17 Aralık 2022 Cumartesi

Japonya’da kadın başıma yeni bir hayat kurdum

Eşimin evinden ayrıldım, kızımın doğum belgelerini konsolosluktan dilekçeyle getirtip üzerime aldım, 2 kişilik bir hayata ilk adımları attım. En büyük adım eve getirmem gereken parasal destekler. Sadece benim maaşımla yürümeyeceğini, bir böbrek hastası olarak her an diyalize girebilme ihtimalime karşı ben çalışamazsam bu eve para girmesi gerektiğini düşündüm.

İlk yapmam gereken şey kızımın hâla devam eden çocuk parasını babasının üzerinden alıp kendi üzerime aktarmam gerekiyordu. Babasının belediyesiyle bizim belediye farklı. İş çıkışı eşimin belediyesine gittim. Sosyal hizmetler katına çıkıp kızımın çocuk parasını eski hesaptan bu hesaba geçirmem gerektiğini söyledim. Onlarda bilgisayarı kontrol edip şuanki hesap sahibi kendisi gelip dilekçe vermesi gerektiğini söylediler. Ben de iş’te olduğunu, sizin mesai saatleri içerisinde gelemediğini söyledim. Hem kızın hem kendimin hem de babasının sigorta kâğıdını verdim. Bu babası bu kızım bu da annesi olarak benim. Hiçbir şekilde babasının gelemeyeceğini söyledim ama bayağı bir zorladılar.

İkna oldular ama bu sefer de kızın velisi babası gözüküyor o yüzden kanunen onun çocuk parası alması gerekiyor dediler. Ben de adres değişikliği yaptığımızı ve velisi olarak benim üzerime kayıtlı olduğunu söyledim. Onlarda kendi belediyenizden velisi olduğunuza dair belge getirin dediler. Hemen bisikletle kendi belediyemize gidip çoçuğun tek velisi ben göründüğüm evrağı çıkartıp ertesi gün o belediye’ye sundum. Yine hak devir daim olması için babadan imza ve kendisi gelmesi gerek diye ısrar ettiler. Ben de dünkü gibi iş dolayısıyla bunun mümkün olamayacağını ve gereken evrağı getirdiğimi ısrarla söyledim veeeee sonunda kabul ettiler..

Çok büyük bir para olmasa da yılda 3 kez toplu para elime geçeceği için bir nebze olsun rahatladım. Hemen hak devir işlemlerini yaptırıp, gereken evrağı alıp belediyemdeki çocuk yardım masasına gittim. Hesap defterimi verip o aydan itibaren çocuk yardımını almaya başladım.

Ama bu da yetmeyebilir başka ne yapabilirim diye hep kafa yoruyordum. Eşimin günlük eve dön mesajları, arada yumuşatılmış mesajları, çoğunlukla da tehdit mesajları tabiki de devam ediyordu.

Bir ara dini mesajlar göndermeye başladı. Karının kocaya karşı görevleri, karının kocasına karşı gelince cehennemlik olacak hadiseleri, arası bozulan karı kocaların okuması gereken dualar, arada da kendine gel be kadın! Namaz kıl, Kur-an oku telkinleri vs vs vs..

Ben çoğunu okumuyor, okuduklarıma cevap vermiyordum. Damarıma bastığı yerlerde cevabımı da geciktirmiyordum.

2-3 gün belediye işleriyle uğraştım. Bir sabah bisikletime binip işe gidiyordum. Bizim dükkanın ordan geçiyorum her sabah. O cadde boyunca 3 duraklık mesafe boyunca bisikletle işe gidiyorum. Dükkanın önündeki caddede dört yol ağzında ışıkları beklerken karşı tarafa doğru bakıyordum. Naniwa-ku polis merkezi var o köşede bir anda eşimi gördüm! Kendi evinden dükkana doğru bisikletle gelmiş o da karakolun önündeki ışıklarda bekliyordu. Bisikletindeki siyah büyük bir çanta gözüme çarpmıştı. 3 ay evinde kaldım öyle bir çanta yoktu o evde. Eşimin yüzüne baktım sanki yüzüne bir nur inmişti. O kadar masum, o kadar güzel tebessümlü, o kadar naif bir yüzü vardıki kendi kendime düşündüm niye bu kadar mutlu bu adam? 3 saniye kadar yüzüne baktıktan sonra hemen arkasından bisikletiyle ona yanaşan yabancı bir kadın gördüm. Yan yana geldiler. O anda ışıklar yeşile döndü ve iki bisiklet yanyana ışıklardan karşıya geçtiler. Eşimin yüzüne neden nur indiğini o an anlamıştım.

Daha evden ayrılalı 1 veya 2 ay olmuştu ya! Çok değil.. 1~2 ay ve eşim o sevgilisiyle barışmış, birlikte evde yaşıyorlar mı yoksa kadını canı çektiğinde yanına kalmaya mı getiriyordu orasını bir tek onlar ve Allah biliyordu.

Ben soğuk kanlı, sakin bir insanımdır.. Hiçte elim ayağıma dolanmadan zaten ışıklarda telefonu kurcalıyordum. elimde hazırdı anında açtım kamerayı ve bunları çektim.. Bundan büyük delil mi olur bana? Eşimin gözü o kadar kör olmuşki aşktan, beni farketmedi bile. Nerdeyse 2 dakika tam çapraz karşısında ona bakıyorum, etrafına baksa direk beni karşısında görecek..

Hemen fotoğraflarını çekip işime gittim. Bir kaç saat sonra yine eve dön mesajı göndermiş:)) Allahım sen bana sabır ve güç ver dedim…

İşe gitmesine gittim ama yalan yok bu işe çok bozuldum.. Ne o adamın o tebessümlü yüzü ne de kadının yüzü aklımdan çıkmıyordu. Kafama çok takıldı bu mesele. İlk gittiğim işim, eşimin evinden çok az ötede. Onun sokağının başından eve gidip geliyordum. İş bitiminde kendimi onun binasının önünde buldum. Bu adamla kadın birlikte mi yaşıyorlar merak ettim artık. Eşim 6. Katta oturuyordu dışardan baktım, balkonda çamaşırlar var fakat tam seçilmiyor. Donlar falan var ama kadına ait bir şey seçemedim. Mâlesef evden çıkarken anahtarımı almıştı, kızda babasının anahtarı var ama o da okula yanında götürdü. İnanın anahtarım olsa, o eve bir girebilsem yeminle 100 bin yen de olsa verirdim. Bunu kendime yediremiyordum. O kadar öfkelendimki zaten kararlıydım, onları canlı canlı gözlerimle gördüm ya mezardan babamda çıksa gelse dön dese asla dönmezdim..

Hiç akıl etmedim evin anahtarının kopyasını çıkartmak tüh! Muhakkak evde kadının bir şeyini elbet bulurdum..

Bu arada benim ailem yavaş yavaş duruma alışmaya başladı. Eskisi kadar bir baskı yoktu. Son havadisleri de yetiştirdim ya hemde kanıtlı fotoğraflı! Daha da diyecek başka söz bulamadılar bana. Artık bundan sonra sen ne dersen, ne yaparsan yap arkandayız dediler..

Benim için de ailemin desteği önemliydi. Bana en büyük gücü onlar vermişti. Asla maddi destek ne talep ettim nede teklif ettiler. Ben sadece manevi destek istedim onlardan. Anlayan anladı sırtımı dayadım. Anlamayan da bana sırtını döndü. Umrumda da değildi.. Zaman gösterecekti ben neden bu yola çıktım..

Zaten Türkiye’deki kadınların ortak sorunu değil miydi yol ortasında kimsesiz kanlar içinde ölen. O kadıncağızların tek ortak sorunu ailelerinin sahip çıkmamasıydı. Benimkiler birer ikişer beni anlamaya başladılar ya bu bana yeterliydi. Erkek kardeşlerim sorun yaptı ama bu onların da başına gelselerdi emin olun aynısını onlarda yaparlardı..

2 Aralık 2022 Cuma

Eşim bildiklerimden habersiz

Türkiye’den kızla birlikte Japonya’ya dönüş yapıp evden ayrılmamız 3 ay falan sürmüştü. 3 ay kaldık ama o 3 ay bana 3 yıl gibi gelmişti. 

Ben her şeyi görüyordum, yavaş yavaş duymalara başladım, okudum vs ama eşim bunlardan hiçbirini bildiğimden zerre kadar haberi yoktu. Onun her sohbet ettiği kadının satır satır sözlerine kadar haberim olduğu için ben de eşimle günden güne kendimi çektim.

Evde mecbur kalmadıkça sohbete girmiyordum. Birlikte dışarı çıkıp yemeğe gitmek istediğinde gitmiyordum. Zaten dükkana 3 aydır bir daha hiç gitmedim. Hatta ufak tefek Türk festivalleri olmuştu mehter takımı kurmuş japonlar o festivale eşim de kebapçı olarak katılmıştı oraya bile gittiğimde tezgahına uğramak bile istememiştim. Çünkü henüz bir kaç saat önce sevgilileriyle olan mesajlarını okumuşum neye uğrayıp hal hatır sorucam?

O günün akşamı eşim mesaj atmış ağzına geleni bana saymıştı. “ Sen buraya kadar gelip tezgahımın önünden gelip geçtin de bir selam verip uğramadın. Tüm arkadaşlarım abi noldu, yenge niye senin tezgaha uğramadı, aranızda bir sorun mu var? diye sordular. Milletin içinde beni rezil ettin!” diye uzunca mesajlar göndermiş. Cevap vermek istemedim. Millet de artık yavaş yavaş anlasın istedim. Olacak şeylere insanlar alışsın şimdiden. Tüm gün eşimin psikolojik baskısını yiyecem, kadınlarla, 25 lik genç kızlarla sohbetlerini okuyacam sonra da ay kocacım hayırlı işler, Allah bol bereketli kazançlar versin mi diyecem?

Evden ayrıldıktan sonra da yakın irtibatı tamamen kestim. Bir tek telefon var. Keşke o da olmasaydı. Ordan da ağzıma s…. becerebiliyordu çok şükür. Bu sefer de “Vaaaay sen evden nasıl ayrılırsın? Vay! sen evi terkettin bu boşanma sebebi, evi terkeden sen olduğun için tüm mal varlıklarından men olacaksın” gibisine saçmalamaya başladı.

O evde yaşarken kendine ev bul, ne zaman ev bulacaksın, ne zaman evden çıkacaksın diye mesajlar atan adam bu sefer de gerizekalılık yapma evine dön mesajları atmaya başladı. Eve dönmem için baskı ve tehditler savurmalara kalkıştı.

Ben de her seferinde evden çıktım, şuan kafam rahat, çalışıyorum evimi geçindirebilirim, her şekilde kızımın karnını doyurabilirim, boşuna bekleme diye reddediyordum. Yine de allah bir yolunu bulup geçinmeme yardım ediyordu. Artık evden ayrıldım. Kendime sıfırdan bir hayat kurmaya karar verdim.

Ben de yavaş yavaş bildiklerimi tek tek eşimin yüzüne vurmaya başladım. Her bir kadını, her kadınla ne konuştuğunu, Türk kadınlarıyla, özellikle de o 25 yaşındaki genç kızla olan sohbetlerini. Japon kadını ve Kanadalı yabancı kadınla sohbetlerini her tehdit ettiğinde yüzüne vurmaya başladım. O bana her yazdığı kötü lafına karşı birini yüzüne şamar gibi vuruyordum. Şoklar içinde kalıyordu. Nasıl olurda bunları bildiğimi aklı hayali ermiyordu. Kendisi de benim bilgisayar kurdu olduğumu çok iyi bildiği için benden her şey umabiliyordu.

Mail adresiyle kullandığı Meet programına giriş yaptığımı, bütün sohbetlerini telefonuma kaydettiğimi, bunların hepsini mahkemede ona karşı delil olarak sunacağımı, bir de beni evden kovmak için gönderdiği onlarca mesajları da dosyaladığımı asıl hakim malı mülkü kime vereceğini çok iyi bildigini yazdıkça susmaya, korkmaya başladı.

Ben boşuna mı 3 ay içime atıp sustum! Her tehditi, her evden kovuşunu, her karı kız sohbetini delil olsun diye biriktirdim. Şimdi ondan daha güçlü ve daha gururlu bir şekilde onun karşısında bir dağ kadar güçlü çıktım!.

23 senelik evliliğimin iyi günleri de çok oluyordu, acı günleri de ama asla aşk sözcükleri, hatunlar, hanımlar, canımlar, cicimler aramızda olmadı. O bana adımla hitap ederdi ben de onu adıyla hitap ederdim. Sıradan bir evlilikti bizimkisi.

Haber programlarında bazen izliyordum. Kadınlar televizyona çıkıyor “Ben kocama aşık değilim, ben ramazana aşık oldum ramazana kaçtım. Ben ahmeti seviyorum, ben mehmedi istiyorum “ diye kocasının koynundan başka adama kaçan kadınları görüyordum. Evde küçücük çocuğu bırakıp başka adamla kaçan kadınları görüyordum. Ya bu kadar mı basit bu işler? Sevmesen de o adamın bir gururu var. Kendi doğurduğun çocukların bir geleceği var. Nasıl 2-3 yıl sonra bitecek bir aşk’a onları ortada bırakıp gidersin diye çok kızarım.

Ben yapamadım. Eşimle görücü usulü, silah zoruyla evlendirildim. Babamdan ayrı tehdit aldım, kaynımdan ayrı tehdit aldım. Öbür dünyada 18 yaşındaki Ayselle nasıl helalleşecek o iki kişi bilmiyorum. Bu şekilde zorla evlendirildiğim halde yine de sabrettim çocuklarımı büyüttüm. Sevmesem de eşimin kafasını kimsenin karşısında eğdirmedim. Oğlum büyüdü, evden ayrıldı. Zamanı geldi kızımı yanıma alıp kızımla ayrı bir eve çıktım. Bu kadar basit..

Hanım kardeşlerim yapmayın.. Yazık, günah! Hem o adama hem de evdeki sabi sübyana. Olmuyorsa evden çıkın kendi ayaklarınızın üzerinde durun..

27 Kasım 2022 Pazar

Japonların geri kalmış evrak sistemi

Eve taşınalı bir hafta oldu. Hala belediye’ye gidip adres bildirimi yapamamıştım. Bugün gideyim de adres bildirimi yapayım dedim ve belediye’ye gittim. Kendimi ev reisi olarak yazdırdım. Bir de kızım yanımda diye ekleteyim dedim. Belediyedeki memur bu çocuğun sana ait olduğunu ıspatlayan bir evrağın var  mı? doğum belgesi de olur demez mi! İkimizin de Japon kimliklerini çıkarıp bak ikimiz de Türk’üz, soy isimlerimiz aynı, onun anne kısmında benim ismim var, daha nasıl ıspatlayabilirim dedim..

Bunun yeterli bir delil olmadığını, doğum belgesini getirmemi istedi. O zaman doğum belgesini siz çıkarın, bu çocuk bu şehirde, bu semtin hastanesinde doğdu. Bu belediye’ye doğum kaydı yaptırdık dedim. Ah! öyle mi biraz bekleticem sizi diyip gitti. 10 dakika sonra gelip eğilerek malesef arşivlerde kaydınız çıkmadı diye özür diledi. Ya nasıl kayıt olmaz? daha 13 yıl önce buraya doğum kaydını yaptırmışım, bilgisayardan olmasa da dosyalardan bulun desem de imkansız bir şey istediğimi anladım.

Türk konsolosluğuna dilekçe göndererek Türkiye’den doğum belgesini çıkartmam gerektiğini söyledi. Hemen konsolosluğu arayıp doğum belgesi için dilekçe nasıl çıkarabilirim diye öğrenip, boş bir kağıda “Aile nüfus bilgilerini” talep eden bir dilekçe yazdım. TC kimlik numaramı, İsim, soyisim, Japonya telefon numaramı ve adresimi yazıp içine de 1.200 yen evrak ücretiyle geri belgeyi postalamaları için pul yapıştırılmış boş bir zarf koyup postaladım.

Gitmesi, evrağın elime ulaşması 1 haftayı buldu. Japonya’daki Türk konsolosluğundan başvurduğum için otomatikmen japonca olarak geldi. Hemen belediye’ye tekrar gidip, o kağıdı vererek kızı adresime naklettirdim.

Japonya’da çocuklar ortaokul mezuniyetine kadar devletten aylık çocuk parası alıyoruz. Kız da henüz orta 2’ye gidiyordu. Japonya’ya döner dönmez babasının adresine kaybolduğumuz için çocuk parası da babasının banka hesabına yatırılıyordu. Babasının oturduğu yerin belediyesiyle kendi belediyemiz farklıydı. İki belediye arasında bir hafta boyunca defalarca git gel yaptıktan sonra çocuğu da kendi adresime naklettiğim için çocuk parasını kendi üzerimden çekmeye başladım.

Babası buna bir hayli sinirlendi. Çocuk parasını kendime aktardığım için mesajlar yağdırıyordu. Çocuk benle yaşayacağı için o paraya ihtiyacım olduğunu dedim. Zaten her ay yatmıyor. 2-6-10. aylarda yatıyor. Yani 3 ay da bir. Ama damlaya damlaya göl olur misali bana faydası olacak o paranın.

Çok şükür ilk tam maaşımı aldım.. Artık bankamda o ay beni rahat rahat idare ettirecek kadar param olmuştu. Bir gün bile tatil yapmadan çalıştığım için bir hayli fazla yatmıştı. Hemen ihtiyacım olacak kadar çekip, kızı da yanıma alarak Gyoumu süper market’e alışverişe gittim. Ne istersen al! Evin ne ihtiyacı varsa koy arabaya dedim. 10 bin yenlik alışveriş yapmışız. Erzakları eve zor getirdir. Bin şükür ki dolabımız tıka basa doluydu. Erzak dolabımız da var, ona da kuru baklagillerden ne varsa alıp koyduk. Tuvalet peçeteleri, el havluları, banyo havlusu, ucuzundan ikinci el eşyacısından çamaşır makinesi, temizlik malzemesi alıp evi tıka basa doldurduk.

3 bin yen malzemeler, 10 bin yen de çamaşır makinesi tuttu. Getirip kurdular hemen çamaşır yıkadık. Evin altında çamaşırhaneden idare ediyorduk iki haftadır.

Eşim sürekli mesaj göndermeye devam ediyordu. Bu mesajların ardı arkası kesilmiyordu. Artık iş tehdite dayanmıştı. Öyle şeylerle beni tehdit ediyordu ki tedirgin olmaya başlamıştım.

Evden ayrıldım ayrılmasına fakat bu sefer de evden ayrıldım diye beni türlü sebeplerden dolayı tehditler ediyordu.

ilk tehdit ettiği şey parasızlıktı. “Sen koca parası yemeğe alışıksın 2 ay zor dayanırsın, geçinemezsin, tek başına evi göremezsin, ev geçindirmek kolay değil, yarın öbür gün kapıma dayanırsın, kiramı ödeyemiyorum, faturamı ödeyemiyorum diye kapıma gelirsin” demelere başladı. “Aklını başına topla! ayrı ayrı iki kira vermeyelim, git kafana göre büyük bir ev tut oraya geçelim, geri zekâlısın, niye ayrı ayrı kira ödeyelim” diye baskı yapıyordu.

Benim derdim ne faturaydı ne de kira! Benim derdim uzun yıllardır bana çatık kaşlarla azarı basan bir kocayla ömür sürmemekti. Benle konuşurken düşmanıyla konuşuyor gibiydi. Sırtını dönüp ikinci yüzünü göstererek sesini kısıp, güler yüzle başkalarıyla konuşurken neden bana o yüzünü göstermiyordu? Her isyan ettiğimde de ben kimin için çalışıyorum yaaav, karnınızı doyuruyorum. Sanki karıya kıza mı gidiyorum diye susturuyordu. Herşey paraymış gibi, her şey sadece karın doyurmakmış gibi kendini öyle avutuyordu. İnsan gibi muamele görmek, güler yüz, tatlı dil, kısık sesle hal hatır sormak, gününün nasıl geçtiğini sormak, varsa bir sorunu seni suçlayarak değil de destek olarak sohbet etmek de bir görev olduğunu hiç bilmedi.

Bir şey anlatmaya korkuyordum. Kim ne yaparsa yapsın hep suçlu beni ilan ediyordu. Hiç destek verip sen haklısın demezdi. En ufak sorunda bile sorunlu olan taraf bendim.

Yolda yürürken bile varacağımız yere kadar da en az 50 kez azar işitirdim. “Niye insanların üzerine üzerine yürüyorsun, niye ortadan yürüyorsun, niye sağdan yürüyorsun, niye soldan yürüyorsun, niye insanlara çarpıyorsun, niye adama yol vermiyorsun,” ya ortadan da yürüsem soldan da yürüsem yol doluysa haliyle çarpışıyoruz. Ben çarpıyorsam eğer karşı tarafın hiç mi hatası yok? Yan yana onunla bir yere gitmekten nefret eder olmuştum. Ya bir insan eşiyle bir yere gitmek istememesi gibi kötü bir şey yok. Ona göre kendisi doğru yürüyor, ben hep yanlış yürüyordum.

Arabayla bile bir yere gidene kadar sağ koltukda beynimi si…. di. Araçta bile tartışırdık. Az sus allah aşkına yaaa. Trafikte tek hatalı sürücü ben miyim? O yanımdayken araba sürerken elim ayağıma dolanırdı. Ya bari burada bir şeyimi beğen! Yok o da hatalı.

20 Kasım 2022 Pazar

Japonya’da yeni ev, yeni hayat

Eşim o gece hiçbir şey ne söyledi ne de yaptı. Sanırım evden 2 saatliğine de olsa uzaklaşmam işin ciddiyetini anladı. Ama ne faydaki ben bunca şeyin üzerine hiçbir şeyi ne unutabiliyorum nede affedebiliyorum. Bitmiş bir evliliği yıllarca sürdürmeye çalışıyorduk. Çocuklar büyüsün diye sabırla beklediğim gün bugündü. Artık sabredecek bebeklerim yoktu. Birisi okulunu bitirmek üzereydi diğeri ise kocaman genç kız çağına gelmiş. Ne için sabredecektim ki artık? hani çocuklar 3-5 yaşlarında olsalardı evet bu şekilde ayrılsaydım hem dışarda çalışıp hem de çocuklara yetişmem imkansızdı.

Ertesi sabah oldu, kız okula gitmeden beş dakika konuşma firsatımız oldu. Ben 2:30 gibi eve döneceğimi, kendisi ve eşyaları o saatte hazır olmasını söyledim. O okula bense işe gittim. 2:30 gibi işim bitti. Arayıp hazır olup olmadığını sordum. O da “Ben hazırım ama çok eşya var, bunları bisikletle veya taksi tutmakla gitmez” dedi. Ne yaptın? ne eşyası bu? iki valizle geldik Türkiye’den! bir taksi tutup giderdik dedim.

Okuldan geldikten sonra babası kızını aramış. Evde eski ve küçük buz dolabını, mikro dalga fırınını, tencere, tabak, küçük 15 inç  televizyonu bize vermiş. Kız saydıkça ben şaşırdım. Niye verdi bu şimdi? kendisi ne kullanacak?

“Babam, siz bunları tek başınıza götüremezsiniz m…. amcan gelip sizi alıp yeni evinize götürecek” demiş. Eşyalar vermiş, arkadaşını taşınmamız için ayarlamış. Ben hayretler içerisinde eve geldim ki cidden de evin ortası göç alanı gibi. Benim kafamda sadece 2-3 valiz, bir şekilde gideriz bugün diye planlar yaparken evin temel ihtiyaçları da çıkıverdi.

Arkadaş saat 5 de müsaitim gidip alırım demiş. Biz de 5’e kadar evde bekledik. Sonra babası aradı kızımı “m… amcan geldi aşağıda binanın önünde bekliyor, eşyaları yavaş yavaş indirin” diye mesaj atmış. Bizim de gücümüzün yettiğince çoğunu sürükleye sürükleye indirdik. Sağolsun arkadaşta doblo tarzı arabasına yerleştirdi. Bir tek buzdolabı kaldı ortada. Ne kız ne de benim gücüm yetmedi onu indirmeye. Sağolsun kendisi de geldi 3 kişi indirdik, yerleştirdik arabaya.

İçimizde ne bir sevinç var, ne de bir üzüntü. Karma karışık duygularla evin kapısına kiliti vurup kızımla sıfırdan bir hayata başlamak için yola çıktık.

Eşimin eviyle bizim yeni evin arasında arabayla 15 dakikalık bir mesafe var. Çok fazla uzağa taşınmadık. Hatta dükkana çok yakın bir yere geldik. Eşimin evi dükkandan daha uzak.

Kızımla birlikte eşyaları eve birer birer taşıdık. Buzdolabını da yine üçümüz birlikte çıkarıp yerine yerleştirip arkadaşa teşekkür edip yolcu ettik. Ev dediğim de öyle büyük bir yer değil. Mutfağı içinde tek göz bir oda. Bekar evi diye geçiyor bu apartmanlar. 6 metre karelik bir eve iki kişilik bir aile olduk artık.

Etrafımıza şöyle bir bakındık. Tamam buz dolabımız, televizyonumuz, mikrodalga fırınımız var ama ne oturacak tek bir sandalye, ne kanepe nede gece yatacak yatağımız var. Ayakta kalakaldık öylecek.

Buz dolabını bir süre bekledikten sonra fişini taktık fakat o da tamtakır, hiçbir şey yok içinde. Ben işten, kızımda okuldan gelmişiz. O yine evde kendi karnını doyurmuş ama ben bir şey yememişim. Yine peynir, zeytine devam:)

Çok yorulduk, oturmak veya uzanmak istiyoruz ama yer sadece halı kaplama. boş yerde oturduk. “Ee ne yapıcaz bu gece” diye sordu bana çocuk! Nerde yatıcaz? ne yorganımız var, ne yastığımız. Altımıza serecek bir yatağı bırak bir çarşafımız bile yoktu.

Hala cüzdanımda 40 bin yen duruyor. İnternetten baktım, eve en yakın ev mağazası “Nitori” diye bir mağaza vardı. Bir de Conan diye bir avm mağaza var. Gel bakalım yer yatakları ne kadarmış? en uygunundan almaya çalışacaz dedim, çıkıp gittik. Conan dediğim yerde çok pahalılardı. Ayrı ayrı satılıyordu. Toplam fiyatını hesapladım 20 bin yen’i buluyordu. Biz de Nitori’ye gittik.

Nitori’de conan’dan daha fazla ev malzemeleri vardı. İyi bir araştırmadan sonra yatak, yorgan setini gördüm. 6’lı baddal boy yatak takımı buldum. Hemde hepsi toplam 10 bin yen’di. Çok uygundu bize göre. Sadece bir yastık eksikti. Ekstra olarak 1000 yen’e de bir yastık alıp bisiklete yükleyip eve getirdik.

İçinde: Yer döşşegi, çarşafı, yorganı, nevresimi, bir yastık ve yüzü vardı. ayrıca bir yastıkla bir yüz daha aldım. Elimde 27 bin yen kadar para kaldı. Markete gittik. En acil temel gıda olarak en küçük boylarından sıvıyağ, tuz, şeker, ekmek, birer tane de domates, soğan, biber vesaire alıp geldik. yatağımızı da serdik, nevresim takımlarımızı geçirdik. Domatesle peynir koyup bir bez parçası üzerine de soframızı serip yemeğimizi yedik.

Huzur!

Huzur!

Huzur!

İlk kez nefes aldığımı hissettim. Korkusuz, tedirgin olmadan, şimdi gelecek tartışacaz, bağırıp çağıracak kimse yok. Kendi evimin hem erkeği hem de kadınıydım! Üzerimden bütün dünyanın yükünü almışlar gibi hissettim. Kızımla ayaklı uçlu yatıp uyuduk.

İlk işimin yeri trenle gidilecek kadar uzak bir yer olduğu için o işe çok fazla gitmemiştim. Çünkü parayı kuruş kuruş harcıyordum. Tren bileti için harcayamazdım. İşyerine de bilet param olmadığı için gelemiyorum diyemedim. Başka bir yere daha işe gittiğimi ve o işimin daha yoğun olduğunu söyleyip haftada bir gün gelebileceğimi söyledim. Onlar da bana bu şubemize çok ihtiyacımız yok, önümüzdeki ay “Kuromon ichiba’da” yeni bir şube otel açacağız oraya geçmeni istiyoruz dedi. O zaman çok sevindim. O şube eve bisikletle 5 dakika. Ben de orası açılana kadar eve yakın olan oteldeki işe gittim. Ama maalesef ki fazla gitmediğim işimin ilk maaşı geldi. O nedenle sadece 40 bin yen yatırılmış. Bir kaç gün sonra asıl maaşım yatacak. Yine kemeri sıka sıka o paranın gelmesini sabırsızlıkla bekledim.

Henüz yedek anahtar çıkarmadığım için iş biter bitmez ondan önce eve varıyordum. Kızın okulu babasının mahallesinde olduğu için bir hayli uzak yere gidip geliyordu. Daha yeni evin belediyesine adres bildirimi yapmadığım için eski okuluna bir süre devam etmesi gerektiğini söyledim. Bir de çok acıkırsan okuldan gelirken dükkana uğra karnını doyur eve öyle gel dedim. Ben her şekilde idare ediyorum zaten ama çocuk ne varlıktan ne de yokluktan anlamıyor.

Bu duruma düşmemizin benim suçum olduğunu, babamdan ayrılan sensin, senin yüzünden oldu diye beni suçlamaya başladı. Hiçbir zaman en basit, en ufak tartışmamızı bile çocukların yanında yapmadığım için hiçbir şeyimize tanık olmadılar. Bu yüzden de beni suçladılar her ikisi de. Sen ayrıldın, sen boşanmak istiyorsun, sen kaşınıyorsun, sen yaptın, sen ettin vs

Hiçbir tartışmamıza tanıklık etmemiş çocuklara bunu anlatmak gibi zor bir şey yok. Yeterki huzurlu ortamda psikolojileri ve kişilikleri bozulmasın diye tekken kavga ederdik. Bir anda da kavga ediyoruz, evden ayrılıyoruz diyince bir şok yaşadılar.

Alıştıra alıştıra, yavaş yavaş yaşadıklarımızı anlatmaya başladım. Uzun bir süredir tartıştığımızı, bir türlü geçinemediğimizi anlattım. Kadınlarla olan sohbetlerinin ekran görüntülerini gösterdim. Bana gönderdiği evden kovduğu mesajları, hakaretleri, tehditleri gösterdim. En sonunda zaten o yağmurlu gecede olanlara da kendisi tanık oldu. Ama gel görki ne desem faydasız. Henüz 13 yaşındaki bir çocuk bunlardan hiçbirini anlayamaz. O duygusal düşünemezdi. Henüz olgun bir yaşta değildi. Zamanla anne ve babasının arasında kalmış bir çocuğa dönüştü. Olmasını istemediğim şey olmaya başlamıştı. Yani çocuğun psikolojik çöküntü yaşadığını hissettim. Her ne kadar da şikayet etmemeye çalışsam da yine de babayla annesinin arasında piyon olmuştu zavallım.

Zaten Japonya’dan Türkiye’ye kesin dönüş yapıp, 3 yıl okulundan ve derslerinden ayrı kaldığı için aradaki 3 yıllık boşluğa yetişmeye çalışıyor. Konuşmada zorlanmıyordu ama kanji’de çok eksiği vardı. Bir anda  henüz öğrenmeden gittiği kanjilerle ders yapmaya başlayınca zorlandı. Üzerine de evdeki sorunlarla başbaşa kalınca çocuğun dünyası bir anda alt üst oldu. Sürekli okuldaki sorunlarıma mı odaklanayım yoksa size mi diye isyan etmelere başladı. İlk okul 4. sınıftan sonra ders görmemişti. Arkadaşları 5. ve 6. sınıf kanjileriyle orta 1’e gidiyordu. bu kadar zorlanacağını tahmin etmemiştim. Ama yavaş yavaş, acelesi olmadığını, onlara yetişebileceğini söyleyerek sürekli onu teşvik ediyordum. Elimden geldiğince de yanında özel konuları açmamaya çalışıyordum fakat babası benim kadar ince düşünemiyordu. Günlük şikayetler, tehditler, bana iletemediği şeyleri çocuğu aracı olarak kullanıp bana mesajlar göndermeleri ister istemez yine de hep aramızda kalmasına sebep oluyordu.

15 Kasım 2022 Salı

Japonlardan bunu hiç beklemezdim

Eşim gece eve geldi. Ben yorganı üzerime çekip susup bekledim. Yine hiç ses çıkartmadan geçip uyudu. Ama yine de içimde bir tedirginlik vardı. Ya cidden bir şey yaparsa? O gece sabahı zor ettim. Sabah olur olmaz kızı okula hazırlayıp birlikte evden çıktık.

Eşimle hiçbir diyaloğumuz olmadı. Sanırım evden çıkmam onu da korkuttu. Bu çıkıp gidecek diye kendisi de korktu bence. Ama bu böyle devam etmez dedim. Aradım arkadaşlarımı onlara dün gece böyle böyle oldu diye anlattım. Zaten ben arayıp sormasam da günlük en az 3 kere yazarlar bana. İyi misin? bir sorun var mı?

Line’da grup kurduk. En ufak bir şeyde hemen haber ver bize dediler. Dün gece onlara gidemezdim. Ne kadar bacılarım gibi görsem de sonuçta japonlar ve japonlar asla evlerine yatılı misafir kabul etmezler. Onlarla nerdeyse günlük buluşmalara başladık. Her gün dakika dakikasına her şeyi anlatmamı istiyorlardı. Parasız olduğumu da bildikleri için bana yemek ısmarlıyorlardı. Sırasıyla bir o ödüyordu bir diğeri ödüyordu. Onlar sayesinde sıcak, taze yemek yemeğe başladım. Hatta her geldiklerinde evden patates, soğan, domates, limon ne bulurlarsa 3-5 tane de olsa poşete koyup getirmeye çalışıyorlardı. Ben de salça olmasa da güzel bir şekilde pişirip yemek yapmaya çalışırdım.

Aradan bir kaç gün geçtikten sonra yine ATM’yi kontrol ettim ve işimin birisinden 40 bin yen yattığını gördüm. O 40 bin yen sanki bana 400 bin yenmiş gibi çok büyük bir para olarak göründü. Yine bir emlakçıya girip ev baktım. Bir kaç ev buldum. Kirası çok uygundu ama depozitosu, emlakçı komisyonu, anahtar değişme ücreti, kefil şurketi derken en ucuz şekilde bile toplam 85 bin yene girebiliyordum. Bende var 40 bin yen. Yalvardım yakardım. 1 hafta sonra maaşım yatacak yarısını o zaman versem olur mu dedim? Olmaz dedi!

Ama ben yine de pes etmedim. Her gün iş çıkışı kızla buluşup birlikte ev aramaya başladık. Her gün 2-3 ev bakıyorduk. Hepsi de birbirinden küçük ama kirası bize uygundu. Tam bir ev begendik. Japon arkadaşlarıma da gosterdim. Gelip baktılar onlar beğenmedi. 10. katta çatı katıydı. Kışın soğuk olur, yağmur girer vesaire iptal ettirdiler.

Yine başaramadım bir ev tutmak bana hayal olmuştu. Arkadaşlar da maaşımı dört gözle bekler oldular. İlk maaşımın yattığını fakat sadece 40 bin yeni yatmış olduğunu dedim. Bu parayla ev tutamıyorum dedim. İkisi de bana yarın buluşalım dediler. Ertesi gün işten çıkar çıkmaz onlarla buluştuk. Bir emlakçıya gidelim dediler. Bu sefer onların istediği bir emlakçıya girdik. Bizim için kirası ucuz olsun dediler. Öyle evlere girdik gezdik ki yaşanılacak gibi değildi.

Bir hafta da bu şekilde geçti. Her gün ev ev dolaşıyorduk. Bie hafta sonunda bir eve gittik. Ben çok beğenmedim ama her iki arkadaşım da bu ev tam size göre dediler. Bu evi tut diye ısrar ettiler.

O ay kampanyalıymış o ev. depozito, kefil şirket ücreti ve 2 ay kira bedavaydı. 11. ayda girersem ilm kira 1. ayda ödeyecekmişim. Sadece emlakçı komisyonu ve anahtar değiştirme ücreti ile toplam 60 bin yen tutuyordu. Bu şans bana bir daha denk gelmezdi, kaçıramazdım bu kampanyayı ama elimde de sadece 40 bin yen var. Hadi evi tuttum içine girdim, o evden çıktım bu çocuğa yemek nasıl bulacaktım? elimdeki tüm parayı kuruşuna kadar eve versem diğer maaşı alana kadar bir kuru ekmek bile alamazdım. Bunu anlattım arkadaşlara.

Sen dur gel anlaşalım, bu evi tut dediler bana. Emlakçıyla birlikte ofise geri döndük. Önümüze sözleşme kağıtlarını koydular. Benden banka hesabı istediler. Onların çalıştıkları bankadan hesabım yoktu. Arkadaşımın biri hemen fırlayıp ben gidip sana hesap açayım dedi. Diğer arkadaşım ha bire bir formlar dolduruyor, yazıyor. Bense mal gibi bir onun gözüne bakıyorum, bir diğerinin gözüne bakıyorum. Ya bunlar bu evi tutuyor ama ben ne yiyip içicem diye içimden kafayı yiyorum.

20 dakika gibi sonra arkadaşım küçük bir kağıtla geldi. Üzerinde benim adım soy adım yazıyordu. Emlakçıya verdi. Ne işe yarıyor, neyin nesi bu kağıt hala bende bilmiyorum. Arkadaş gelene kadar diğer arkadaş tüm formları doldurdu. Çantasından hanko (japon imzası) kaşesini çıkarttı. Tüm kağıtlara tek tek bastı.

Japonya’da ev tutarken birisi size kefil olması zorunludur. Eğer bir kefiliniz yoksa asla ev tutamazsınız. Maaşı veya eşinden dolayı geliri çok iyi olmalı, japon vatandaşı veya sınırsız oturumu olan bir yavancı olması zorunlu. Hankosunun belediye onaylı olması gerekli. Arkadaşımın da eşi çok zengin, o bana kefil olmuş haberim yok. Ben bu kanunu biliyorum ama bir türlü yüzümü düşürüp de bana kefil olabilir misin diye cesaret edip soramıyordum.

Allah razı olsun ben istemeden bana kefil olmuş ki bir japon bunu kolay kolay yapmaz. Ailesinden birine bile kolay kolay kefil olmazlar.

Diğer arkadaşım da çantasını açtı. İçinden bir tomar para çıkarttı, koydu masanın üzerine. O da tüm masrafları karşılamaya karar vermiş. Hem hayretler içerisinde bir sağımdaki arkadaşa bakıyorum, bir solumdaki arkadaşa bakıyorum. Ya şimdi bana ait bir evim mi olacak? İnanamıyorum!

Kira sözleşmesi tamamlandı. Bir japon kefilim ve tüm parayı ödeyen bir arkadaşım var. 1 saat içinde onların beğendiği o evi tuttuk. Sözleşmeyle anahtarları elime verdiler, çıktık kapıya. Dilim resmen tutulmuş bir şekilde bir ona sarıldım bir diğerine. Bir japon asla yapmayacağı şeyi bana yapmış, kefil olmuş. Yine bir japonun asla yapmayacağı şeyi yapmış benden bir beklentisi olmadan bir tomar parayı çıkarıp ödemiş. Ben bu insanlara nasıl bir iyilik yapmış olabilirim ki bu insanlar bana bu iyiliği yapmış olsunlar?

Ev hazırmış. İstersen hemen bu gece taşınabilirsiniz dediler. Hemen kızı aradım. Evi tuttuk, hazırlan hemen eve geçelim dedim. o da toparlandı. Zaten çoğunlukla valizdeydi kıyafetler. Ben eve gelene kadar çoğu şeyi toplamış. Ama öyle bisikletle taşınacak kadar da az değildi. Dedim bunu hemen böyle götüremeyiz. Yarına kalsın artık. O gece yine o evde kaldık.

11 Kasım 2022 Cuma

Japonya’da kadın sığınma evine başvurdum

İşe başlayalı 1,5 ay oldu. Öyle böyle idare ettim. Biz yine mesajlarla kavgaya devam. Artık tozunu o kadar artırdı ki günlük evden çık, kendine bir ev bul mesajarı gelmeye başladı. Hem evden çıkmamı istiyor hem de çevreden aramızı düzeltmeleri için yardım istiyor. Aile baskısı da üzerimde arttı. O ne derse desin ayrılmak, boşanmak yok diye direttiler.

Bir akşam işten geldiğimde komidinin üzerinde 10 bin yen gördüm. 1,5 ayın sonunda ilk kez bana harçlık bırakıp işe gitmiş. Parasızlık o kadar koymuşki bana o parayı harcamaya kıyamadım. Bileziklerimin olduğu yere parayı da koyup sakladım. Kötünün de kötüsü var. Ya bundan beter duruma düşersem diye saklamak istemiştim.

İlk maaşıma çok az bir zaman kalmıştı. O güne kadar bir ev bulmam gerektiğini anladım. İş çıkışı emlakçıya gidip Osaka’nın en ucuz evlerini araştırmaya başladım. Ev var olmasına var ama ya banyosu yoktu yada tuvaleti. Nerde duş alıcam dedim “Mahallede hamam var orada” diyor emlakçı. Bazılarında cidden tuvalet bile yokmuş. Bakkallara gidip girebilirmişim. Kirası da aylık 20 bin yen. Gerçekten de çok uygun ama kadın olarak yaşanmaz o şekilde. Böbrek hastası biri olarak gece muhakkak lavaboya kalkan ben asla yapamam öyle bir evde.

Her gün banka hesabımı kontrol etmek için ATM’ye girip hesaba para yatmış mı diye kontrol etmeye başladım. İzin almayalı haftalar olmuş. Tek bir gün bile izin almadan çalışıyorum. Vücudum o kadar yorulmuş ki bedenen de zihinen de yorgunluktan yaşama sevincim bile kalmamış.

Birileriyle konuşmaya, içimi dökmeye ihtiyacım var. Türklerle bir şey konuşamıyordum. Onlara dedikodu, laf olsun zaman geçsin. Beni gerçek anlayacak dostlarımı aradım. İki kız kardeşim dediğim Japon arkadaşlarıma yazdım. Acilen onlarla buluşmak istediğimi, sıkıntılarımın olduğunu, müsaitlerse bana zaman ayırmalarını rica ettim. Sağolsunlar 2 gün içinde hemen zaman ayırıp buluşma planladık. Bir restoranda buluşup başımdan geçenleri tek tek anlattım onlara. Eşimin evinden ayrılmam gerektiğini söyledim. İlk başta bir şok yaşadılar, olanlara inanamadılar çünkü ailecek hepimizi çok iyi tanıyorlardı. Böyle bir evliliğimin olduğuna inanamadılar.

Onlara bir ev bulup çıkmam gerek dedim ama onlar kabul etmediler. Tek başına yapamazsın, zor olur, biraz daha sabret dediler. Ben sabredecek halim kalmadığını anlatınca o zaman kadın sığınmaya başvuralım dediler.

Arkadaşımla 2 gün sonra işten çıkar çıkmaz bir yerde buluştuk. İkimiz de bisikletle kadın sığınma evine gittik. Oturduğumuz yere bisikletle 30 dakika sürdü. Arkadaşım gitmeden bir gün önce orayı aramış, beni anlatmış, ismimi ve hangi ülke vatandaşı olduğumdan bahsetmiş. O gün için görüşme randevusu almış. Bana yolda bahsetti bunlardan.

Kadın sığınma evine geldik. Yukarı çıkıp zile bastık. İsmimle hitap ettiler. Evet benim dedim. Görüşme odasına aldılar bizi. “Baştan anlat, neden bize sığınmak istiyorsun? Sorunların nelerdir?” dediler. Ben de tek tek onlara anlattım. Eşimle aynı çatı altında yaşayamayacağımı, hayati tehlikemin olduğunu (mesajlarda sürekli tehtit ediyordu beni) ayrı bir eve çıkmam gerektiğini fakat hiçbir birikimim ve cüzdanımda hiç param olmadığından bahsettim.

Bir tane de kız çocuğum var. Birlikte çıkacağımızı, ben tek her yerde idare edebilirim ama küçük bir kız çocuğuyla bir yere sığınamayacağımı o yüzden kadın sığınma evine başvurduğumu söyledim. İlk başta çok olumlu baktılar olaya. Sonra bana “Eşinden şiddet görüyor musun?, Vücudunda herhangi bir fiziksel darbe var mı?” diye sordular. Ben de yok görmedim ve herhangi bir iz yok dedim. Japonya sisteminde sığınma evlerine başvurmanın en büyük şartı eşten şiddet görmek, fiziksel darbeler ve raporların olması gerektiğinden bahsetti. Ben de iftira atamam, eliyle değil ama diliyle psikolojik şiddet görüyorum sadece dedim. Ve başvurum reddedildi.

Bir umutla gittiğim sığınma evinden elim boş döndüm. Kara kara olmayan parayla nasıl ayrı eve çıkabilirim diye düşünmeye başladım yine. Ertesi gün yine kalkıp işe gittim. Öğlene doğru eşim yine hakaretler içeren bir mesajla bu gece eve geldiğimde seni evde görürsem seni vururup, bu gece seni yaşatmam diye mesaj atmış. Ben de bu gece gidicem bir yere diye karar verdim. Bileziklerle bir de yanında 10 bin yen var ya ona güveniyorum. Bir internet cafede odada sabahlayabilirim. Japonya’da en ucuz şekilde sabahlayabileceğiniz tek seçeneğiniz odur.

O gün gök delinmiş, deli gibi yağmur, fırtına var. Göz gözü görmüyor. Eve dönene kadar başörtümden, çorabıma kadar su içinde kaldım. Hemen üzerimi değiştirip kurulandım. Parayla altınları alıp evden çıkacağım dedim. Sakladığım yere elimi soktumki ne bir tane bilezik bırakmış nede o 10 yeni bırakmış. Ne var ne yok hepsini alıp işe gitmiş. Bana da bu gece evde olursan ölürsün diyor.

Zaten psikolojik olarak çökmüş durumdayım. 6. katta oturuyoruz. Şurdan kendimi atsam evde günahsız çocuk var. Ömrü boyunca unutamayacağı bir tramva yaşatmak da istemiyorum. Çantamı alıp kendimi dışarı attım. İlk önce 3 sokak ötedeki bir mini market kenarına gelip oturdum. Cüzdanda para sıfır. Ben bu gece nereye sığınabilirim? Gidecek bir yerim yok ki? Ne yapayım diye yağmur altında su içinde oturup, yağmur gibi ağlıyorum.

Eşim beni aramaya başladı. Ben açmadım tabiki. Mesaj göndermiş. “Gerizekalılık yapma! nereye gittin, dön eve, kız seni merak ediyor. Annem çıktı gitti, nereye gitti bilmiyorum dedi” diye mesaj atmış. Okudum ama cevap vermedim. Peşine türk arkadaşım aradı. Onu açtım. Ondan da bir azar işittim. Çocuk azarlar gibi azarlıyor beni. Eve dönmemi istiyor.

2 saat oturdum market köşesinde baktım olmayacak böyle sabah olmaz dedim. Gittim binaya. Bizim binanın giriş katında çamaşırhane var. İçeride kimse yokmuş. En azından yağmur yok burada dedim, çömeldim bir köşeye. O halime ağlamaya başladım bu seferde. Bildiğiniz haykırarak ağlıyorum. Bu nasıl bir hayat, bu ne biçim yaşam diye. Yarım saat o köşede ağlarken bir anda kız geldi yanıma. Sesimi duymuş. Kim bilir kimler duydu sesimi. Elimden tutup illa eve gel diyor. Babasının bana gönderdiği mesajı okuttum. Baban bana bunu göndermiş. Bu gece yatakta beni öldürse ruhun duymaz dedim. Korkuyorum gelmem dedim.

Kız da “Eğer babam sana bir şey yaparsa karşısında beni bulur, sen korkma gel” diye beni çekiştirip eve çıkarttı. Zaten işten yorgun gelmişim. Bir de kaç saattir yağmur altındayım hemen yatağa girip yorganı çektim.

Gece 11 gibi eşim eve geldi. Ayak sesini duyuyorum. Benim uykum çok hafif olduğu için hemen uyandım ama yorganı tepeme çıkartmıştım.

29 Ekim 2022 Cumartesi

Eşimin kadınlarla sohbeti 2

Günlerce eşimin tatlı tatlı flörtleşmelerini izliyorum. Kendini öyle bir anlatıyor ki tanımayan onu dünyanın en duyarlı, en vefakar, en sadık, en sevecen insanı olarak görüyor. Bir insan kendini övüyorsa bilinki bunun tam tersidir. İyi huylu insanlar kendisiyle övünmez. Kitabımızda bile bu yasaktır. Kibirli olmayın, paranızla, yakışıklılığınızla, sağlığınızla , malınızla övünmeyin diye emreder.

Beni niye tanımadığım kadınlara karşı kötülüyor onu da anlamış değilim. Kadınlara beni öyle bir anlatıyor ki bana bela okuyanını mı dersiniz, bana hakaret edeni mi dersiniz, karşılıklı bana sövüyorlar. Buna da sabret, allah görüyor, allah biliyor, kimsenin ahı yerde kalmaz falan buna teselli veriyorlar. Adam kafasında bir senaryo yazmış, kendi dilinde konuşan türklere bu senaryoyu yazıyor.

Kadının biriyle sohbet ediyor ama ona aşkım cümlesini kullanmıyor. Kadın mesafeli bir sohbet istiyormuş. Bu seferki cidden sadece sohbet arkadaşlığı. Kadına, “Eşime 40 bin tl gönderdim o da yememiş koluna 40 tane bilezik yapmış” diye yazmış. Geçmiş sohbetlerden gördüm bu mesajı. Allahım sana havale ediyorum dedim..

2017 de bana 2 kere para gönderdi. ilki 3 bin tl küsürattı. ikincisi de 8 yada 9 bin di. İkinci gönderdiğinin yarısını arabanın yıllık bakım zamanıydı, trafik sigortasıydı, kaskosuydu derken tam 5 bin tl‘si arabaya gitti. Arabaya 5 bin tl masraf yaptıktan 1 ay sonra da elimden alıp dükkan karşılığında takas ettirdi. Gerizekalı kafanda takas fikri vardı da neden benim rızkımdan kestirip arabaya 5 bin tl masraf ettirdin. 2,500 tl de evin vergisi gelmişti. geriye bin tl kaldı onla idare etmiştim.

Adam bana para göndermiş ben de koluma bilezik yapmışım hem de 40 tane :)) Kadın da allah görüyor ondan hepsini çıkarır sen merak etme diyor..

Bir tane kız bulmuş. Hem de ne tesadüftürki kız Çorumlu, memleketlimiz. Babası emekli öğretmenmiş, annesi ev hanımı. Kız 25 yaşındaymış. Bizimkisinin ağzının suyu akmış halde kıza kur yapıyor. Ailevi durumunu anlatmış kıza. Hala evli ama boşanmak üzereymişiz:)) yaaa hala evindeyim, hala aynı çatı altındayım. Adam boşanmak üzere olduğumuzu yazmış. Bir de demişki “Çok yakında boşanıyorum, sıfır kilometre damat adayıyım, Seni japonya’ya gelin getireyim mi?” yeminle bu lafları söylemiş.. Ben hemen ekran resmini aldım tabiki de. Avukata bir delil daha çıktı bana..

Kız da bunun neyine heveslendi bilmiyorum ama kabul etmiş:) Olur gelirim demiş. Sizce ona mı yoksa Japonya’ya mı aşık bu kız?

Kız çok fazla mesaj göndermemiş. Çoğunlukla bizim çapkının mesajları. Bu arada aşkım, hayatım dilinden düşmüyor benimkinin. Kızdan fotoğraf istemiş, 4 tane falan fotoğraf göndermiş. Allah var kız cidden çok güzel. Benden genç, benden dinç, benden güzel.. Ben olmuşum kırk küsür yaş, doğurmuşum 2 çocuk pörsümüşüm. Adam hak ediyor şimdi bu kızı. kendisi de kırk küsür yaş ama kendine 25’lik kızı layık görüyor. 

Kız, küçük bir kasabada oturduğunu, ailesinin onu çok kısıtladığını, abilerinin de olduğundan bahsetmiş. Sürekli interneti olmadığını o yüzden çok fazla giremediğini yazmış. Bu da sabırla her dakika kızın yazmasını bekliyor. Bu sefer benimki kendini sıfır kilometre damat olarak gördüğü ve karşısındaki de 25 lik çıtır genç kız olduğu için tamam evdekini boşar boşamaz bunu alırım kendime diye düşünmüş.

Biz de tabiki her gün sadece mesajla tartışma yapıyoruz. Daha doğrusu o benle uğraşıyor. Evde çocuk var, ben uyuyorum, o uyuyor derken bir araya gelemiyoruz. Hırsını ben işe gider gitmez telefonla alıyor. Artık facebook listemde kimse kalmadı. Bana bu mu şu mu diye gösterecek erkek bulamadı. Ama birine takmış durumda. Israrla onunla olduğumu söylüyor.

Artık bu konuyu aştık bu sefer de benim evden ayrılmam için bana baskı yapmalara başladı. Her allahın günü “eve geldiğimde seni evde görmek istemiyorum”, Kendine bir ev bul çık” mesajları atmaya başladı. Daha işe gireli 1 ay olmuş. Her iki iş‘te maaşımı iki ay sonra ödeyecek. Paramın olmadığını söylesem de dinlemiyor. Ya benim istediğim gibi olur, kıçını kırar evinde oturursun yada kendine bir ev bul çık demeye başladı. Onun istediği gibi olmamın mümkünatı kalmamıştı artık. Tek çârem parayı alıp evden çıkmaktı ama onun içinde zaman lazımdı bana. Allahım bu zaman nasıl geçecek? ne zaman kurtulacam bu hayattan diye sabrede sabrede dişlerim çürümeye, sallanmaya başlamıştı. Zaten haftalardır bir gıda alamıyorum. Peynir, zeytin, ekmekten başka bir şey yiyemiyorum. En lüks yemeğim japon onigirisiydi (haşlama pilav içi mayonezli ton balığı) o da 3-4 lokma da bitiyor ama mideyi uzun bir süre tok tutuyor.

Türkiye’den gelirken nohut, fasulye, mercimek, bulgur getirmiştim ama onun içinde salça lazım, soğan lazım, baharat lazım derken ekstra masraf.

Bir taraftan bana evden çıkmam için baskı yapıyor, diğer taraftan da arkadaşlarıyla bana bir şeyler okutup, üfletip beni eve bağlamak istiyor. Zaten aileme yaptığı baskıdan hiç bahsetmeyeyim.

Bunca şeylerle uğraşırken de Türkiye’den telefon üstüne telefon gelmeye başladı. Annem de öğrenmiş boşanmak istediğimi. Anneme kendisi demiş, kızına bir şey söyle benden ayrılmak istiyor, evden ayrılmak istiyor demiş. Annem tansiyon hastası. Tansiyonu fırlamış, hastaneye kaldırılmış. Ağlayarak beni arıyor. Bu ne demek oluyor, ne boşanması, daha gideli 1 ay olmuş, bu neyin nesi falan annem, abim, kardeşlerim, eniştem benim üzerime geliyorlar. 

Anlatıyorum anlamıyorlar. Çünkü adam o kadar çift karakterli ki, dışarıya karşı merhametli, güler yüzlü, dört dörtlük bir eş, mükemmel bir ev babası. Anlatıyorum olanları inandıramıyorum. O yapmaz, o öyle şey bilmez, ondan öyle bir şey beklemem diyorlar. Sadece kız kardeşlerim şahit oluyordu. Onun bana her attığı mesajı gönderdiğim için. Kadınlarla sohbetlerini de gönderiyordum sadece bacılarım benim yanımdaydı ama onlarda boşanmamam için baskı yapıyorlardı.

Bir taraftan adamın “ya evinde insan gibi otur yada evden defol git” demeleri, bir taraftan annemin ve kardeşlerimin baskısı, bir taraftan bir gün bile izin almadan işe gitmem, bir taraftan gerçekten sıcak bir ev yemeğine ihtiyacım olması, bir taraftan da daha 11 yaşlarda bir çocuğum evde. Okula yazdırdık, ortaokula başladı. 3 yıl ara verdiği için derslerden bir şey anlamıyorum diye ağlıyor. Ona yetişmeye çalışıyorum. 

O kadar stresli bir döneme girmiştim ki uzun zamandır beni takip eden youtube takipcilerim hatırlar. Bir gün canlı yayın açmıştım ve canlı yayında ağlamaklı bir sesle intiharı düşündüğümden bahsetmiştim. Hatta günlerce durmuştu kanalımda o video. Eşim de izlemiş, hemen annemi, yengemi aramış. “Bunun psikolojisi iyi değil, bununla konuşun kendine gelsin. intihar edicem diye söylemiş video da” demiş. Annem iyice yemiş kafayı bunu duyunca. Yengem arıyor, kız kardeşlerim arıyor, annem arıyor. Telefon hiç susmuyor. Ben artık ağlıyorum her konuşmamda. Beni anlamadıklarını bildiğim halde anlatıyorum böyle böyle oluyor.

Ben her başıma gelen şeyi yaymasını, anlatmasını seven insan değilim. Ama adam her önüne gelene beni anlatmaya başladı. Tanıdık herkes bana öğüt vermelere, akıl vermelere başladı. Adam kafasındaki senaryo ile  insanları etkilemiş. Ben ne anlatsam insanlara inandırıcı gelmiyor. Çünkü dışardan o kadar düzgün bir insan gibi duruyorki insanlar saygıyla eğiliyor. Ama gelin görün ki evin içinde özellikle de bana düşman. Çocuklarını çok seven bir baba ama evde huzur vermiyor çocuklara da. İlla bir şey bulacak bağırıp çağıracak. Çocukların oturmaları hata, uzanmaları hata, yemek yemeleri hata, uyumaları hata, televizyon seyretmeleri hata bir tek kendisi dört dörtlük.

22 Ekim 2022 Cumartesi

Kocamın Meet’den bulduğu kadınlar

İşten fırsat buldukça çarşıya, markete gidip biraz dolaşıyordum. Ne zaman bir yere gitsem bir türkle karşılaştım. Konu bir şekilde bize geliyordu. Kimle konuşsam ya haberim vardı, kulağıma geliyordu veya evet gördüm, ne zaman dükkana gitsem kadın orada demeler çoğalmaya başladı. Kimisi bir barda görmüş bunları kimisi bizim dükkanda. Ama herkes biliyormuş. Bir kişi de bana yazıp burada böyle bir durum var haberin olsun demedi. Döndükten sonra yüzüme karşı itiraf ettiler.

Ben duyarsam onu boşarım diye korkmuşlar. Sen olsan ne yapardın diye sorduğumda hemen boşardım diyorlar. Artık kesinlikle birinin olduğu alalanen ortada. Zaten ilk kavgamızda kendi ağzıyla da dedi bana “ Beni istemiyordun da neden geldin japonya’ya, senin yüzünden bir yıllık ilişkimden oldum” dedi daha ne bekliyorum ki bu adamdan?

Elim de avucumda ne varsa eve, arabaya, oğlanın özel kursu, üniversite sınav harçları, ehliyetler derken gerçekten sıfıra inmiş durumdaydım. Elimde, dişimden tırnağımdan artırıp yaptığım 5 bilezik var onları da japonya’da bozduramıyorum, su dan ucuza alıyorlar.

Bu tartışmalara göz yumum, ağzımı kapatıp idare etmek zorundaydım. Sessizce uyuyup, sessizce evden işe gidip geliyordum. Bir süre sonra gece uyurken adamın telefonunun ışığı yanıp söndüğünü farkettim. Ona hissettirmeden telefonu elime aldım. Normalde her ikimiz de birbirimizin şifrelerini bilirdik. O gün ilk kez telefona giremedim. Şifresini değiştirmiş. Ama ekrandaki bildirimleri görüyorum. Bilmediğim bir yerden yabancı kadınlar ingilizce mesajlar gelmiş. Sakince bir okuyup inceledikten sonra nerden geldiğini çözdüm.

Meet diye bir program varmış. İlk kez gördüm bu ismi. Google Meet programı nedir diye arattığımda sevgili, arkadaş, birlikte olabileceğiniz insanlarla tanışıp buluşma programı diye açıklıyordu. Hemen kendi telefonuma da indirdim bu programı. Eşimin adını yazdım hemen çıktı. Profiline girdim, inceleyeyim dedim. Bir de ne göreyim, inanamadım yaa!

Medeni durum : single (Bekar) yazıyordu.

Çocuk var mı: Çocuk var.

Kendini tanıtma bölümünde de (Çocuklarımla birlikte yaşıyorum) yazmış. Onun mail adresi ile hangi şifreyi kullandığını biliyorum. Akıllı telefon çıkalı aynı şifreyi kullanır. Hemen onun üyeliğiyle giriş yapayım dedim, girdi. Ona giden tüm mesajlar bana da geliyordu artık.

Japon kadınla sohbeti, ingiliz kadınla sohbeti, Çorumda emekli öğretmenin 25 yaşındaki kızla sohbeti, daha kaç tane var aklınız durur. Her biriyle aynı anda yazışıyor. Yani tek bir dalda konmuyor.

Adam kendini öve öve bitiremiyor. Her bir muhabbette de evliyim, eşimle sorunlarım var, ayrıyız falan muhabbeti açıp beni aşağılayarak konuşması, bana yapmadığı şeyleri yapmış gibi anlatması o kadar sabrımı zorluyordu ki bilemezsiniz.

Ben de her bir sohbetinin ekran görüntüsünü çekip telefonuma stoklamaya başladım.Kız kardeşlerime gönderiyordum. Onlarda öğrensin, görsün. Çünkü ailemi de sıkıştırıyordu. Ablanız bana böyle yapıyor, şöyle yapıyor, konuşun şununla kendini düzeltsin. Bir de artık bu sefer ayrılmak da istedim ya delirdi. Bununla konuşun vazgeçirin bunu diye baskı yapıyordu. Abimin hanımına da yazıyordu.

Bir süre ses etmedim. Bu sadece yazışma, bana daha net bir delil gerek diye sustum. Japon kadını ısrarla dükkana yemeğe davet ediyordu. Kadın da her gün ha bugün gelicem, ha yarın gelicem diye bunu oyalıyordu. Bu, gel yemek ısmarlayayım diye ısrar ettikçe kadın çekiniyordu sanırım. Bunun derdi ne biliyordum. Çünkü adamın Japonya’ya taşınalı öyle bir fantezisi vardı. Hep bir japon kızla birlikte olmak istiyordu. Yüzüme karşı defalarca söylemişti.

Bir kaç gün sonra da ingiliz bir kadınla yazışmaya başladı. Aslında hello, how are you, nice to meet you dışında hiçbir ingilizcesi yok. %100 translate kullanıyordu. Kadın şakır şakır ingilizce yazıyor, bu da cevap veriyor, hatta sohbet ediyordu.

2 yıl ingilizce eğitimi almam işte burada işime yaradı. En ince ayrıntısına kadar anlıyordum. Onu da bir ısrarla dükkana yemeğe davet ediyordu. Kadın çok yoğun olduğunu ve bu aralar mümkün olmadığını ısrar ediyordu.

Aylardan şimdiki ay. Yine bu günlerden bir gün dü. Halloween zamanıydı. Kadın buna “bu gece bir arkadaşımda halloween partisi var, oraya gidicem, istersen oraya gel hem tanışmış hem de görüşmüş eğlenmiş oluruz” diye bunu partiye davet etti. Bu da hemen davete atladı. “Gece dükkanı kapatıp gelebileceğini yazmış. Dükkanı gece 11-12 gibi kapatıyor, o saatten sonra partiye gidecek ve evde karısıyla kızı var düşünün..

Gece oldu. 11 buçuk gibi yine benim telefon tık tık ses gelmeye başladı. Bunlar yazışıyormuş. “Dükkanı kapatıyorum, hangi adrese gelicem, bana adresi gönder” demiş. Kadın da Kyobashi diye bir yerde bir adres göndermiş. Bu da gece 12 ye doğru yola çıkmış. Yolda yine yazıyor. “Yoldayım, geliyorum, nerdesin?” Kadın cevap vermedi. 15 dakika sonra yine aynı, 25 dakika sonra “Ben geldim, binaya girdim, kata çıktım, hangi daire? adam adım adım rapor veriyor. Ama kadından hala ses yok. Yarım saat sürdü bu şekilde. Bu deli gibi yazıyor, gece 1-2 kaç oldu bilmiyorum ama telefonum susmuyor. bu yazdıkça da bana bildirim geliyor.

2 saat o dairelerin önünde bekledi ya bu adam. İki saat kadından haber yok. Ben dönüyorum diye yazmış. Eve geldiğinde sabaha karşı 4 dü. Benim uykum çok hafif anında duyarım. Sessizce girdi yatağına. Sabaha kadar bir çıt çıkmadı. Ne kadar öfkeliyse artık.

Sabah oldu bu sefer de kadın yazmaya başladı. Özürler diliyor. Çok çabuk sarhoş olup sızmış falan, uyuyakalmış telefonu duymamış vesaire. Ha bu arada birbirlerine aşkım diye hitap ediyorlar. Japon kadına da ingiliz kadına da türkçe askim demeyi öğretmiş bizim yalı çapkını. Bizimki de hemen “ Ok askim, no problem” demiş sadece. Ben olsam saatlerce trip atardım gerizekalı:)

Hemen yumuşuyor onlara karşı. Ben olsaydım tepemden tırnağıma kadar sıçardı. Hakaretlerinin sonu gelmezdi.

Ama sabah iyi güldüm bu gerizekalıya. Hem seni ayağına çağırdı hem de ortada bıraktı diye. Bir de eve dönerken taksi tutup gelmiş.Kadın sormuş o da  öyle yazmış. Trenler 12 ye kadar, dünyanın yolu, bana bir dilim ekmek parası vermezken bir kadının şeyi uğruna benim bir haftalık rızkımı yola vermiş.

12 Ekim 2022 Çarşamba

Parasızlıktan acil iş arayıp buldum

Japonya’ya geri döneli 20 gün oldu. Evde tat tuz kalmadı. Eşim ben geldiğimin ertesi gün 10.000 yen, bir hafta sonra da 5.000 yen mutfak harçlığı verdi. Son verdiği 5 bin yeni kıtım kıtım harçıyordum. Kendime özel bir şey almıyordum, sadece yemeklik için alışveriş yapıyordum ama o da çabuk bitiyordu. Ben kendisiyle konuşmuyordum. Çocuğa söylüyordum babana söyle evde para kalmadı. O babasına söylemesine sölüyordu ama eşim para vermiyordu. “Koynum da yılan besliyorum, onun karnını mı doyuracam bir de” diyormuş. Kızına da “Acıkınca dükkana gel karnını doyur” dermiş. Kız her gün akşama doğru ben dükkana gidiyorum diye çıkıp giderdi. 2 saat sonra dönerdi.

Türkiye’den dönerken birlikte peynir, zeytin, reçel, helva gibi kahvaltılıklar getirmiştik. Elimdeki parayla sadece ekmek almaya başladım. Çünkü para su gibi gidiyordu. Önceleri harçlık veriyordu, kızla kendime yemek hazırlıyor, ev de yiyorduk. Baktımki parayı kesti, çocuğu da dükkanda doyuruyor o zaman ben de alışverişi keseyim yoksa aç kalıcam dedim. Artık sadece ekmek alıp getirdiklerimle karnımı doyuruyordum. Hatta baba kız markete gidip noddle, ramen, japon yemekleri gibi şeyler alıp dolaba koymuşlar. Benim yiyemediğim tarzda japon yemeklerini çoçuk çok sevdiği için ona alışveriş yapıp eve göndermeye başladı.

Bütün paralar bitti, bozuklar kalmıştı. Sürekli kızı sıkıştırıp hiç param yok bir şey yap babandan harçlık iste diyordum ama ya kız beceremiyordu almayı yada vijdansız gerçekten acımıyor vermiyordu.

Yapacak bir şeyim yoktu. Sabah olunca acilen “İş ve işçi bulma kurumu” na gitmem gerektiğine karar verdim. Sabah uyanır uyanmaz ayak üstü zeytin, ekmek atıştırıp iş bulmaya çıktım. İşçi bulma kurumuna oturdum, görevliye “Bana çok acil, mümkünse hemen yarın başlayabileceğim bir iş arıyorum” dedim. Hafta da kaç saat? saatliği kaç yen olsun? gibi sorular sordu ama ben hiç farketmez acilen bana para lazım ne iş olursa yaparım dedim. Yarım saat içinde onlarca iş buldu bana. Ama hiç birini yapmamıştım. Hem saati uzun hem de bir saati 1.200 yen olan iki iş seçtim. Otel de iş buldum. Hemen arattım, acilen iş görüşmesi ayarlattım ve ertesi gün her ikisine de iş görüşmesine gittim.

Gittiğim iki iş görüşmesi de olumlu geçti ve hemen işe alındım. Giderken neler götürmem gerektiğini söylemişlerdi zaten. Bir de kurumun verdiğin tavsiye mehtubu ile pasaport, kimlikte hazırdı. Japon imzasını (hanko) da yanıma aldım. Her iki işe de kabul edildim. Birisi dedi yarın gel başla, diğeri de 3-4 gün sonraya gün verdi.

Hala sadece ekmek alabilecek kadar bozuk paralarım vardı. Bir paket ekmekte de 5-6 dilim ekmek var. Ben günde 2 dilim yesem o paket bana 3 gün gider diye hesap yaptım. Olmadı evde az un da vardı krep tarzı bir şey de yapar her şekilde kendimi aç bırakmam dedim.

İş başladı başlamasına, hemen müdüre ilk maaşımın ne zaman yatacağını sordum. Bu ayki maaşın içeride kalacak, öbür aydan sonra maaş alacaksın dedi. Diğer otel de aynı dedi. Ben ne yapacağım şimdi? 2 ay nasıl geçecek bu şekilde?

işe başladıktan sonra bir daha hiç izin kullanmadım. Her iki işi haftaya böldüm. Haftanın yarısına birini, diğer yarısı diğerine gittim. Para kazanmam, biriktirmem gerekiyordu çünkü. Bu gidişat hiç iyi görünmüyordu.

Sabaha kadar eşimle konuşmuyor, görüşmüyor, aynı evde iki yabancı gibiydik ama sabah olunca ben iş başı yapınca telefonum hiç susmamaya başladı. Saatte 20 mesaj geliyordu. Tehtid üstüne tehdit. Kendini toparla, kendine gel, kim sana okudu, kim seni bu hale getirdi. Sen böyle değildin birisi sana kesin büyü yaptı falanlar. Ya göz görüyor, kulak duyuyor. Bu olanlar normal geliyor adama. Ben baş kaldırmaya başladım diye biri bana okuyup üflemiş ona göre.

Ben böbrek hastası olduğum için sürekli litrelik pet şişeyle dolaşırım. Yatarken de baş ucuma koyar, Gece kesinlikle lavaboya uyanırım. Her uyandığımda da o sudan bol bol içip geri uyurum. Bir gece onun gelme saatine yakın yatağa girdim. O gelince örtüyü çekip yatıyormuşum gibi yaptım. Sonra baktım tıkır mıkır yanıma yaklaştı. Sonra da uzaklaştı. Hafif örtüyü çekip izledim. Bir kase çıkarttı. Kaseye su doldurdu. O suyu da benim pet şişeme doldurup yine sessizce yanıma yanaşıp şişemi aynı yere koydu gitti. Oda karanlıktı. Bir tek girişte minik bir ışık vardı, gözümü yarım açık olduğunu farketmedi.

Anlamıştım ne yaptığını. kesin birine okuttu, üfletti o suyu bana içirteceklerdi. Yaklaşık 2 saat o şekilde kendi yerine geçip uyumasını bekledim. Ne zamanki horlamaya başladı ben de sessizce şişemi alıp lavaboya geçtim. Şişenin içindeki suyu tamamen lavaboya döktüm, çalkaladım, tekrar doldurdum ve içtim. Sabah kalkar kalkmaz gözü benim pet şişeme diktiğini farkettim.

İşlerimin her ikisi de sabah 9 dan 2 ye kadardı. 2 den sonra Türk arkadaşların yanına uğrayıp biraz kafa dağıtmak istedim. Ama her gittiğimde bizim konuyu açıyorlardı, ben de durumu anlatıyordum. Ama onlar da yavaş yavaş dökülmelere başladı. Ya bizim de kulağımıza geliyordu. Sizin dükkana bir kadın geliyormuş, ustanın sevgilisi olduğunu söylüyorlardı ama biz konduramıyoruz, o öyle şeyler yapmaz dedik diyorlar .

Sokakta yürürken, başka bir türk abla ve eşiyle karşılaştım. Onların da kulağına gitmiş durumumuz. Onlar da dökülmeye başladı. Biz de duyduk, hatta bizim bir türk’ün barında görmüşler her ikisini de. Adam kadınla akşam barlara içmeye gidiyormuş. Hem de bizim türklerin barlarına! Yani adam alalanen yapıyormuş. Kendisi belki dışarıya karşı normal arkadaş veya müşteri diye kandırmaya çalışıyordu ama hiç de öyle görünmüyordu.

10 Ekim 2022 Pazartesi

Neden geldin Japonya’ya?

Eşimle 1,5 yıl sonra ilk kez yüz yüze kavga etmiştik. Zaten her gün telefonda ediyorduk, çokta şaşırdığımı söyleyemem. Huyunu bildiğim için beklediğim bir şeydi. Sonuçta bu adamla 22 senem geçmiş ve bana sadece ilk 3 yıl iyi davrandı diyebilirim. Ne olduysa Japonya’ya yerleştikten sonra oldu. Stresten mi kaynaklı bilmiyorum. İş yerinde patrona sinirlenir eve gelir sinirini bize patlardı. İş arkadaşlarına sinirlenir bana patlardı. Dükkan açar işçisine sinirlenir bana patlardı. Dükkan iş yapmaz bana patlardı. Ben eşimin sinir topuydum. Hırsını benden ve çocuklardan çıkarır, sakinleşince bir şey olmamış gibi davranırdı.

Çocuklar gece olunca babalarının eve gelmesini hiç istemezlerdi. Hatta bir gün çocuklar babasının yüzüne karşı baba eve gelmeni hiç istemiyoruz. Gelir gelmez bağırıyorsun demişti. Beynime yazılmıştı o sözler. Zaten bu huyundan dolayı beni kendisinden soğutmuştu ama çocukları da bıktırmıştı.

Japonya’ya döndüğümüz gecenin sabahında yine tartıştık. Ben yatakları hatta mümkünse büyük ev tutunca odaları da ayırmak istediğimi söyledim. Afalladı, bir anda kızdı! “Bu ne demek oluyor? Olmaz öyle bir şey” diye çıkıştı. Ben artık bana dokunmasını istemediğimi söyledim. “Ben daha gencim, kuvvetliyim, bu yaşta elimi eteğimi çekemem” vesaire zıvaladı. Ben de yıllardır benim erkeklerle yatıp kalktığımı, sevgililerim olduğunu diyip durdun. Bu beni tiksindirdi, senin yüzüne bakarken aklıma geliyor o sözlerin dedim.

Bir kere değildi çünkü bu sözler. Uzun yıllardır beni bu sözlerle suçladın.. Ben yok öyle bir şey, yeminler olsun desem de bir türlü inandıramıyorum seni. Artık devam edeceksek bu şekilde. Aynı çatı altında bu şekilde devam ederiz. İstemiyorsan ayrılırız ama kız daha küçük bu şekilde devam edelim dedim.

Benim bu sözlerimin peşine “ Beni istemiyordun da japonya’ya neden geldin? Benim bir yıllık ilişkimden ettin. Sen geleceksin diye sevgilim benden ayrıldı. Eşin geliyor birlikte olamayız dedi ve ayrıldık “ dedi.. Ben bir anda taş kesildim. Hiç beklemediğim bir şeydi. Sevgili mi? Benim yüzünden mi ayrıldınız? Diye iki cümle çıktı ağzımdan bir anda. Sonra da sevgilin varsa buyur git sevgilinle yaşa ne diyeyim. Bu tek göz odada kızımla birlikte yaşarız biz, sende sevgilinin evine taşınırsın tamam dedim.

Ben niye taşınıyormuşum? “sen siktir ol git benim evimden. Bir de senin kiranı mı ödeyeceğim” dedi. Nereye gidecem? Daha dün gelmişim Türkiye’den. Ne beş kuruş param var, nede işim.. Kız daha 13 yaşında. Benden ayrı kalmamış. Benimle birlikte gelecek. Nereye sığarım çocukla? “Beni ilgilendirmez! Ya benimle olursun, yada gidersin” dedi çıktı.

Sabah olduğu için işe gitmesi gerekiyordu kavgayı kestik, bitirdik. Masanın üzerine 10 bin yen koyup gitmiş. Ev tam takır! Gittim dolaba sebze, ekmek, süt bir şeyler alıp doldurdum. Cüzdanda pek para kalmadı. Sonuçta evde çocuk var. Biz her gün tartışıyoruz. Hele de bana söylediği sevgilisi olduğu, ayrıldığı sözlerinden sonra boşamaya kalksa hemen gidicem mahkemeye. Ama bunu da istemiyor. Hem onun çatısı altında olayım istiyor hem de sevgilisi var, kabullenemiyorum.

Ben kinci bi insan değilim ama inatcı biriyimdir. Kızdım mı küserim, konuşmam! Tartışmayı da görüşmeyi de kestim bununla. Eve geldiginde çok çok mecbur kalmadıkça cevap da vermem. Bu da ondan nefret eder. Bitti zaten bitecek bir şey bırakmadı. Bu saatten sonra ne birlikte uyurum, ne muhabbet ederim nede gezerim. Dükkana ilk geldiğimiz gün gitmiştim çocukla. Bir daha dükkana da adımımı atmadım.

Gelir gelmez ev arayacaktım onu da bıraktım. Büyük ev tutarsak bu adamla mutlu evcilik oyununa devam etmek zorundayım. Bu evde kalırsak tek göz oda, 2 yatak yanyana uyumak zorundayım. Evden ayrılsam cüzdanımda sadece 2 bin yen var. Allahım kafayı yiyorum ne yapacağımı bilmiyorum? Yanaşmaya başlıyor, özür diliyor, sinirden dedim o sözleri diye yalakalıklar, şakalar yapmaya başlıyordu. Ben yerimi değiştiriyordum.

Ailecek görüştüğümüz ahbaplarımız var. Onlar da Türk restoranı işletiyorlar. Sabah kalkıp onların yanına gittim. Karısı samimi bir arkadaşım. Evde olanları birbir anlattım ona. Sustu bir an, eşiyle göz göze geldi. Sonra da bana dönüp güldü “ Kız daha geleli iki gün oldu ne oldu daha dur, bir hasret giderin” diye şakalaştı. Ya sen ne diyorsun! adam yüzüme karşı sevgilisi olduğunu söylüyor?. Sen olsan ne yapardın? diye sordum. Valla hemen boşardım. Ben asla bunu kabul edemem dedi.

Boşver bir şey yok diyip geçiştirdi sonra. Ben sordum ona gerçekten böyle bir şey var mı?. Çünkü geçen benden sipariş isterken resimler gönderiyordu bir kadın resmi de attı. Acaba o kadın mı? diye sordum da yalan yoktur dedi. Ama içimde hep bir şüphe oluştu. Bunlar kesin bir şey biliyorlar ama benden saklıyorlardı.

Japonya’ya döneli 15 gün kadar oldu. Biz git gide daha da kötüye gittik. Artık o eve gelmeden ben uyuyor, o gittikten sonra uyanıyordum. Yeterki yüzyüze gelmeyelim diye. Yüzyüze görüşmesekte telefonla hakaretler, tehditler, aşağılamaların haddi hesabı yok. Ya eskisi gibi dışarıya karşı karı koca olacaz, yada evden defol git diye mesajlar gönderiyordu. Facebook hesabımdaki arkadaş listeme girip kendi tanıyıp güvendiklerini es geçip, tanımadıkların resimlerini bana gönderip “bu senin sevgilin mi? bunla mı yatıp kalkıyordun? bu adam yüzünden mi benden ayrı yatmak istiyorsun?” diye saldırmaya başladı. Ya bu benim aynı mahallede büyüdüğümüz adam, yok bu benim ilk okul arkadaşım, bu benim ingilizce kursumdaki sınıf arkadaşı diye yine hesap üstüne hesap vermelere devam ediyordum.

Hatta bir komşumuzun oğluna yazmış. Sen kimsin? Sen ayselin sevgilisisin. Sizi asacam kesecem. Onun da eşi cevap yazmış aysel ablanın eşi misiniz? bu inanmıyor, kamera aç görücem sen karısı mısın cidden? Kadın delirmiş abi sen kafayı mı yedin? Eşim yanımda uyuyor, sabahın körü burası rahatsız ediyorsun insanı dese de hakaretler ediyormuş.

Kimin profilinde parmak, yüzük görse aha bu ayselin parmağı bu ayselin sevgilisi diye insanlara ekran resmi çekip atmadık akrabam bırakmadı. Aysel beni aldatıyor diye 3 köye yaydı. Bu arada dikkat çekeyim kendisinin de sevgilisi var. Bir laf vardır Kişi kendinden bilir işi..

Bir insana 40 gün boyunca hastasın de beyin kendini hasta moduna sokar. Psikolojik olarak hasta hisseder. Bu adam da bana 20 yıl boyunca sevgilin var, kendine nam ne büyük şey buldun mu? Kimle nam ne yaptın mı diye sora sora beynime bunu sokmaya çalışıyor. Ya inattan ya da sinirden cidden bir sevgili bulayım demelere başladım. Sonra kafayı mı yiyorsun, kendini rezil etme sus diyordum. Ama yeminler olsun bu adam bunu hak ediyordu. Gerçekten onu defalarca aldatmam için beni zorluyordu.


5 Ekim 2022 Çarşamba

Japonya’ya geri döndük

Japonya’dan Türkiye’ye kesin dönüş yaptığımız için hiç pişman olmadım. Tam tersi daha da yaradı bana. Uzun yıllar ailemden uzak kalmışım, yeni nesil beni tanımıyordu. Akrabalarla yeniden tanışıp kaynaştık.

İlk okul mezunu olarak taşındığım Türkiye’ye geri dönüp tekrar okula başladım. Ortaokulumu, lisemi okuyup en azından lise mezunuyum diyebiliyorum.

Ehliyetimi alıp en heveslendiğim şeyi, yani şoförlüğü yaptım. Zaten iki dilim vardı, ingilizce eğitimi alarak üçüncü bir dilim daha oldu. En önemlisi de memleket hasretliğimi dindirdim..

Babası her aradığında sıla babasına orayı ne kadar özlediğinden bahseder oldu. Türk okullarındaki arkadaşlarıyla iletişim zorluklarından bahsediyordu... En çok zorlandığı şey de türkçe eğitimiydi. Çünkü sıla Türk tarihini, Türkiye coğrafyasını, Türkiye’de öğretilen derslerin çoğunu Japonya’da hiç almamıştı. Boş boş öğretmene bakıyorum diyordu.

Bir süre daha böyle devam etti. Sonunda babasını ikna etti. Eşim bana tamam sılayı al dönüp gelin, hamza orada kalsın, okuluna devam etsin dedi. Bir tarafım çok sevinirken diger tarafım da çok üzülüyordu. 2. kez vatanımdan ve evimden ayrılıp yurt dışına taşınmak zorunda kalmıştım.

Hamza kendini kurtardı çok şükür. Bir üniversite’ye gidiyor. İstanbulu, daha önemlisi de Türkçe’yi öğrenmeye başladı. Dayalı döşeli dört dörtlük bir ev de kurduk ona. Bir alt kattaki daire de bize ait, ordan gelen kirayı da Hamza’ya bağladım. Bundan sonra kirayı Hamza’ya vereceksiniz dedim.

Sılayla valizlerimizi hazırlamaya başladık. Eşim de her gün arıyor oldu. Gelirken dükkana şunu getir, şu çaydan al, şu orolet çeşitlerinden al, şu nargile tütününden al, Türk bardaklarının resimlerini atıp bu çeşit çay bardağı getir vs derken o fotograflar arasında bir fotoğraf vardi ki bir anlam verememiştim. Tanımadığım, yüzünü ilk kez gördüğüm yabancı, açık saçlı bir kadın! yeni aldığı dükkanda (arabamla takas yapılan dükkan) yemek yerken eşime poz vererek çekilmiş bir fotoğraf attı bana. Herhalde dükkana gelen bir müşteri diye önemsemedim. Doğrusu eşime de hesap sormadım. Hani derler ya eşim asla yapmaz, o öyle biri değildir! cidden de eşim asla yapmaz tiplerdendir. Öyle çapkınlık yapacak tip de yok doğrusu.. Boyu kısa ama 110 kilo. kel ve kırışık dolu bir adama kim bakacak?

Japonya’ya dönmemize yakın harçlık göndermişti bize (arabayı aldı ya gönderecek tabiki) o sebeple para vardı elimde. 4 valiz hazırladık. 2 valiz bizim yazlık ve kışlıklar, 2 valizde tamamen onun istediği malzemeler. 

Hazırlıklar tamam, gün belirlenmiş, biletler alınmıştı. Yine eşim aradı beni. “Senle bir şey konuşacağım ama sakince dinle beni, hemen köpürüp parlama. Başkalarından duyacağına benden duymanı istedim” dedi. Merak ettim noluyor, hayırdır? Ya sakince dinle beni işte dedi. İyi tamam anlat sakinim ne oldu dedim. “Bizim dükkana sürekli gelen bir bayan var. Devamlı yemeğe geliyor. Bizim Osaka’daki Türkler dedikodu çıkartmış. Mahmut ustanın sevgilisi diye. Valla billah öyle bir şey yok. başkalarından duyarsan haberin olsun, böyle dedikodular dolaşıyor ortalıkta” diye anlattı… Ben de sakincene bir dinledim. Sen yok diyorsan yoktur dedim. Tamam sorun yok anladım dedim sadece.

Zaten beni kendisinden çok soğutmuştu. Doğrusu umrumda da değildi hiçbir şey. Aylarca benim onu aldattığımı, sürekli birileriyle özel şeyler yaptığımı ima ettikçe defretim git gide çoğalmıştı. Üzerine de 2 yıl boyunca izin almadan aylarca çalışıp, yemeyip içmeyip biriktirdiğim parayla aldığım duster marka arabamı karşılığında bir kuruş bile almadan devrettim ya orda benim için öldü bu adam! Ama ne yapacaksın 2 çocuğun hatrına bu evlilik devam ettirilecek..

Ama yukarda allah var gitmeden önce karar verdim. Gidince ayrı yatmayı teklif edicem. Bana dokunmasına bile dayanamıyordum artık. Yüzüne bile bakarken içimden nefret kusuyordum. Benim namusuma defalarca dil uzatan adam eşim de olsa içim affetmiyordu. Çocukların düzeni bozulmasın. Aile dağılmasın. Çocukların derslerine ve psikolojiklerine yansımasın diye onların yanında normal sohbet ediyordum.

Bütün akrabalarımla vedalaştım. Tekrar Japonya’ya taşındım, gittim. Bu sefer eşim Türk bir arkadaşla bizi havalananına karşılamaya geldiler. Bir yıl önceki geldiğimizde tek gitmiştik eve.

Havaalanında selam sabah vesaire. Yol boyunca muhabbet ettik. Şoförlüğüm olduğu için arkadaşa benim için “Türk ehliyetini Japon ehliyetine çevirtip aysele araba alıcam” dedi eşim. Bende olur uğraşır alırım buranın ehliyetini de dedim.

Eve geldik. Ama geçen sene geldiğimiz evle aynı ev…40 metre kare tek göz bir oda. Hemen kendisi konuyu açtı. Bir kendinizi toparlayın da emlakçıya gidip geniş bir ev bak dedi bana. Aynen olmaz böyle dedim bende. 3 kişi aynı odada hem oturuyoruz hem de uyuyoruz. Hatta mutfakta içinde. Japonya’da bu tip evlere 1K derler. 2 oda 1 salonluk yer bakarım dedim.

Bizi havalimanından almaya gelen arkadaşın evde 5 tane kızı var. Birisi de sılanın kankası. Sılayı kendi evlerine götürmek istedi. Ben yok mok desem de dinletemedim. En son isteyeceğim şey evde adamla başbaşa yalnız kalmaktı.Namusumdan şüphe eden adam yıllar içinde kendisinden tiksindirmişti beni. Dışarıya karşı karıkocalık yapıyorduk sadece.

Ona göre aramızda hiç sorun yok, hiç bir suçu yok, bana el bebek gül bebek bakıyormuş. Her fırsatta ağzından “sana ben baktım, karnını doyurdum, Hastasın seni ben iyileştirdim der. Ve her kızgınlığında “emeklerim haram olsun” diye bitirir cümlesini..

Benim ona gül gibi 2 evlat vermem, o ev sahibi olsun diye ihtiyaclarımdan kısmam, onunla birlikte Japonya’da sırt sırta verip hem elin işlerinde bazen hiç izin almadan bazen de haftanın 6 günü çalışmam. Hem de evde 2 çocuğun bakımını ve kendi bakımını karşılamamı hiçbir zaman görmedi, hala da görmeyen bir nankör insanla evliyim..

Eve girdik. Valizleri biraz yerleştirip oturduk. Hemen yanaşmaya başladı. İstemediğimi hatta bundan sonra sılayla uyumak istediğimden bahsettim. Yani kısacası yatakları ayırmak istediğimden hemen o gece bahsettim.

Önce bir afalladı, şaşırdı ne alaka! niye ayrı yatıyormuşuz dedi. Sen beni her suçladığında içim sana soğudu, namusumdan şüphe ediyorsan dokunamazsın bana dedim. O günden itibaren kavgalarımız daha da arttı. Ertesi sabah yine tartışmaya başladık. Ben kesinlikle yatakları ayıracağım dedim. Bir süre kavga ettikten sonra kavganın ortasında bana öyle bir şey söylediki bir süre ağzımdan bir şey çıkmadı, yüzüne bakakaldım.

1 Ekim 2022 Cumartesi

Tek sahip olduğum şeyden vazgeçmek zorunda kaldım

Türkiye’ye döndük. Bir ay sonra da hamza geldi. Her ikimizde orada çalışıp kendimize son çıkan İphone 7 plus telefonların gümrük vergilerini ödeyip pasaportlarımıza kayıt ettirdik.

Sanırım 3 ay falan geçti. Bu arada eşimle 2-3 günde bir görüşüyorduk. Bir gün beni aradı ve dediki “Bir arkadaşın küçük bir dükkanı varmış, bana illa diyorki gel sana satayım. Benim de niyetim var, almaya çalışacam” neyle alacaksın? beş kuruşun yok kenarda diye sordum. Ve ben sana 4 milyon yen ile son iflas ettiğinde (3. kere) bana bir daha iş açıcam, dükkan işletecem dersen kuran çarpsın ki seni boşarım dedim mi demedim mi? diye sordum!

Evlendiğim haftadan itibaren iflas ettiği dükkanların borçlarını ödemekten bıkıp usanmıştım artık. Daha 1 haftalık evliyken kolumdaki bilezikleri çekip alıp bekarken açıp iflas ettiği kahvehanenin borcunu ödedi. O günden beri bir gün borçsuz günümüz olmadı. Son borcu olan 4 milyon yeni el birligiyle ödeyip kapattık onun üzerine yemin ettim ki bir daha dükkan de bana, boşarım seni dedim.

Gel görki yine dükkan diyor başka bir şey demiyor. Para yok neyle açacaksın dediğimde aldığım cevap karşısında dondum kaldım.. Asla aslaaa olmaz dediysem de beni parasız bırakmakla tehdit etti.. Dükkan karşılığında elimdeki arabayla takas edeceklermiş… İstanbul’da 2 çocukla tek başıma yaşıyorum. Erkeksiz bir evi idare ediyorum. Kimseye minnetim olmadan hastaneme, aileme gidiyorum yok vermem dedim. Tam 1 ay boyunca beni rahatsız etti. Psikolojik baskı ile lanet olsun al tamam dedirtti. Ya arabayı verirsin yada bundan sonra sana borç ödeyeceğim için bir kuruş bile göndermem diye sürekli tehdit etmeye devam etti. Ya gidip konfeksiyonda çalışıp bu adama minnet etmeyecem yada kuzu gibi notere gidip beş kuruş almadan anahtarı teslim edicem..

İstemeye istemeye 2.sini yapmaya karar verdim. Çünkü ya markette kasıyer olacaktım yada konfeksiyonda ayakcı. Küçümsemiyorum ama böbrek hastası biri olarak zorlanacaktım. 2 çocuğu da düşünmek zorundaydım.

Annem ve kız kardeşimle günler öncesinden sözleşip İstanbul forum avm gidecektik. O günün sabahı 6 da aradı beni. “Kalk çabuk hemen hazırlan atışalanındaki 10. notere git, adamlar yola çıkacaklar birazdan bekletme adamları” dedi.Ya bugün annemle, kardeşimle bir yere gidecektik yarın vereyim dediysem de “yoooo hemen kalk çabuk” diye azarladı. Kadınlara söz vermiştim bugün için sizi götüreceğim diye mecbur kalkıp önce annemi sonra da kız kardeşimi aldım. Yolda da ” Bugün arabayı satıyorum, adamlar yolda şimdi önce notere gidelim” dedim. Bizimkiler şok oldu. Niye noldu durup dururken? diye merak ettiler. Orda bir dükkan bulmuş mahmut onu alıcaz dedim. Ama yemin ederim içim kan ağlıyor. Kendim yanlarında ağlamamak için dişimi sıktım sıktım sıktım. Diyemedim ki anne adam beni tehdit ediyor, arabayı elimden alıyor…….

Kışın soğuğunda bir zamanlardı. Adamlarla noterde buluştuk. İmzalar atıldı, para alışverişi yapıldı mı diye soruldu. Annem gözlerimin içine bakıyor ama ağzımdan tek cümle çıkaramadım. Noter hanıma sadece kafamı salladım. Noter hanım onaylandı diyince adamlar elini uzattı. Anahtarı istedi, verdim..

Sokağa çıktıktan sonra “ ya abi biz bugün istanbul foruma gidecektik, bizi oraya kadar bırakabilir misiniz?” diye sordum. O kadar utandım, üzüldüm, ezildim ki duygularımın tarifi yok. 5 dakika önce getirdiğim arabamın arka koltuğuna oturup giderken içime içime ağladım. Sırf çocuklar harçlıksız, parasız, dolabımız boş kalmasın diye.. Üzerime bir tek araba vardı o da bir kuruş bile almadan devretmiştim.

Sağolsunlar bizi istanbul foruma bırakıp gittiler. Ben de annemle kardeşime çaktırmadan arkasından bakakaldım. Akşam üstü de yukarı otobana çıkıp, otobandan geçen minibüse binip eve döndüm..

Japonya’dan dönerken yanımda yenle gelmiştim. Bir kaç ay o parayla idare ettim. Zaten öyle her ay göndermiyordu. 3-4 ayda bir 3-5 bin tl gönderiyordu. Öyle masraflı, kaprisli bir kadın değilimdir. 1,5 yıl da bana sadece 2 kere para göndermişliği vardır.

Benim korkum, bu dükkanı borçla alır. Yıllarca o borcun altından yine kalkamaz. Borcum var diye bize bir kaç kuruş gönderir. Yine iflas eder, yine başa sararız diye korkup sustum. Çünkü adamların iflasları meşhur.

Arabasız ne yaptım? Düğün uzakta mı? Abi bizi de gel al. Mevlüte mi gidildi? kardeşim bizi de eve bırak. Kardeşime mi gittim? Enişte bizi götürürmüsün demek zorunda bırakıldım.. Kocasız bir başına istanbulda yabancı birinin arabasına binemezsin.

21 Eylül 2022 Çarşamba

Türkiye’de aldığım eğitimle seyahate gittim

Baba Japonya’ya tekrar yerleşmeye karar verdi. Uzun bir süre de Türkiye’ye dönmeyecek gibi görünüyor. Japonya’ya geri dönecekti neden bizim düzenimizi bozdu? Neden sılanın hayatını alt üst etti? Sadece hamza için dönmekse niyeti ben onu getirir, bir süre yanında kalır okula yerleştirip japonya’ya geri dönerdim. Sıla her zaman söyleniyordu “Abimi düşünüp türkiye’ye döndünüz ama benim hayatımı mahvettiniz” der. Çünkü 3 yıl japonyadaki okulundan da arkadaşlarından da çok geride kaldı.

Yaz tatilleri bitip, okullar ve kurslar açıldı. Çocuklar okullarına ben ise ingilizce kursuma devam ettim. A1 eğitimimi bitirdim. A2 kursuna başladım. Bu arada da Lise sınavlarını aksatmadan yılda 3 kere girmeye devam ettim.

Başka ne eğitimler alabilirim diye bakınırken belediyemizin “Yazarlık kursu” açtığını öğrendim. 4 derslik bir kurs’tu bu. Hemen yazıldım. Hocalarımız çok ünlü gazetecilermiş. Uzun yıllardır Japonya’da yaşadığımdan dolayı kimseyi tanımıyorum malesef. Gazeteci Veysi ateş ve Süleyman Işık hocalarım.

Bu arada da eşim Japonya’ya dönmeden önce arabanın üzerine para koyup büyük bir araba olan “Duster” almıştık. Hastane kontrolüme, sınavlara, düğünlere, akraba ziyaretlerine arabamla kimseye minnetim olmadan kendi başıma gidiyordum. Malum tek yaşayan sözde evli ama başında koca olmayan çocuklu bir kadındım. Arabam olmasaydı sürekli birilerine ağız eğecektim. “Giderken benide götürün, beni de eve bırakabilir misin?”

Sabahın 6’sında otobüslerle kontrole gitmek. Hele de kar da kışta araba elim ayağımdı. Çocuklarımla kimseye minnetim olmuyordu. Diz boyu kar yağdığında kurs’a hamzayı ben götürürdüm.

3 aylık ingilizce A2 kursumu da bitirip sertifikamı aldım. O sırada da yazarlık eğitimimin son dersine gittim. Son dersimize Esenler belediye başkanı “Tevfik Göksu” bey ve heyeti geldi. Çünkü hocalarımız değerli, dersimiz önemliydi. Süleyman özışık hocamız hepimizin önünde belediye başkanından bir söz istedi. Kursumuzu eksiksiz katılıp sertifikasını alan tüm öğrencilerine Filistin seyahati istedi. Belediye başkanımız da söz verdi. Küçük yaş ve sağlık sorunu olanlar dışında kalan herkesi Filistine otel dahil uçak biletleri herşeyi karşılayarak bizleri Filistine gönderme sözü verdi.

Yazarlık kursunda çok sanimi dostluklar edindim. En yakınım Fatma adında bir arkadaşım oldu. Filistine gitmeyi çok istiyorum ama ben eşten izin almadan gidemezdim. Fatma arkadaşım hiç evlenmemiş, bekar biriydi. Eşime bir kaç kez geziden bahsettim ama kesinlikle izin vermiyordu. Herşey ücretsiz, pasaportum da hazır niye bu fırsatı kaçırayım ki? Bir de israil diye bir ülkenin himayesinde olan, tek başıma asla gidemeyeceğim bir ülkeydi. Fatma arkadaşıma rica ettim. Birlikte konuşsak belki razı olur dedim. Oturduk bir yerde eşimi görüntülü aradım. arkadaşımdan bahsetmiştim zaten, ismen tanıyordu. Görüntülü olarak da tanıştılar. Sanırım bir saati geçkin görüştük. Bir saat sonunda razı oldu. Arkadaşım yeminler etti, sözler verdi ben dikkat edicem, koruyacam diye (buna ne kadar ihtiyacım var bilmiyorum) ömrüm yurtdışında geçmiş biri olarak.

yazarlık kursu olarak filistin seyahati hazırlıkları içindeyken kursça komple kutlama yemeği düzenlendi. Sosyal tesislerinde güzel bir akşam yemeği yedik. Süleyman özışık hocamız da katıldı yemeğe. Öğrencileri olarak herkes hocamızla fotoğraflar çektik. Süleyman bey bana japon derdi hep. İsmimi söylemezdi hiç. Çok iyi bir insandı. Tüm arkadaşlarımla ve hocamla yanyana çekildiğimiz fotoğraflar vardı, facebookta paylaştım. Eşim sabahın 7 sinde aradı beni. O yanındaki adam kim? Anlattım kim olduğunu. Tutturdu sevgilin mi o senin? Aranızda ne var? Onunla mı aldatıyorsun beni? Süleyman özışık kim ben kim! ne alaka ya dedim. Türkiye’nin kocaman gazetecisiyle ben? ve her ikimiz de evliyiz.. Yine yeminler, yeminler ikna oldu gibi..

Filistin’e seyahate gittik. 4 gece 5 gündüz dolu dolu bir seyahat olmuştu. Onca ülke gezdim, gördüm Filistin bir başka benim kalbimde. Seyahatten döndükten sonra orada çektiğimiz tüm videoları youtube kanalımda paylaştım. Fotoğrafları da yine facebook hesabımda paylaştım. Bu sefer yine beni aradı! Kursumuzda Mehmet isminde memleketim olan Çorumlu, emekli başkomser  bir abimiz vardı. Rahat 65-70 yaşında saygılı bir beyefendiydi . O da bana ismimle hitap etmez. Hemşerim derdi her zaman. Eşim bu sefer de tutturdu o adamla mı birliktesin? Ne diyorsun kafayı mı yedin? 70 yaşında emekli bir abim nasıl olabilir diye yine yeminler ısrarlar.

O kadar bunalıyordum ki kaldıramıyorum bu suçlamaları artık. İnsan kendini sürekli kocasına karşı yeminlerle ıspatlamak zorunda kalması gibi ağır bir yük yoktur.


15 Eylül 2022 Perşembe

Japonya’da yaz tatilini nasıl geçirdik?

Hamza’da okulu tatil olup Japonya’ya tatile (ne kadarı tatil belli değil) geldi. Arkadaşlarıyla görüşürken bir taraftan da iş bulma dergilerinden kendisine iş aramış. Evden eve nakliye, taşınma şirketini bulmuş. günlüğü 10 bin yen. Lise mezununa bu büyük bir mebla. Hemen iş görüşmesine gitti. Bir gün sonra da iş başı yaptı. Çocuk zaten tüm yıl derslerle boğuşmuş biraz dinlenmek için tatile memleketine gelip gezmek istemiş ama babası daha 19 yaşındaki oğluna bile “Bende beş kuruş yok, gelip çalışıp biletini kendin ödersen gel” demiş. O da bu işi araştırıp gelmiş. İyi para veriyorlar diye başladı işe.

Uniformalar, havlular, ayakkabı hepsini parayla aldırmış şirket. Babası fabrikada çalışıyor, oğlu taşınma şirketinde, ben kekçide, sıla da evde çalışıyor. Herkes kendince meşkul. Bir de Japonyanın en sıcak dönemindeyiz Ağustos ayı.. Duştan çıktığın an terlemeye başlıyorsun. Oğlan da, babası da akşam birer sırt çantası iki poşet dolusu su gibi terli üniformaları getiriyor. Akşam yemek saatinde herkes işten dönmüş oluyor. Yemek hazırla, sofra hazırla bir de her akşam terli iş elbiselerini yıka derken uyumam gece 12’yi buluyordu.

Bir ay izinsiz çalışıp kızla kendi bilet paramı biriktirdikten sonra hafta sonları izin almaya başladım. Patron onu da vermiyordu da ben yinede zorla koparıyordum. Çünkü tiyatro hafta sonu daha yoğun oluyor. Ama ben 3 aylığına tatile geldim biraz gezmek istiyorum dedim. Hafta sonu hepimiz aynı gün izin yapmaya çalıştık. Her hafta bir şehire gittik. Yemek paralarını eşim ödüyordu. Yol biletlerini, kalacaksak otel masraflarını ben karşılıyordum. Ortaklaşa geziyorduk.

Bazen akşam işten sonra japon arkadaşlarımla yada endonezyalı arkadaşımla sözleşip buluşuyorduk. 2-3 saat takılıyordum, eve geldiğimde adamın asık suratıyla karşılaşıyordum. Sürekli geziyormuşum, onunla ilgilenmiyormuşum, ben ondan uzaklaşmışım, birini mi buldun istanbulda diye tekrar başladı söylenmelere. 25 yıllık evliliğim boyunca hep yeminler etmek zorunda kalarak kendimi ispatlamaya çalışmakla geçti hayatım. Evli bir insanım nasıl olur? Birileriyle birlikte olup olmadığıma dair bana yeminler ettiriyordu! Ahiretimi yakmak istemediğim için öyle bir şey yapmak istemediğimi söylesem de adamın bana zerre kadar güveni hiç yoktu, olmadı da. Sebebini de bir gün anlatırım belki. o da uzun mesele işte neyse..

Sılayla benim 3 aylık sözde tatilimin sonuna yaklaştık. Bilet paralarıymış, evin yemekliğiymiş, temizlik malzemeleriymiş, Türkiye’ye götürmek istediğimiz özlem duyduğumuz erzaklarmış derken ancak biraz da kendime harçlık bıraktım ama telefon alacak param yetmiyordu. Sözde sadece biletleri bana kakaladı sanarken 3 ay boyunca boğazımızdan geçen lokmalarda benim üzerime kalacakmış meğersem.

Adama dedim telefonumu sen alacaksın, başka yolu yok. Hayatımda ilk kez Android kullanıyordum ve hiç beceremiyordum. Gelmişken de uyguna iphone alıp gitmek istiyordum. bir kaç gün zorladım, bana telefon al diye. Baktım ki bana telefon almayacak bende dedim o zaman biletin birini ödemiyorum banane! Telefonumu kendim alırım sende bir bileti ödersin dedim. Ancak öyle ikna oldu.

Sılayla ben önden geldiğimiz için Türkiye’ye de yine önden gittik. Hamza babasının yanında kaldı. Bir ay sonra da hamza döndü Türkiye’ye. O da kendine bir İphone 7 almış, bilet parasını tamamlamış bir de okul harçlığı için para biriktirmiş.

Yine iki çocukla tek başıma biz Türkiye’de babaları da Japonya’da yaşamaya devam ettik. Lise sınavlarım yaklaşıyordu. Derslere odaklandım, ingilizce derslerine aksatmadan katıldım. Karşıma çok farklı yeni bir eğitim için kurs çıktı hemen ona da yazıldım. Bu arada eş baskısı günden güne artmaya devam ediyordu.

14 Eylül 2022 Çarşamba

Japonya’ya çalışmaya gelmek

2 sene sonra nihayet Japonya’ya geldik. Benim de burnumda tütmüş japonya. Çocukları mana ettim ama ben de mahallemi, çocukların arkadaşlarının annelerini, kız kardeşim dediğim arkadaşlarımı, annem dediğim miyokomu ve endonezyalı arkadaşımı çok özlemiştim.

Eşim çalıştığı için “işten izin alamadım, trene atlayıp gelin” dediği için kızla birlikte 4 valizi ite çeke havaalanından bizim semte kadar trenle geldik. Ama yeni tuttuğu ev yürüme mesafesiyle bayağı uzakmış. Bir de 3 aktarma yapıp gelmişiz. En son vietnamdan aktarma yaptık ve  yemek vermediler. İkimiz de açlıktan ölüyoruz. Yanımda 2 bin yen vardı. Hemen bir japon restoranına girip yemek yedik, kendimize ancak gelebildik. Sonra verdiği adrese bakarak eşimin oturduğu semte kadar yürüyerek geldik. Yanımda başka para olmadığı için taksiye de binemedik.

Eve geldik, anahtarı posta kutusuna koymuştu. Şifresini söyledi biz de açıp anahtarı aldık. 6. katta oturuyormuşuz. Kapıyı bir açtım kii ne göreyim 6 metre kare karton kadar küçücük bir oda.. Biz varız 4 kişi. oğlan da gelecek! Türkiye’deki banyo bile inanın bizim evden daha geniştir. Şimdilik 3 kişi olduk, bir ay sonra da oğlanla 4 kişi olucaz. Hayatımda hiç böyle küçücük, daracık bir evde kalmamışım.. Bırakın eşyalarımızı çıkarıp yerleştirecek dolabı, valizleri bile koyacak yer bulamıyorum. gereksiz bir şeyler bulup attım da valizleri de üstüste koyup bıraktım. Sadece bozulacak, akacak şeyleri çıkardım. Ama onlar da açıkta kaldı. Çünkü evde otellerdeki gibi mini tezgah altı buzdolabı vardı. Aman allahım 3 ay boyunca nasıl yapıcaz dedim.

Ev tam takırdı ne yiyecek ne de yemeklik vardı. Kızla birlikte yiyip gelmişiz şükür. Kendisi de gelirken bir şey yiyip gelsin artık. Evde internet vardı ve ona bağlanıp “Biz geldik, evdeyiz” diye mesaj gönderdim. Eve dönerken de markete uğrayıp ekmek, süt, yoğurt vesaire acil bir şeyler getirsin diye de not ettim. Eşim işten döndü. Hoşgeldin falan sarıldı ama kızını çok özlemiş onunla hasret giderdi iyice. Bizim aramız çok kötü değildi o kadar ama iyi de değildi.

Çünkü zamanla beni farklı şeylerle suçlamalara başlamıştı. Kurslara gitmem, eğitim almam eşimin gözüne batar olmuştu. Benim birileriyle sevgili olduğumu itham ediyordu. O nedenden dolayı benim içim çok soğumuştu. Ama ne varki çocuklarımız var ve idare etmek zorundaydım.

Kızımla birlikte bir hafta boyunca Osakayı, Kyoto ve kobe’yi gezdik. Gezerken de eski çalıştığım patronumu aradım. 3 aylığına Osaka’da olduğumu, 10. ayda geri döneceğimi ve işçi lazımsa hemen gelip başlayabileceğimi söyledim. Sezon başıydı ve patronda deli gibi eleman arıyordu. Hemen yarın gel iş başı yap dedi. Zaten kesin dönüş yaparken bana  “Japonya’ya ne zaman dönersen ara beni, gel çalış “ diye söylemişti. Ben de iş hazır nede olsa diye ona güvenerek bilet parasını ödemeyi kabul etmek zorunda kalmıştım. 

Hemen ertesi gün sabah 8 de işe gitmek için hazırlandım. Babası da işe gitti. Sıla o zamanlar daha 13 yaşındaydı. Japonya’da o yaşta bir kız çocuğunu tüm gün evde yalnız bırakıp gitmek hiç içime sinmiyordu ama ne yapabilirdim ki? Ben de baba da işteyken sıla hep dört duvar arasında eve kapalı kaldı. Ben bu çocuğu neden getirdim buraya? Çocuk eski mahallesini, arkadaşlarını özlemiyor muydu? Hem çalışıp hem de hep bunları düşünüyordum. O kadar yorgun dönüyordum ki eve, inanın ayaklarımın altı su topluyordu. Çünkü ben o dükkanın satıcı elemanıyım. Tiyatro da çalışan ünlülerin karakterini kek yapıp tiyatroyu izlemeye gelen seyircilere satıyorduk. Her seansda en az 500 izleyici oluyordu. Ve sadece 30 dakikamız vardı. Patron deli gibi bağırıp çağırıyordu. Erkek elemanları tekme tokat dövüyordu. Biz kızlara da ağzının dolusuyla bağırıp çağırıyordu.

Sebep? O yarım saat içinde ne kadar çok tanıtım yapıp sipariş alırsak patron o kadar çok cebini dolduracaktı. Bir yudum su içmemize bile izin vermezdi. Ne zamanki tiyatro başlıyor o zaman 15 dakika molaya girerdik. Patronumuz da o zaman meleğe dönüşüyordu.

Günlük 8 ila 10 saat, haftanın 7 günü çalışıyordum. Kalbi öyle güzel bir kızım vardi ki eve geldiğimde o küçücük haliyle yemeğimi yapıp, soframı hazırlamış buluyordum. Bana çok büyük faydası oluyordu. Yemek yiyip, hazırlanıp onu dışarı çıkarıyordum. Bütün gün evde yalnız ve daha küçücük çocuk. Bir kaç saat gezdirip getirirdim. Ben de bu maksatla gezmiş oluyordum. Genellikle eski mahallemize giderdik. Arkadaşları okuldan çıkmış oluyordu o saatlerde, parkta buluşurduk. Sıla da onlara katılıp eğlenirdi. Bir kaç kez ben götürüp getirdim, sonrasında arkadaşlarına evi öğrettik sılayla birlikte gezmeye  başladılar. 

Ben yine aynı tempoda devam. İşten çıkıp markete uğrardım her akşam. Evin eksikleri tamamen benim üzerimdeydi. Eşim ilk 2 hafta harçlık vermişti bana. Ben işe başladıktan sonra onlarda kesildi. Çalıştığım yer haftalıkla çalışılan bir yerdi. Her hafta elimize nakit ödeme yapılırdı. O nedenle japonya’ya geldikten sonra ikinci haftadan itibaren harçlıklarımızı da, mutfak masraflarımızı da kesti eşim. O kira ile faturaları öder, ben de mutfak masraflarımızla gezme masraflarımızı karşılardım. Çalıştığım yerin saatlik ücreti ve günlük çalışma saati çok iyi olduğundan haftalık en az 80 bin yen alırdım. Kıtım kıtım harcar, bilet paraları içinde kenara koymaya başlamıştım.

Ben babamdan tutumlu olmayı, israf etmemeyi, gereken şeyi gerektiği kadar almayı öğrendim. Bu yüzden de haftalığımın 4/1 harcamaya bazen de 4/2 harcamaya gayret ederdim. gerisini banka hesabıma atar ne kadar biriktirebilmişim diye sürekli takip ederdim. Benim ilk hedefim iki biletin borcunu toplamak, geri kalan birikimimle de yeni çıkacak İphone 7 plus alıp Türkiye’ye dönmek. Hatta biraz da para götürüp özel ihtiyaçlarımı eşimin gönderdiği para dışında kendime harcamaktı. Hem 3 öğün evde yemek  hem de eşimin çalıştığı fabrika öğlen yemeği vermediğinden dolayı yanına yemek yapıp göndermek bir hayli tutuyordu. Ama yinede birikim yapmaya başlamıştım. 

Biz geldikten bir ay sonra da oğlanın üniversite sınavları bitmiş, üniversiteler de yaz tatiline gitmişti. Oğlana da bilet kestirip Rusya üzerinden Tokyo’ya , ordan da Osaka’ya getirdik. Hamza gelir gelmez hemen anaokul arkadaşlarından lise arkadaşlarına kadar buluşmalar yapıp 5 gün içinde herkesle görüştü. Bu sırada da iş bulma dergilerinden (Hallowork) dergisinden kendisine bir iş bulmuş.

13 Eylül 2022 Salı

40 yaşımdan sonra dışardan okudum

Japonya’dan Türkiye’ye dönüş yapmadan önce çok büyük borçlarımız vardı. Eşim 3. dükkanını iflasa verdi ve 4 milyon yenle iflas etti. Tam 2 yıl boyunca boğazımızdan , kıyafetimizden, gezimizden kısıp borcu el birliğiyle kapattık. Üstüne de 2 milyon yen de birikim yapıp Türkiye’ye dönüş için de paramızı hazır etmiş olduk. Çünkü 16 sene sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapıyoruz fakat çatal, kaşıktan başka hiçbir çeyizim kalmamıştı.

2015’de Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra ilk yaptığım şey hamzayla kendimi bir sürücü kursuna yazdırmak oldu. O dönemlerde ilk okul mezunlarına son çağrıydı ve ben ilk okul mezunuyumdum. Hamza 18 yaşına girdi. ben de 40’larındaydım hep bir ehliyetim olsunda araba süreyim diye hayallerim vardı. Sınavlar, eğitimler derken oğlumda ben de aynı anda ehliyetlerimizi aldık. Peşinden de hemen ilk arabamız olan Gri renkli Peugeot 107 aldık. Sırasıyla bir oğlan sürüyordu bir ben. Ben götürüyorsam oğlan getiriyordu. Öyle böyle her ikimiz de iyi bir sürücü olduk. Hele de istanbul gibi bir yerde, daha da kötüsü Esenlerin eski ve dar sokaklarında bayağı bir iyidik.

Ama gel gör ki eşim araba sürmesini bilmiyordu. Askerdeyken 1995’lerde parayla şırnak’ta ehliyet almış ama cüzdanında eskiyordu. Oğlana neyse de ben onun yanında araba sürerken dışarıdaki insanlara karşı ezik hissediyordu. Tam bir gurur meselesi yapmıştı bunu. Biz uyurken defalarca sabah anahtarı alıp gizli gizli sürme denemeleri yapıyordu. Hatta bir keresinde 2016 yılında bir arabaya çarpmış ve o zamanki parayla 650 tl hasar çıkarmıştı karşıki araca. şimdi kesin 65 bin tl falandır.

Ehliyeti almam sanırım 4-5 ayımızı buldu ama bu sırada yine boş durur muyum? Hemen bir halk eğitim merkezine gidip dışardan açık öğretime yazılıp Ortaokula devam ettim. 6. sınıftan başladım. Son 3 sınıf kaldığı için 1 yıl içinde bitirebilirmişim ortaokulu. Öyle bir sıkı çalıştım ki derslere, o kadar güzel anladım ki sınavda çıkan soruları 3 sınavda bitirdim ortaokulumu. Diplama vermediler çünkü Lisede veriliyormuş. Ben durur muyum bu gazla? Lise’ye de yazıldım. Ama lise dersleri ortaokuldan çok ağırdı. Matematik, fizik, kimya vs. İngilizcem çat pat vardı ama o da yetersizdi ingilizce derslerinde. Hemen halk eğitim merkezinde ingilizce kurslarını arayıp eve en yakın olan bir yere yazıldım.

Ben ehliyet aldıkça, Ortaokul mezunu olup Liseye başladıktan sonra hele de ingilizce eğitimi de alınca eşim günden güne bana karşı değişmeye başladı. Kendini o kadar yetersiz hissediyordu ki bana karşı her beni aradığında muhakak sohbet arasında “Tabi sen şimdi okumuş oldun, ortaokulu bitirdin. ingilizce öğrendin beni beğenmezsin artık “ demeden sohbetimizi bitirmezdi. Her aradığında böyle ezilmesi benim de canımı sıkıyordu. Sen de Türkiye’deydin benimle birlikte gelseydin direksiyon dersi alsaydın, benimle birlikte açıköğretime yazılsaydın. Seni tutan kimdi? sen de yapabilirsin dedim. “Başka işim yokta bu yaştan sonra onlarla mı uğraşayım “ diyordu. Ben uğraştım başardım bak! Bir şeyim eksilmediği gibi arttı bile dedim.

Neyse ehliyet, araç, ingilizce, lise derken sıla Japonya’nın hasretine dayanamayıp babasından da aylar sonra izin alarak sonunda 3 aylığına tatile de olsa onun memleketine, mahallesine, bebeklik ve okul arkadaşlarıyla buluşturmak için Japonya’ya gittik. Sılayla ben önden gittik. Hamzanın sınavları vardı. Bizim yıllardır bilet aldığımız bir beyefendi var. Biletleri her zaman ondan alır, Türkiye’ye döndüğümüzde eline peşin öderdik. Eşim bu sefer de yine o şekilde biletlerimizi kestirmek istedi. Aradım biletcimizi kızla kendime kestirdim. 3 ay sonra döndüğümüzde peşin vereceğimi söyledim. Kabul etti ve aldım biletleri.

Ama gelin görün ki eşim bana şart koştu. Bende beş kuruş para yok! Buraya gelip çalışıp biletleri kendin ödersen gelin dedi. Benim tüm birikimim evi sıfırdan döşediğimiz eşyalara, oğlanın Yös dersanesine, Üniversite sınav harçlarına, ehliyetlerimize, kendine 1 sıfır km motorsiklet, bir sıfır bisiklete bir de arabaya gitmişti. Yani ben şimdi tatile mi geliyorum? çalışmaya mı geliyorum dedim. Sen bilirsin, gelmek istiyorsan gel bir iş bulup bilet parasını kazan sen ödersen ancak öyle gelebilirsin dedi.

Benim pok ciğer çocuklarım benim için çok değerlidir. Sıla’nın japonya’yı özlemesi, arkadaşlarını özlemesi içime dokunuyordu. Çünkü ben de onun yaşlarındayken süleymaniyeden esenlere taşınmıştık ve benim geçirdiğim en zor yıllar o zamanlardı. Hep kendi yaşadıklarımı hatırladım. El mahkumdu ve kabul etmek zorunda kaldım. Hani şehirden köye çalışmaya gider ya insanlar benimki de o meseleye dönmüştü. Japonya’ya gezmeye değil de çalışmaya gidecektim.

Bu arada hamzanın bileti içinde aynı şartı koştu bana. 3 ay içinde 3 biletin parasını kazanamam. Ben hiç tatil yapmayacak mıyım? hiç dinlenmeden 30 gün hep çalışmam gerek o zaman dedim. Baktı ki ben 3 bileti kaldıramayacam oğlana da aynı şartı koştu. Oğlan da kabul etmek zorunda kalarak çocukluk arkadaşlarını görmeye gitmek istedi.

Eşim 3 ayda bir toplu olarak o zamanki parayla 1-2 kere 5 bin tl ile 9 bin tl göndermişti. Ben de evin faturaları, mutfak masrafı, çocukların okul harçlığı, akrabaların düğün takıları vs. harcıyordum. Elimde az bir harçlık kalmıştı olanı da eşim türkiye’den gelirken bana şunu getir, bunu getir diye bir valiz canının istediği şeyleri aldırdı.

12 Eylül 2022 Pazartesi

Türkiye’ye kesin dönüş yaptık ama!

Bu bloğu 2016 da açtığımda 4 kişilik bir aileydik. Oğlan Lise’yi bitirmiş, Üniversite için Türkiye’ye getirme planları yapıyorduk. Eski takipçilerim iyi bilir. Uzun zamandır blog yazılarıma ara vermiştim. Sanırım 4 yılı geçti. Bu 4 yıl içinde hayatım çok değişti. O eski ben ben değilim. Yazmaya dönmek istedim ama ya işten fırsatım olmadı yada hayatımdaki olaylardan fırsat bulamadım diyelim. 

Hamza 4 yıllık İstanbul üniversitesini kazandı, ama 1 yıl sınıfta kaldığı için 5 yılda bitirdi okulu.

Sıla bu sene Lise son sınıf. Önümüzdeki sene Nisan’da okulu bitiyor. Bitmeye yakın yurtdışında İngilizce dil eğitimi almayı planlıyor. Üniversiteye gitmek istemiyor. İngilizce eğitim aldıktan sonra Havayolu şirketlerinden birine girmek istiyor. Olursa hostes, olmazsa yer görevlisi vs.

2015’e geri dönelim. Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Hamzayı önce 1 yıl Yös hazırlık kursuna gönderdik sonra da yös sınavlarına girip “istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi” ni kazandı. Sıla’yı da mahallemizde bir ortaokula yazdırdık.

1 yıl alışmaya çalıştık Türkiye’ye. Hamza alıştı, hatta çok sevdi Türkiye’yi ama sıla bir türlü sevemedi, alışamadı. 1,5 yıl geçtikten sonra babası da Türkiye’de yapamadı çocuklarla beni Türkiye’de bırakıp Japonya’ya kesin dönüş yaptı. Ben çocuklarla kaldım. Benim için hamzanın eğitimi çok önemliydi. Onu yalnız bırakmak istemiyordum ama bir taraftanda sıla her gün ağlıyordu Japonya’ya dönmek istiyorum diye.

Hamza artık üniversite 1. sınıf oldu. Okulunu öğrendi, arkadaşlar edindi. O bir nevi hayatını düzene koydu şimdi ikinci önemli olan şey sılaydı benim için. Onun da eğitimi benim için çok önemliydi. Bir de Türkiye’deki Yös sınavlarını görünce, iyi bir üniversiteye girmesi daha rahat olduğunu öğrenince sıla’yı alıp japonya’ya geri dönme isteği gelmeye başladı içimden.

Hamza, ben tek yaparım. beni merak etme diyince tamam Japonya’ya geri dönelim demeye başladım. İstanbul’daki ev kendimize ait. Sıfırdan eşya alıp dayayıp döşedim. Hamzanın ne kira derdi vardı ne de eşya derdi. Evden okula da otobüsle 20 dakikalık bir mesafede oturuyoruz. Hamza tamam şimdi sıra sıla’nın hayatını düzene sokmaya geldi.

Eşime artık bizde geri dönmek istiyoruz demelere başladım. Her konuşmamızda bundan bahsediyordum ama o kabul etmiyordu. Oğlan orda tek kalacak, yapamaz, edemez! Çocuk ilk kez Türkiye’de yaşıyor başına bir şey gelir diye engel olmaya başladı. Ama tek çocuğumuz hamza değil! Sıla’yı da düşünmemiz gerektiğini anlatmaya çalıştım. Sanırım 3-4 ayı buldu. Yok bir türlü ikna edemiyordum. Sıla araya girmeye başladı. Sürekli ağlıyordu, sızlanıyordu. Sonunda ikna oldu ve kabul etti. İyi tamam kızla birlikte 3 aylığına tatile gelin dedi.

2017 nin Temmuzunda sılayla ben önden Japonya’ya tatile geldik. Bizden 1 ay sonra da hamzanın okulu yaz tatiline girdi, o da sonradan geldi. 3 aylığına gelmek belki sıla’ya iyi gelir diye buna da razı oldum.

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz