları, görkemli giriş kapılarıyla Japonya'daki ilk gezi yerimdi burası.
O yüzden bende çok büyük yeri vardır.
Bana gelen her misafirimi ilk gezmeye götürdüğüm yerdir:)
Okawa Nehri'nin yanında.
Üç katı saklı olan Osaka Kalesi.
Dışarıdan bakıldığında 5 katı var. Aslında 8 katlı.
Katlar yukarıya doğru gittikçe küçülüyor.
Kale, 1585 - 1598 yılları arasında Japonya'ya hükmeden ulusal birliği sağlayan "Toyotomi Hideyoshi" tarafından inşa ettirilmiş.
Kalenin inşaasında 100.000 işçi çalışmış.
Temmuz aylarında kalenin arkasındaki Okawa Nehri'nde "Tenjin Matsuri Festivali" düzenlenmekte.
Onlarca tekne nehirde ilerlerken bir yandan da havai fişekler atılıyor. Her mevsim gitmişimdir. Eğer sizinde yolunuz bir gün Japonya'ya düşerse ya ilk baharda yada son baharda gelmenizi tavsiye ederim.
19 Ocak 2016 Salı
Japonya'da böbrek tedavisi
Benim için Osaka'nın en iyi Nefroloji uzmanını buldu ve götürdü. Esaka (inoue hospital)
Sıfırdan başladık herşeye. Tahliller, röntgenler, ultrasonlar, MR'lar derken, bir ay boyunca haftanın 2-3 günü hastaneye gittim.
Namba istasyonun'dan Midousuji Line'a binip 25 dakikada Esaka istasyonun'dan inip 15 dk yürüyorum.
İlk bir hafta götürüp getirdi arkadaş.
Sonra kendi kendime gitmeye başladım.
İlk başlarda heyecanlandım, tek başıma ilk kez evden bu kadar uzağa gidiyordum.
Ya kaybolursam? Ya bir durak yalnış inersem?
Dil yok diş yok 5 aylık bebektim daha anamdan doğmuş gibi Osaka'ya gelmemde aynı bebek gibi konuşamıyordum, bir yere gidemiyordum!
Neyse şu duraktı, şu ışıklardı, şu köşeydi derken öğrendim kendi başıma gidip gelmeyi.
Fakat ne hemşireler beni anlıyordu ne de ben hemşireleri anlıyorumdum:)
Sağolsun cep sözlüğüm devreye giriyordu tüm gün.
Ama her iki tarafta yoruluyorduk.
1-2 hafta sonra baktım ki hemşirelerim benim için evde hazırlanıp gelmişler:)
Ellerinde bir deste kâğıtla Japonca = Türkçe çalışıp getirmişler.
Artık birşey diyecekleri zaman sözlüğü çıkarıp tek tek araştırmıyordum.
Onlar bana birşey Söyleyecekleri zaman içerde oda da kağıda bakıp yanıma gelip,
Aiseru san kan almak,
Aiseru san idrar vermek,
Aiseru san röntgen çekmek gibi her şeyin türkçe söyler oldular. Kendimi daha da rahatlamış, kendi ülkemmiş gibi hissettirdiler bana.
Öyle böyle, hemşirelerimle, doktorumla çok iyidik.
Yada çok çok iyilerdi?
Bir millet, bir insan bu kadar mı iyi olur? Saygılı olur Sabırlı olur?
Bir offf! demezlerdi. Git başımdan demezlerdi. İlk kez bu hastane'de İnsan gibi muamele görüyordum.
90'larda kendi böbreğim ve oğlanın allerjik bronjiti için günü birlik SGK devlet hastanelerindeydim ve insan gibi muamele görmemiştim hiç. Artık öyle değil, değil mi? Bir hemşireye birşey danışmaya gelmiyor. İnsanı azarlıyorlardı.
Çalışmaya yüzü yok ama başkalarına'da yol açmıyorlar.
Memnun değilsen işinden çık kardeşim. Evde tayinini bekleyen binlerce işsiz varken.
Neyse Japonya'da doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar el pençe.
Doktor bir hastasının önünde eğilip selam verdiğini ilk kez görüyordum.
Hemşire seni bas bas bağırarak değilde yanına kadar oturduğun yere gelip kâğıtları elinden alıp, elinden tutup doktorun odasına götürmeleri de ilk kez görüyordum.
Tahlil için biyokimya'ya gitmek?
Ultrason için numara kuyruğuna girmek?
Ultrason çekmek için 6 ay sonrasına gün almak?
Röntgen çekmek için randevu koparmak?
Yok yok yok!
Burası Japonya! burada bu saydıklarım yarım günü buluyor.
Burada hem sigortalısın hem de hasta kuyruğu yok!
Sistem öyle bir yürüyor ki birbirine dolaşmıyor, birbirine buyurmuyor.
Valla tıkır tıkır işliyordu ki yarım günde eve dönüyordum. Çok şükür uzun yıllar sürecek bir tedavi ve takipe girmiştim.
İstanbul da, 97'de Samatya hastanesinde sol böbreğim alınalı hiç bu kadar kapsamlı takibe girmemiştim.
Hey güzelim ülkem, burayı sırf bu yüzden çok sevdirdin bana. 4 sene araştırmalar sonucu Japonya'da da ufak bir operasyon geçirdim.
Ve çocuk izni almaya karar verdim:)