Japonya’dan Türkiye’ye dönüş yapmadan önce çok büyük borçlarımız vardı. Eşim 3. dükkanını iflasa verdi ve 4 milyon yenle iflas etti. Tam 2 yıl boyunca boğazımızdan , kıyafetimizden, gezimizden kısıp borcu el birliğiyle kapattık. Üstüne de 2 milyon yen de birikim yapıp Türkiye’ye dönüş için de paramızı hazır etmiş olduk. Çünkü 16 sene sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapıyoruz fakat çatal, kaşıktan başka hiçbir çeyizim kalmamıştı.
2015’de Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra ilk yaptığım şey hamzayla kendimi bir sürücü kursuna yazdırmak oldu. O dönemlerde ilk okul mezunlarına son çağrıydı ve ben ilk okul mezunuyumdum. Hamza 18 yaşına girdi. ben de 40’larındaydım hep bir ehliyetim olsunda araba süreyim diye hayallerim vardı. Sınavlar, eğitimler derken oğlumda ben de aynı anda ehliyetlerimizi aldık. Peşinden de hemen ilk arabamız olan Gri renkli Peugeot 107 aldık. Sırasıyla bir oğlan sürüyordu bir ben. Ben götürüyorsam oğlan getiriyordu. Öyle böyle her ikimiz de iyi bir sürücü olduk. Hele de istanbul gibi bir yerde, daha da kötüsü Esenlerin eski ve dar sokaklarında bayağı bir iyidik.
Ama gel gör ki eşim araba sürmesini bilmiyordu. Askerdeyken 1995’lerde parayla şırnak’ta ehliyet almış ama cüzdanında eskiyordu. Oğlana neyse de ben onun yanında araba sürerken dışarıdaki insanlara karşı ezik hissediyordu. Tam bir gurur meselesi yapmıştı bunu. Biz uyurken defalarca sabah anahtarı alıp gizli gizli sürme denemeleri yapıyordu. Hatta bir keresinde 2016 yılında bir arabaya çarpmış ve o zamanki parayla 650 tl hasar çıkarmıştı karşıki araca. şimdi kesin 65 bin tl falandır.
Ehliyeti almam sanırım 4-5 ayımızı buldu ama bu sırada yine boş durur muyum? Hemen bir halk eğitim merkezine gidip dışardan açık öğretime yazılıp Ortaokula devam ettim. 6. sınıftan başladım. Son 3 sınıf kaldığı için 1 yıl içinde bitirebilirmişim ortaokulu. Öyle bir sıkı çalıştım ki derslere, o kadar güzel anladım ki sınavda çıkan soruları 3 sınavda bitirdim ortaokulumu. Diplama vermediler çünkü Lisede veriliyormuş. Ben durur muyum bu gazla? Lise’ye de yazıldım. Ama lise dersleri ortaokuldan çok ağırdı. Matematik, fizik, kimya vs. İngilizcem çat pat vardı ama o da yetersizdi ingilizce derslerinde. Hemen halk eğitim merkezinde ingilizce kurslarını arayıp eve en yakın olan bir yere yazıldım.
Ben ehliyet aldıkça, Ortaokul mezunu olup Liseye başladıktan sonra hele de ingilizce eğitimi de alınca eşim günden güne bana karşı değişmeye başladı. Kendini o kadar yetersiz hissediyordu ki bana karşı her beni aradığında muhakak sohbet arasında “Tabi sen şimdi okumuş oldun, ortaokulu bitirdin. ingilizce öğrendin beni beğenmezsin artık “ demeden sohbetimizi bitirmezdi. Her aradığında böyle ezilmesi benim de canımı sıkıyordu. Sen de Türkiye’deydin benimle birlikte gelseydin direksiyon dersi alsaydın, benimle birlikte açıköğretime yazılsaydın. Seni tutan kimdi? sen de yapabilirsin dedim. “Başka işim yokta bu yaştan sonra onlarla mı uğraşayım “ diyordu. Ben uğraştım başardım bak! Bir şeyim eksilmediği gibi arttı bile dedim.
Neyse ehliyet, araç, ingilizce, lise derken sıla Japonya’nın hasretine dayanamayıp babasından da aylar sonra izin alarak sonunda 3 aylığına tatile de olsa onun memleketine, mahallesine, bebeklik ve okul arkadaşlarıyla buluşturmak için Japonya’ya gittik. Sılayla ben önden gittik. Hamzanın sınavları vardı. Bizim yıllardır bilet aldığımız bir beyefendi var. Biletleri her zaman ondan alır, Türkiye’ye döndüğümüzde eline peşin öderdik. Eşim bu sefer de yine o şekilde biletlerimizi kestirmek istedi. Aradım biletcimizi kızla kendime kestirdim. 3 ay sonra döndüğümüzde peşin vereceğimi söyledim. Kabul etti ve aldım biletleri.
Ama gelin görün ki eşim bana şart koştu. Bende beş kuruş para yok! Buraya gelip çalışıp biletleri kendin ödersen gelin dedi. Benim tüm birikimim evi sıfırdan döşediğimiz eşyalara, oğlanın Yös dersanesine, Üniversite sınav harçlarına, ehliyetlerimize, kendine 1 sıfır km motorsiklet, bir sıfır bisiklete bir de arabaya gitmişti. Yani ben şimdi tatile mi geliyorum? çalışmaya mı geliyorum dedim. Sen bilirsin, gelmek istiyorsan gel bir iş bulup bilet parasını kazan sen ödersen ancak öyle gelebilirsin dedi.
Benim pok ciğer çocuklarım benim için çok değerlidir. Sıla’nın japonya’yı özlemesi, arkadaşlarını özlemesi içime dokunuyordu. Çünkü ben de onun yaşlarındayken süleymaniyeden esenlere taşınmıştık ve benim geçirdiğim en zor yıllar o zamanlardı. Hep kendi yaşadıklarımı hatırladım. El mahkumdu ve kabul etmek zorunda kaldım. Hani şehirden köye çalışmaya gider ya insanlar benimki de o meseleye dönmüştü. Japonya’ya gezmeye değil de çalışmaya gidecektim.
Bu arada hamzanın bileti içinde aynı şartı koştu bana. 3 ay içinde 3 biletin parasını kazanamam. Ben hiç tatil yapmayacak mıyım? hiç dinlenmeden 30 gün hep çalışmam gerek o zaman dedim. Baktı ki ben 3 bileti kaldıramayacam oğlana da aynı şartı koştu. Oğlan da kabul etmek zorunda kalarak çocukluk arkadaşlarını görmeye gitmek istedi.
Eşim 3 ayda bir toplu olarak o zamanki parayla 1-2 kere 5 bin tl ile 9 bin tl göndermişti. Ben de evin faturaları, mutfak masrafı, çocukların okul harçlığı, akrabaların düğün takıları vs. harcıyordum. Elimde az bir harçlık kalmıştı olanı da eşim türkiye’den gelirken bana şunu getir, bunu getir diye bir valiz canının istediği şeyleri aldırdı.
Siz bunca şeyle uğraşırken sanırım eski eşinizin başka planları vardı hayatına dair
YanıtlaSilBu yazı serisinin sonunda tahmin ettiğim şey olmaz inşallah diyeceğim. Yalnız önümüzde eğilmek isterim, ehliyet, diploma herşeyin üzerine de anne olmak. Maşallah size. ❣️
YanıtlaSil