Japonlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Japonlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ocak 2021 Perşembe

Japon Liselerinde zorunlu Koşu dersi

Japonlar eğitime çok önem veren bir millet.
Her dersi disiplin ve sıkı kurallarla yürütürler ama bir şey var ki bu da her zaman bana hep çok şaşırtır.
Biz türkler için boş ders olan beden eğitimi nedense japon öğretmenleri için diğer derslerden üstün gelir.
Öyle mevsimine göre bie beden eğitimi değil, bildiğiniz sıkı yönetimle idare edilen bir eğitim bu.

Ne yazı, ne kışı, ne karı'ı ne soğuğu onemsiz! 365 günü illaki o ders yapılacak. Yapmazsan karnende ciddi bir düşük not giriliyor. Bu beden eğitimi dersinin en önemli dalı olan koşma. O koşma dersinde nice çocuklar bayılıp düşüp kalıyor ama yine de o çocuk o koşuyu bitirecek!

İnanması güç gelebilir ama doğru bu..
İki çocuk okuttum bu ülkede. Ana okulundan, lise son'a kadar 20 yıldır okul içindeyim.

Bugün 7 Ocak 2021 benim kız okuldan geldi. Gelmesiyle okulda olanları anlatması bir oldu. Daha üzerini değiştirmeden kankasının başına gelenleri anlatmaya başladı. Bugün hava öyle bir soğuk ki anlatılacak gibi değil. 1 derece ama hissedilen -4 derece.

Yine günlük klasik koşul dersi varmış. Ve koşarken öyle hep birlikte grupça değil de sırayla tek tek koşuluyormuş. Koşusu biten sınıfa dönüyormuş. Bahçeden geçen bir öğrenci bahçede yerde baygın bir kız bulmuş hemen öğretmenlerine haber vermiş. El birliğiyle alıp okulun hemşiresine götürmüştüler. Bir süre sonra kız sallana sallana geri dönmüş.

Sıla, bu soğukta ince okul eşofman şortu, üzerimizde de yine okula ait tişört var. Ne uzun eşofman ne de eşofmanın ceketini giymemize izin vermiyorlar. Uzun eşofman koşmamızı engelliyormuş. Uzun kolluda yasak. Donuyoruz ama mecbursun o incecik ve tek tişört ve şortla koşuyoruz diyor.

Eğer o derse o an bir işin oldu ve katılmadıysan ertesi gün okuldan eve dönmeden geç saatte olsa koşmak zorundaymışsın.Olmadı o dönem o dersi her hangi bir gün kesinlikle yapmak zorundaymışsın. Koşu dersi 3-4 öğretmen gelip sınıfları yoklama yapıyormuş. Kim var kim yok yoklama alıyormuş öğretmenler. Koşu bittikten sonra da sırasıyla bitirenleri yine bitirdi diye not alınıyormuş. O günkü koşuya katılmayan öğrenciler ertesi gün 2 tur koşuyor. Eğer 3-4 gün kodlamadıysa koşamadığı gün sayısı kadar tur atıyor.

Anlatacağınız Japonya'da -20 derecede de olsa ince tişört ve şort ile o spor yapılması zorunlu. Oğlum erkek olduğu için pek bie korkum yoktu ama Sıla kız çocuğu olduğu için bu duyduklarım hiç hoşuma gitmedi. Kızlar erkeklere göre daha narin bir vücuda sahip. Umarım bir maraz çıkartmaz bu dersler kıza..

İnstagramda daha fazla aktifim👇

Günlük vlog videoları çektiğim YouTube kanalım👇

2 Aralık 2020 Çarşamba

Japonya'da boşanmış kadın olmak

 Elli yıl öncesi kadınlarla şimdiki zamanın kadınlarının arasında dağlar kadar fark olan bir ülke JAPONYA.

Benim ülkemin kadınları... çok fazla değil! En fazla 10 yıl öncesi kadınlarla aynı kaderi yaşamış japon kadınları da. Japonya'da ataerkil toplumundan geliyor.

Erkekleri; Sert bakışlı, az konuşkan, evde höt dedimi ev halkını hizaya diken, evin ekonomisi tamamen sırtında olan..

Kadınları; Görevleri aynı bizim kadınlarımız gibi. Çocuk doğurmak, ev temizlemek, yemek yapmak, kocaya hizmet etmek..

Ne oldu da değişti bu düzen? Neden Japonya'da evlilik oranları düşük, boşanma oranları yüksek?

O zamanda eğitim vardı herhalde değil mi? Yoksa aynı bizdeki gibi erkekleri okutup, kız çocukları okumaz. Okuyupta ne olacak? Böyle mi dedi acaba ebeveyler?


Tabiki kız çocukları da okutulmuş okutulmasına ama erkek çocukları kadar da önem verilmemiş bu bir gerçek. Elli yıl öncesi Japonya'da da babalar otoritermiş. Evin hanımı ve kızı babaya hizmette kusur edemezmiş. Ama bir şekilde aşılmış bu kültür, gelenek, anane vs her ne denilirse işte..

Zamanla ülke savaştan çıkmış. Kendini Amerika'ya teslim etmiş. Sadece ve sadece eğitime ve geliştirmeye adamış bir ülkeye dönüşmüş. Ülke ekonomik olarak geliştikçe eğitim düzeyleri yüksekmiş. Kız çocukları da erkek çocukları gibi okutulmaya başlanmış. Birer meslek sahibi olmuş ve ekonomik gücü olan bir topluma dönüşmüşler.

Her ne kadar kadın toplumu hala iş ortamında ikinci planda olsa da büyük bir yer kaplar olmuş. Kadın çalışanı olmayan meslek grubu yok artık. Kamyon, tır şoförü, taksi şoförü, inşaat işçisi, hamal, güvenlik görevlisi her türlüsüne denk geldim.

Öyle dev gibi tırları süren kadınları gördüm ki aman allahım nasıl sürebiliyor bu dev gibi şeyi diyorum.

Kadınlar artık evin ekonomi yükünün yarısını üzerlerine almışlar. Japonya'da ortaokul biter bitmez, yani 15 yaşına basar basmaz iş hayatına atılmak serbest. İster hem çalışır hemde okuyabilir. İsterse okulu artık bırakıp tamamen iş hayatına atılabilir. Japonya'da lise ve üniversite okumak zorunlu değildir. Ortaokul mezunu oranları inanın çok fazla.

Bir kadının ekonomik gücü varsa bir erkeğe ihtiyacı da var mıdır sizce? Zaten boşanma oranlarının yüksekliği de bu değilmidir? Ne zaman ki kadın ekonomik gücüne sahip oldu, o zaman güçlü bir birey olduğunu farketti. Yalansa yalan deyin??

Japonya'da evli kadın sayısı bekar veya dul kadın sayısının %40 oranlarında. Bekarlık daha rahat. Kimseye hizmet etmek zorunda değilsin. Yorgun argın eve dönüp bir de evde hizmetçilik yapmak zorunda değilsin. Japon kadını; eve gidip ayaklarımı uzatıp keyfime bakayım diyor..

Bizim için, benim için evlilik kutsal bir müessese. Ama evlendiğin insanın kişiliğine bağlı. Mutsuzsan uzatmanın anlamı yok. Mutlu olmak için evlenmiyor muyuz? Mutlu bir evlilik geçirmeyeceksek neden evleniyoruz? Veya evlendiriliyoruz? Japon kadınları bu soruların cevabını bulmuşlar bence. O yüzden de erkek milletine bir gram ihtiyaçları da yok.

Bizim emektar, vefalı Türk kadınları gibi aman yuvam yıkılmasın, aman düzenim bozulmasın, aman evlatlarım için katlanmalıyım gibi düşüncelere sahip değil. Biraz bencil, biraz vurdumduymaz bir ırk bu millet..

Seveni damarına kadar seviyor. Sevgisi bitti mi de sokak köpeğinden farkın yoktur karşısında. İstemiyorum dedimi bitti, öldürsende bir daha bir araya gelemezsiniz. Bu kadar da inatçı bir toplum.

Bu arada bu yazımı genelleme yapıyorum diye algılamayın sakın! Bütünnnnn japon kadınları böyle demiyorum. Hani bir söz vardır ya "Coğrafya kaderindir" diye. Japonya içinde geçerli bu durum. Memleketinde senin kaderindir. Oturduğun şehirde, yaşadığın semtte, ailende..

Kırsal kesim hala eski toplum kurallarına uygun yaşıyor tabiki. Onlar hala büyük ev, kalabalık aile olarak yaşamlarını sürdürüyor. Hatta öyle güzel bir aile tanıyorum ki 20 senedir evlerine gider gelirim. İlk yıllar çocuklar küçüktü. Sofraya bir oturdukmu en az 15 kişi olurduk. Şimdi çocuklar okumak için evden ayrılmış ama hala büyükler birlikte. Gelin, kaynana, kayın baba, damat, kız, torun birlikte aynı çatı altında yaşıyorlar. Evden ayrılanlarda tatillerde eve dönüyorlar.

Not: bir sonraki yazım; "Japonya'da  Boşanmış kadınların toplumdaki yeri " Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim

11 Mart 2020 Çarşamba

Japonya'da zorlu Lise yerleştirme sistemi

Bugün 11 Mart 2020. Japonya genelinde Lise yerleştirme sınavı vardı.
Bizim kız'da bu yıl bu yerleştirme sınavına katıldı.
Son 6 Aydır okulda lise seçme toplantılarına gidip geldik.
Her ay en az 3 toplantı yapıldı.
İlk önce çocuğun planları sorulup öğrenildi. Gelecekte ne olmak istediği vs.
Eğer çocuk bir meslek seçecekse, sınıf öğretmeni ona meslek lisesi önerileri yapıyor.
Çocuğun becerisine ve hayallerine göre sürekli konuşuluyor.

Meslek liseleri, özel kollejler ve düz liselerden kataloklar okullara dağıtılıp o kataloglar 1 ay okulun bir odasında sergileniyor.
Kataloglarda her okulun özellikleri, gelecek planı yapan çocuklar için vaadler ve okulda görülen dersler anlatılıyor.
Yazılı ve resimli olarak en az 20 sayfalık kitapçıklar.

Çocuklarda  bu sergideki okul kataloglarından bir özel kollej, diğeri de devlet okulu olmak üzere 3 tane seçmek zorunda.
Öğretmen en az 50 kere ısrarla bu okulu mu seçtin diye psikolojik baskı ile çocuğu ikilemde tutuyor.
Psikolojik baskı derken, o çocuğun Ortaokulu ortalamasına ve çocuğun kişiliğini göz önüne alarak bu okul sana göre uygun veya değil tartışmaya açıyor.


Çocuk ilk toplantıda 1 özel kollej, 3 devlet okulu seçiyor.
Ama bu 3 seçenek son toplantıda 1'e düşürmek şartıyla.
Anlayacağınız 3 devlet okulundan birini iyice düşünüp seçmek için zaman ve fırsat vermek içindi.

Japonya'da okullarda sınıf öğretmeni iki tanedir.
Her iki öğretmenle veli ve öğrenci bu okullar hakkında 15 günde bir toplantı yapılıyor.

Öğretmen bir tane özel kollej seçmek zorunluluğu veriyor.
Çünkü herkes ücretsiz devlet okuluna gitmek istediği için açıkta kalan çok oluyor. O nedenle garantiye almak için ısrarla özel kollej sınavına da sokuyor çocuğu.

Kataloglardan okullar seçildi, formlar dolduruldu sıra bu seçilen okulları görmeye geldi.
Her okul bu sınavdan önce bir seminer düzenliyor.
O yıl, o okulu seçecek yeni öğrencileri ağırlıyor.
Dersleri canlı canlı izlettiriyor, sınıflar geziliyor, yemek hanesi, havuzu, spor salonu, en sonunda da toplantı salonuna geçiliyor.

Toplantı salonunda büyük ekranlardan okulun geçmişinden başlayarak, çocuklara ve çocuğuyla birlikte gelen velilere vaadler devam ediyor:
İşte biz şöyle okuluz, böyle okuluz, bizim disiplin sistemimiz budur, kız ve erkek üniformalarımız böyledir, kış tatilinde şu kayak merkezine götürüyoruz, yaz tatilinde şu tatil köyüne gidiyoruz vs.
Öğretmenler tek tek kendilerini tanıttıktan sonra seminer biterken geniş açıklamalı kataloglarını ellerinize tutuşturuyorlar:)

Özel kollej de, seçilen 3 devlet okullarıda sınava 2 ay kalaya kadar bu tanıtım seminerini düzenliyor ve bitiriyor.
Geriye sadece eğer o veli ve çocuk o okulu seçerse sınav gününü beklemek kalıyor.
Çocuk veya gidebildiyse veli bu 3 devletten sadece birini seçmek zorunda.
Bu üçü'de olsun deme lüksünüz yok malesef.
İkinci seçenek sadece özel kollej lisesi oluyor.
O da en uygunu yıllık 800 bin yen (40 bin tl) den başlıyor.

Ailenin durumu ve gücü varsa direk çocuğu riske sokmamak için özel kolleji seçiyor.
Yedek olarak devlet okulunu yazıyor.
Biz de öğretmenin zorula bir özel kollej, bir tane de devlet lisesini seçtik.
Kolleji seçerken de benim gücüm yetmez her yıl 40 bin tl vermeye dedim.
O zamanda önüme devlet kredi formaları koydular.
Devlet yıllık 300-600 bin yen arası yardım parası veriyormuş.
Babasının hayrına mı? Yoooo!! O küçücük çocuğu banka kredi borcuna sokarak veriyor!!

Ben: Nasıl  yani dedim?
Öğretmen: siz bu formu doldurursanız devlet yıllık 300 bin yen ile 600 bin yen arası kredi veriyor. Dedim ödeyemem ben o kredi borcunu.
Ha! Siz degil çocuğa veriyor dedi?
Ne!??
Devlet krediyi öğrenciye veriyor. Öğrenip hayatı bitip, iş hayatına başladığında maaşından düşülecek.
Kaç sene? 10 seneyi bulurmuş.. Dedim küçücük çocuğa bu yükü sırtına yükleyemem. Orta okul çocuğu dünyanın borcuna girecek:(

Neyse. Bir şekilde o formu doldurtmadım. Halletmeye çalışacam tamam merak etmeyin dedim.
Bir hafta sonra o özel kollej sınavına girdi kız. Girdi girmesine de malesef kollej sınavını kazandı:)
Bugün de devlet lise sınavına girdi. Asıl duamız devlet lisesini kazanmak.

Japon devlet liselerinde sayı limiti vardır. Her okulun sayı limiti farklıdır.
Bir yer bu yıl sadece 100 öğrenci alabiliriz. Başka yer 200 çocuk alabiliriz diyor.

Eğer seçtiği okulun verdiği sayı içine girip garantiye aldıysa tamam. Ama puanı düşükse ve o 100 kişinin puanının en altında yani 101. Kişiyse o okulu kazanamıyor.
Çocuk bu durumda açıkta kalıyor.

Kazanamazsa iki seçenek kalıyor çocuğa.
1. Seçenek gece lisesi. 17:00 - 21:30 arası 3 yıl boyunca gitmesi gerek.
2. Seçenekte okul hayatı bitecek.

Japonya lise sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizimle paylaşırmışsınız??

1 Ekim 2019 Salı

Japonya'da bir kavuna 100 TL verdim

Yaz gelince benim canım hep Nektari çekiyor.
Nektariyi çok seviyorum vallahi:) Koca yaz geldi, geçiyor sadece bir kere denk geldim, bir daha da göremedim:(
Bir haftadır nektari de nektari market market dolaşıp duruyorum.
Yok! hiç bir markette bulamıyorum.
Geçenlerde Osaka'nın en varoş, varoşunda dibi olan " Nishinari " mahallesine gittim.
Belki oradaki marketlerde bulurum diye.. Cidden de buldum Heyooooo!!
Salak gibi bir paket alıp geldim. Gerçi pahalıydı ne yapabilirdim ki?

Neysem aldım yedim ama yine canım çekiyor. Bizim semtteki marketlere baktım yok! yok!
Dedim şu Nishinari'ye gideyim yine varsa orada vardır.
Geçenlerde bulduğum o markete koştum ilk, orada da kalmamış.
öyle böyle canım bir meyve olsada yesem'e geçti:)
Baktım kavun var. Dedim kavun alayım o zaman.
Tanesi " 1000 Yen " Yani 50 TL .
Dilimleyip dolaba koyup bu sıcakta buz gibi yerim:)
Kavunu attım bisikletin sepetine. Sepette bir de kol çantamla iş çantam vardı.
Eve dönerken başka marketin önünden geçerken şuna da bakıp döneyim dedim.
Kol çantamı, iş çantamı aldım. iki dakika girip çıkacam bir de kavunu yüklenmeyeyim dedim.
Ne bileyim.. Bizim semtte altın da koysan kimse el sürmez.
Ama bisikleti kilitleyip gittim. Durup dururken bisikletten olmak bana ağır gelir:)


markete girmemle çıkmam 2-3 dakikayı buldu!
döndüm ki bisikletteki kavun yok..
Market görevlisi başındaydı, hemen ona sordum bisiklette kavun vardı nerde?
Adam görmedim kavun falan, bilmiyorum dedi.

Ya dedim iki dakika içinde nasıl çalarlar!
Dedi Eee burası Nishinari.. Burada hırsızlık hat safhada.
Altından donunu çaldırmadığına dua et..
Ya nishinari'nin imeji kötü olduğunu biliyordum, 
İçkici, kumarcı, ağızları ve ahlakları pis olduğunu biliyordum ama hırsızlıklarını bilmiyordum doğrusu..

Ya birde o kadar çok yabancı yaşıyorki bu varoş bölgede, özellikle de dünya genelinde Japonya'ya gelen turistler bu semtte oda kiralıyor.
Ciddende Nishinari bölgesinde Otel, Motel, Hostel, Pansiyon, Guest House vs. çok ucuz.
Ama güvenilir bir bölge değil! Oda ararken bu bölgeden aramamaya özen gösterin derim..
En azından Türkleri oradan uzak tutmaya çalışıyorum, bundan sonra iyice uzaklaştıracam:)

Ya düşünsenize, adamlar market önlerinde pusu kurmuş bekliyor..
Sen sırtını dönmenle poşetleri kapıp gitmeleri bir oluyor..
Eğer ki gerçekten de ihtiyaç sahibi biriyse Helali hoş olsun..
Hakkım helal olsun dedim anında.
Ama bunu bir meslek haline getirip insanların sırtından geçiniyorsa allaha havale ediyorum..
Çünkü o kavunu almak için alın teri dökmüşüm.

Hırsızlıkta haramdır. Çünkü kul hakkına giriyorsun.
Ama buna mecbur kalmış, karnı aç, gerçekten muhtaç biri aldıysa Helal olsun..
İstemeyerekde olsa, bilmeyerekde olsa sevap kazandıysam ne mutlu bana.

Bu yazıda söylemek istediğim bir şey daha var. Japonya öyle bildiğiniz gibi cennet bir ülke değil.
Japonlarda melek değil. Semtine göre iyisi de var kötüsü de.
Biz, Naniwa-ku semtinde yaşıyoruz. Bisikletimiz anahtarsız dursun kimse elini sürmez.
Market önünde saatlerce bisiklette erzaklarla dursun kimse dönüp de bakmaz.
Sadece naniwaku bölgesi değil, Osaka'nın bir çok semtinde öyle. Altın olsa kimse el sürmez.
Ama bu semt cidden tehlileki. Aman nishinaride. uzak durun:))

Not: Bu arada hemen o kavunu aldığım markete geri dönüp bir 50 TL daha verip yeni bir kavun daha aldım:) İnadım inat oldu gibi ama can çekti:)
Olsun. Diğeri kısmeti bulmuş, yapacak bir şey yok:)
Her şey nasip kısmet işi..

23 Temmuz 2019 Salı

Japonya'da bahşiş var mıdır?

Japonya'da da olduğu gibi ülkelerin kültürüne göre bahşiş kültürü değişkenlik göstermektedir.
Bizim ülkemizde aldığımız hizmet karşılığında (çoğu yerde) bahşiş vermek zorunluluğumuz yoktur.
Bu o anki ruh halimiz  ,cebimizdeki paramız , aldığımız hizmete göre değişkenlik gösterir.

Ama Japonya'da bir restoran'da ne yiyip içtiysek onun fiyatını öderiz ve restoran'dan çıkarız böylece kafamız ve vicdanımız rahat eder çünkü fiyat belli , ödeme belli.

Karşı taraf bize verdiği hizmet için başka bir beklenti içine girmez.
Az mı oldu , çok mu oldu , bahşiş bıraksamıydım acaba gibi kafada kalan sorular ve vicdan muhasebesi yapmayız.
Ayrıca Japonya'da hesap ödemek için masaya garsonu çağırıp “ Hesap lütfen ” diyemeyiz çünkü hesap dükkan/restoran girişindeki kasiyere ödenir.




Mekandan çıkmadan önce kasada ödemeyi yapar ve çıkarız.
Bir keresinde yanımda arkadaşım vardı sabah kahvaltısı yapmıştık ve hesabı ödemek için kasaya gittiğimizde arkadaşıma kahvaltıyı ben ikram etmek istediğim için kasaya ödemeyi ben yaptım.
Kasiyerin yüzünde farklı bir gülümseme memnuniyet vardı.
Oysa bahşişde bırakmamıştım J

Açıkcası ben anlam veremedim ve uzun zamandır orda yaşayan yanımdaki arkadaşıma , ben mi yanlış hissettim kasiyer neden farklı bir memnuniyetle gülümsedi diye sorduğumda arkadaşım şu cevabı vermişti.

Japonya'da özellikle aileler yada kadın ve erkek birlikte yemek yedikten sonra hesabı kadının ödemesi hoş bir davranış olarak görünür.
çünkü kadın aynı zamanda ailenin ekonomisini yöneten bir yönüde vardır.
Genelde erkekler çalışır ve kadın çalışmıyorsa evin , ailenin giderleri için parayı hanımına verir ve hanım evi idare eder demişti.

Bu durum her aile için ne kadar geçereli yada geçerliliğini hala koruyormu bunu bilmediğim gibi genelleme yapmakta doğru olmaz sanırım.
Ben şahit olmasamda duyduğum kadarıyla bazen çocuklu bir aile birşeyler yemek istediğinde örneğin yaz sıcağında dondurma yemek istediğinde çocuklar kendi harçlıklarından dondurma parasını ödeyebiliyormuş.
Ne kadar doğru tartışılır.

Yazar : Cemaynur Şahin

19 Temmuz 2019 Cuma

Japonlarla Türklerin arasındaki fiziksel farklılıklar

Farklı coğrafyaların farklı iklimleri ve farklı insan tipleri olur ve genellikle kendimizde olmayanı isteyip beğeniriz.
Mesela sarışın ırklar esmerleri sevdiği gibi , mavi gözlüler de kahverengi gözü daha güzel bulabiliyor.
Çekik gözlüler iri göz severken , küçük burunlular bir Karadenizlinin burnunu daha karakteristik , hoş buluyor olabilir değil mi? J

Bize uzak doğuluların çekik minik gözleri ne kadar sevimli geliyorsa bir uzak doğulu'ya da o kadar itici görünüyor olabilir.

Hatta gözlerinin çekik olduğunu da kabul etmeyip bizim gözlerimiz çekik değil , sadece küçük diyorlar.
Esasen haklılar çünkü Uzak doğuluların gözleri bizim ifade ettiğimiz gibi “ çekik ” değildir sadece göz kapakları bizimkine göre daha düşüktür.



İsterseniz bir ayna karşısında göz kapağınızı aşağı doğru çekin haklı olduklarını göreceksiniz J
Büyük göz seven Japonlar da göz kapağı ameliyatı olmak çok yaygın.

Özellikle'de kadınlar arasında bu tür ameliyatları daha çok tercih ediyor.
Bana sorarsanız ameliyat sonrası gözler o kadar da  fark yaratmıyor ama bu ameliyatı olan kişiler için oldukça fark yaratıyor.

Göz büyütme ameliyatlarını duyduktan sonra kişilerin gözlerine daha çok dikkat etmeye başladım yaptıkları makyaja göre de göz büyüklüğü değişse de genel olarak fark yok bence.
Ama dikkat ederseniz Japon televizyon kanallarını izlediğinizde neredeyse herkesin gözü sokaktaki Japon'a göre daha büyük demek ki ekranlar'da da tercih büyük gözden yana ;)

Yazar : Cemaynur Şahin

30 Mart 2018 Cuma

Liseli Junko Futura'nın acı hikayesi..

Japonya’ya ilk geldiğim yıllar, polis karakolların camlarına astığı afişten hatırlıyorum bu kızı.
Yalnış hatırlamıyorsam hala bazı yerlerde asılı, ama hikayesini hiç bilmiyordum.
Sonraları öğrendiğimde, o kızın yerine koydum kendimi ve o kızın çektiği acıları hissettim, okuduğum 5 dakika içerisinde çektim ben bu acıları! Ya o 44 gün nasıl dayandı bu acılara?..
Allahım okuduğum an, 2 sene sonra lise’ye başlayacak kızım gözümün önüne geldi.
Ya bir sapık ruhlu benim kızıma da kafayı takarsa? Ne yapabilirim?, neler yapabiliriz diye geçirdim aklımdan!

22 Kasım 1988'de hayatı bir anda tepe taklak olan Junko Furuta, onu kaçıranların elinde ölmeden önce sadece 16 yaşındaydı. Rehin tutulduğu 44 gün boyunca sürekli tecavüz edilen ve binbir türlü işkenceye maruz kalan Junko'nun başına gelenler, olayın yaşandığı dönem sadece Japonya'da değil, tüm dünyada büyük ses getirmişti. "Beton Kaplı Liseli Kız" olarak bilinen Junko'nun yürek parçalayan ve insana yaşama sebebini sorgulatan hikayesini sizlerle paylaşıyoruz...
Junko Furuta, Japonya'nın Misato şehrinde yaşayan 16 yaşında bir lise öğrencisiydi. Geleceği parlak ve hayata umutla bakan, neşeli bir kızdı. Ta ki, hayatını sonsuza dek değiştirecek o olay meydana gelene kadar...

İyi görünümlü ve aktif bir genç olan Junko, çalışkanlığı ile de herkesin gözüne girmişti. Bir gün, okul arkadaşlarından biri olan Hiroshi Miyano, Junko'ya aşık olduğunu ve onunla sevgili olmak istediğini söyledi ancak reddedildi. Hiroshi, okulun kabadayılarından biriydi ve yakuzanın yeni nesil üyelerinden biri olmaya çalışıyordu. Kimse ona karşı koymaya cesaret edemiyordu ve Junko'nun ona "Hayır!" demiş olması, Hiroshi'ye göre intikam için yeterli bir sebepti.



Junko part-time işinden çıktığı sırada, Hiroshi Miyano ve üç arkadaşı tarafından kaçırıldı. Kaçıranlar, Junko'yu içlerinden birinin ailesine ait bir eve götürdüler ve burası genç kız için adeta bir cehenneme döndü.
Junko'nun kaybolduğu polise bildirilmesin diye adamlar zorla genç kıza ailesini arattırmış; onlara bir arkadaşına gittiğini ve bir süre burada kalacağını, gayet iyi durumda olduğunu söylemesini istemişlerdi. Korkudan ne yapacağını bilemeyen Junko, denilenleri harfi harfine yerine getirince polisin onu arama ihtimali de bu vesileyle suya düşmüş oldu, ne yazık ki.
Kaçırılmasının ardından, 44 gün boyunca Junko Furuta'ya yapılan işkencelerin ardı arkası kesilmedi. Fiziksel acılar bir yana, genç kız inanılmaz ruhsal acılara da maruz kalmıştı.

Bu azap evinde geçirdiği sürenin çoğunda çıplak kalmış ve aşağılanmıştı. Her gün hem vajinal hem de anüsten tecavüze uğramış, üzerine işenmiş, dövülmüş ve kendi idrarını içmeye zorlanmıştı. Hiroshi Miyano'nun yakuza arkadaşları tarafından da cinsel istismara uğrayan zavallı genç kıza 100'den fazla erkeğin tecavüz ettiği ve bir noktada günde en az 12 kez cinsel ilişkiye zorlandığı tahmin ediliyor.
Junko'nun yaşadıkları sadece bunlardan ibaret değildi. Sık sık tecavüzcülerinin önünde mastürbasyon yapmak zorunda kaldı. Cinsel organına yabancı maddeler sokuldu ve vücudunun çeşitli bölgeleri çakmakla yakıldı.

Artık ölmek için yalvaran genç kadının ıstırabı bununla da bitmiyordu. Ellerinden tavana asılıp kum torbası gibi kullanıldı; vajinasına ve anüsüne cam şişe, havai fişek, ampul, makas gibi aletler sokuldu; kafası ezildi; göğüslerine dikiş iğneleri saplandı ve sol meme ucu koparıldı. Yaşadıkları yüzünden ne yemek yiyebiliyor ne de su içebiliyordu, çünkü midesi artık hiçbir şey kabul etmemeye başlamıştı. İdrara çıkamıyor, hatta hareket bile edemiyordu.

Kaçırılmasının 44'ncü gününde, Junko'nun yaşadığı acılar tavan yapar. Bir mahjong oyununda yenilmelerini bahane edip kızı halter barı ile döven adamlar, 2 saat boyunca Junko'ya işkence edip yaktılar.
Vahşice öldürülen genç kızın cesedini bir varile atıp üzerine 55 galon çimento döken katiller, varili Koto bölgesine attılar. Varil polis tarafından bulundu ve suçlular yakalandı. Kızının haberini televizyonda gören anne ise ağır bir psikolojik tedavi sürecine alındı.

Mahkeme tarafından suçluların isimleri gizli tutulmak istense de Shūkan Bunshun adlı bir dergi, yaşananların unutulmasına izin vermemek adına Junko'ya bunu yapan kişilerin isimlerini yayımladı: Hiroshi Miyano, Jo Ogura, Shinji Minato ve Yasushi Watanabe.
İşin en acı tarafı ise zavallı genç kıza bu vahşeti yaşatanların yaşlarının 16 ila 18 arasında değişmesiydi. Suçlular henüz reşit olmadıkları için müebbet hapis cezasına çarptırılmadı, ancak 20 yıla yakın hapse mahkum edildiler. Bildiğimiz kadarıyla şu an hepsi cezaevinden çıkmış durumda...

Junko Furuta'nın bu acıklı hikayesi pek çok kitaba ve filme konu oldu. İnsanlar Junko'nun ve onun hikayesinin kolayca unutulup gitmesine izin vermedi.
İnsanın yüreğini yakan bu hikayenin baş kahramanı olmakla anımsanmak, gittiği yerde Junko'yu ne derece mutlu etmiştir orasını bilemiyoruz. Ama biz zavallı Junko'yu başına gelen bu korkunç olaylarla değil, yüzündeki o tatlı gülümsemeyle anımsamak isterdim...

2 Aralık 2017 Cumartesi

Eski japon dilenci Komuso'lar

Bugün çok ilginç, bende ilk kez öğrendiğim bir bilgiyi sizinle paylaşmak istedim. Bu ülkede ne kadar çok uzun yaşasanız da yine de kaç bin yıllık bir kültürü öğrenmeye yaşınız yetmiyormuş:)
Kafalarını bambu sepetle örtüp, flüt çalarak dolaşan "Komuso" lardan bahsedicem.

Japonya'daki Zen Budizminin gezgin rahipleri “komuso”lar tuhaf ve gizemli görünümleri ile samurayların hakimiyetindeki dönemde ninjalar,roninler ve savaşçı keşişler gibi iz bırakmış bir gruptu.

Komusolar inançları nedeniyle bütün ülkeyi baştan başa dolaşıp başlarını kocaman bir bambu sepetle “tengai” kapatarak insanlara, dolaştıkları sokaklara, ormanlara, hiçliğe özgelişimlerini tamamlamanın aracı olan bambudan yapılmış flütleri “shakuhachi” ile nefes vermişler.


Halkın “boşluğun rahipleri” adını verdiği komusoların yıldızının parladığı ve özel ayrıcalıklara sahip olduğu Tokugava Hanedanı döneminde hiç bir engellemeye maruz kalmadan Japonya'da dilenmek ve meditasyon yapmak için serbestçe dolaşma hakkı elde ettiler.

Elbette bunun küçük bir karşılığı vardı.
Komusolar budist rahip olmanın yanı sıra Shogun'un ajanları olarak çalıştılar.
Nerde shoguna karşı aksi bir tutum gelişse orada komuso sayısı artardı.
Eski düşman beylerin adamları olan roninler ve ninjaların büyük kısmıda komuso olmuştu.

Bu yüzden Shogun aslında komusoları pek tekin adamlar olarak görmüyordu. Ne zaman bir komusodan şüphelenilse shakuhachi ile “suizen” yaparken kullandığı nağmeleri çalması istenirdi.
İmparator gücü eline alıp samurayların iktidarına son verince komusolarda ortadan kalktı.

28 Eylül 2017 Perşembe

Japon kadınların jilet kullanımı

Dünya genelinde kadınların vücut temizlik sistemleri farklıdır.
Bir çok ülkede vücut tüy temizliği yapılmadığını biliyormuydunuz?
2007 de Japon Asahi tv kanalında bir canlı yayına çıkmıştım.
10 farklı ülkeden,10 bayan olarak bir programa katıldık.
Aklınıza gelen tüm ülkeden bir bayan vardı.
Her birimize aynı soruyu sordular. Vücut tüy temizliği yapıyormusunuz?
Yapanlara yaptıkları bölgelere kadar sordular:) bizleri cevap karşılığında 3 gruba ayırdılar.
• Sadece koltuk altını
• Tüm bölgeyi
• Hayır yapmıyoruz

10 kişiden 8 kişi sadece koltuk altını alıyoruz.
Almanya, Fransa, Amerika, İtalya, ispanya vs Avrupalı ve Japon vardı.

1 kişi hayır hiç bir bölgemizi temizlemiyoruz diyen tahmin edin hangi ülke oldu? Tabiki de Çin:)

Tüm bölgeyi alıyoruz grubunda bendeniz 1 kişi:)

Program sunucusu Japonya'da çok ünlü bir isimdi ama geçmiş zaman ismini unuttum:)
Programda tüm konuklarla birlikte sunucu da ağzı açık bir şekilde nasıl yani?
Genital bölgeyidemi alıyorsunuz? Falanlar, filanlar tüm program boyunca ilgi sadece benim üzerimde oldu.
Soru yağmuruna tutuldum, şimdi ayrıntılı konuşmayalım:)
Gerçi programın içeriğini başta bilseydim kendi yerime başka bir Türk bayan gönderirdim:)
Programa katılmak için gittiğimde ögrendim konuyu, geri dönemedim:)
Tanıdık japonlardan kaç kişi izlemiş utandımmm:))


Japon'lar vücudunda sadece genital bölgeye el sürmezler.
Anadan doğup, ölene kadar naturel:) onun dışında bütün vücudunu alırlar.
Koltuk altı, bacak, kollar, eller, parmaklar, yüz, yanak, kaş vs. Her yerini alırlar.
Baktığınızda bir milimlik bile bir tüy göremezsiniz. O kadar temiz.
Aslında Asya insanı çok tüysüz. Kadınların tüyleri o kadar seyrek ve soluk ki neden alıyor diye kızıyorsunuz.
Tüyü, kılı sevmiyor ama acaba genital bölgede nasıl rahat ediyorlar çok merak ediyorum;)
Japon'lar tüm vücudunu resimde gördüğünüz jiletler ve jilet tarzı ustura ile temizliyorlar.
Jiletler vücuduna, usturayı da kollarına ve yanak, kaşlara uyguluyorlar.
Ustura olunca jilet gibi tüyleri kalınlaştırmıyor ve sıklaştırmıyormuş:)
Lazer epilasyona gittiğim yerde ustura ile temizlik yapıyorlar.
Bazen onlara yaptırıyorum lazer öncesi temizliği usturayla alıyorlar.
Bir tek yüz epilasyonunda yüzüme sürdürtmüyorum usturayı.

Japonya'da da tüy dökücü kremler, tüy alma makineleri satılıyor ama nedense hala akın akın bu jiletleri ve usturaları satın alıyorlar.
Ama son 10 yıldır lazer epilasyona rağbet var. Gittiğim yerde kadınların biri gidiyor, biri geliyordu:)
Birde benim gittiğim yerde birini oraya önerirsen, sende 3 seans bedava alıyorsun:)
Ben 2007 de başladım ve sadece bir yıl 3 bölge için paket aldım.
Sanırım 10 yıldır gidiyorum ve 9 senedir de beş kuruş para ödemem:))
Milletin canı sağolsun:) her 3 ayda bir biri geliyor ve benden öneri istiyor bende epilasyoncuma götürüyorum:)
Ben oraya o kişiyi öneri yaptığımda sadece ben değil o kişi de kazanıyor. İndirim alıyor:)

27 Haziran 2017 Salı

Japonya'da su kesintisi bildirimi

Sistem dediniz mi dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir millet japonların eline su dökemez kardeşim!
Adamlar işlerinde bir numara.. Ötesi yok!
Yapacakları tamiratlarda, çıkaracakları gürültülü işlerde günler, haftalar hatta en az bir ay evvelden senin kapına bir bildirim kağıtı bırakıp gider..
Apartman dairesinde oturuyorsanız posta kutularına bu tarz kağıtlar atılır.
Gelen her kağıt çöp sanıp atmayın.
Posta kutunuzdaki bir çok çıktı kağıtlar sizin için bildirim kağıtları olabilir.
Çevrenizde olan bitenleri bilmek istiyorsanız bu kağıtları takip etmekte fayda var.


Gördüğünüz bu kağıtta taa 1 ay sonra, hangi ayın kaçında, saat kaç ile kaç arası su kesintisi olacağı bildirim kağıtıdır.
Ona göre su ihtiyacınızı karşılayın, o ana banyonuzu veya çamaşırınızı denk getirmemeniz için haftalar öncesinden size bildiriliyor.
Genelde bu bildirimler apartman su boruların bakımı, apartman su deposunun temizliği veya varsa bir arızası giderileceği zaman dağıtılır.

Semtte veya mahallede su kesintisine kesinlikle rastlamazsınız.
Olsa bile bu kesintileri hissetmenizin mümkünatı yok :)
Çünkü her apartmanın muhakkak su deposu bulunur.
Su deposu bulunmayan apartman, bina görmedim.
Müstakil evlerinde yaşamadığım için o kadarını bilemem.
Ama kanımca onlarda da ufakta olsa olduğunu düşünüyorum.

22 Haziran 2017 Perşembe

Japonların doğal yaşama saygısı..

Japonya'da evlerde ki kedi, köpek sayısı çocuk sayısından fazladır.
Neredeyse %80 evde ya kedi, yada köpek beslenir.
Ya da %40 evde her ikiside bulunur.
Çocuk yapıpta ona emek vermek, işinden gücünden geri kalmak pek japonlara göre birşey değil :)
Hayvan sevgisi japonlar da çok yüksek.
Hani insana saygıları, sevgileri dünyada tek millet deriz ama hayvana olan sevgi ve saygılarını insana olan sevgi ve saygıdan daha yüksek bana göre.


Japonlar evde beslenebilecek her türlü hayvanı besler, bakar, ilgilenir, fakat doğal yaşama ait olan ve evde kesinlikle beslemesi zor olan hayvan türlerine dokunulmasına karşılar.
Örneğin: sokaktaki kuşa, ormandaki maymuna, geyiğe, fil'e, sahipsiz sokak hayvanlarına yemek vermelerine karşılar.
Japonya'da bu tür tabelalarla çok sık karşılaşırsınız.
Güvercinler beslenecek hayvan değildir, onlara yemek vermeyiniz yazıyor.
Hayvanların zamanla insan yemeğini yiyerek hormonlaşmış yapay yiyecekler hayvanların genini bozmalarından mi endişe ediyorlar acaba?

Ormanda yürüyüş yapılan alanlarda da her 10 adımda bir 'Maymun çıkabilir dikkat!', 'Maymunlara yiyecek atmayınız' falan mesajlar yazılı tabelalardan geçilmiyor.
Bu kadar titizlik nedir arkadaş? :)
Veya nara'da sokak, cadde, tapınaklar geyiklerden yürüyemiyorsunuz. O kadar çok geyik var ki nara tapınak çevresinde, geyikler insanların ellerinde en ufak yiyeceklerin bile kokusunu alıyor.
Ağzını sokuyor elindeki paketin içine istersen verme:)
Ya da bir şeye dalıyorsun aaa bu da neymiş diye incelerken geyik elindekini yalayıp yutuyor bile:)
İşte doğasıyla oynanmış hayvan ırkı buna derim!
Sanırım japon devleti bunu farketip diğer doğal yaşam hayvanlarına aynı zararı vermemeleri için bunun önüne geçmek istediler.
Eskiden daha fazla tabelalar çıkmaya başladı karşımıza.
Bu tabelanın olduğu geniş, temiz çok güzel bir meydanı var.
Meydanda insan kaynıyor fakat bir tek kuş göremezsiniz çevresinde.
Bence bu meydana kuş topluluğu çok yakışırdı :)

Bizim İstanbul belediyesi her meydana, en ufak boşluk alana yemciler yerleştirmiş tas'ı 1 TL den köşeyi dönmeyi amaçlanmış:)
İstanbul'un merkezinde bir çok yerde yemci kulubeleriyle karşılaştım.
Bir meslek ve gelir kaynağı olmuş bizim memlekette!

21 Haziran 2017 Çarşamba

Japonya'da en çok kullanılan haberleşme proğramı.

Japonya teknolojik bir ülke fakat gel gör ki hiç de teknolojik bir insan topluluğu değil.
Adamlar öyle dışa açık, herşeyi deneyen bir insan hiç değil.
Biri birşey kullanıyorsa bir milyonuda aynı şeyi kullanır..
Bizim memlekette biri WhatsApp mı kullanıyor aman ben bunu kullanıyorum sende yüklede bedava konuşalım.
Biri viber mı kullanıyor hemen tavsiye edip sana da zorla kurdurtuyor:)
İşte japonya'da bu tip olaylarla karşılaşmazsınız:)
Millet ne zaman ki dokunmatiğe döndü işte o günden beri tek kullandıkları iletişim programı 'Line' olmuştur.
Tek tip program olduğu için telefon numarasını ekler eklemez otomatikman zaten iletişime geçmiş oluyor:)


Japonlar Line'a olan tutkularını çok ileri götürerek artık her ortamda bu programı öne sürerek müşteri kazanmaya çalışıyorlar.
Resimde de gördüğünüz gibi her restaurantta, mağazada, alışveriş merkezlerinde bu tür afişlerle line'a üye kazanmaya çalışıyorlar.
Her yeni gelen üyeye de muhakkak bir hediyeleri var.
örneğin : Bir mağazada görüp üye olmuşsanız o mağazadan her hangi bir ürünü en az %20, %30 indirim kazandırıyor ve otomatikman hemen orada kullanabiliyorsunuz bu indirimi.

Bu resimi çektiğim yer bir italyan restaurantıydı.
Yemekten hemen sonra farkedip arkadaşla birlikte 3 telefondan bu yazılı üyeliğe arkadaş olduk ve anında bir kase buzzz gibi dondurma hediyedi alıp yiyi verdik :))
Japonya'da olduğunuz sürece dükkanların duvarlarına bir göz atın derim :)
İkramlardan yararlanmak güzeldir :)

18 Nisan 2017 Salı

Japonya'nın mevsimlik çay işçileri..

Oyyy kurban Karadeniz. Memleketimin çaycı emekçileri.
Ben pek çaycı olmasam da sabah kahvaltısında çay olmadan karnım doymuyor :))
Japonya'ya taşınınca da farklı farklı tatları, renkleri olan japon çaylarıyla tanıştım.
Valla türkiye'de bilmezdim yeşil çayları, diyet çayları nedir, tadı nasıldır:)
Kültürü gibi yemekleri de çok zengin olan bu ülkede bayıla bayıla içiyorum artık.
Ama bu çayları aslında ne emeklerle üretildiğini bilmiyordum.

Hani japonya diyince teknoloji, robotlar, gökdelenler de yaşayan zenginler gelir.
Meğersem japonya'da da emekçi mevsimsel işçiler varmış.
Bu resimdeki bayanlar mevsimsel çay işçileri.
Giydikleri işçi kıyafetleri bölgelere, yörelere göre değişiyor.
Aynı bizim karadenizliler gibi yöresel giyinmemişler mi? Cok otantik yaa


Üniversiteli, ofis çalışanı, memur çok fazla ama emekçilerde az değilmiş meğersem.
Bu güne kadar gezdiğim, gördüğüm küçük kasabalarda bahçelerde çalışanlara rastladım.
Helede pirinç tarlaları çok emek istiyor. Neredeyse yılın yarısı pirinç tarlasındalar.
Meyve, sebze üretimi ve hayvan yetiştiriciliği çok az olan ülkenin en büyük geçim kaynağı olan çaycılık çok yaygın. Çay; geniş araziler, tarlalar, bahçeler olması gerekmeyen bir bitki. Dağların, tepelerin üzerinde, eteğinde her yerde yetiştiriyorlar.
Japonya diyince benim ilk aklıma çay geliyor artık:)

9 Nisan 2017 Pazar

Japonya'da 3 aylık bebeklere yapılan BCG aşısı.

Gözünü sevdiğim japonya daha fazla şaşırtma beni :)
Bugün de güzel bir konu hakkında yazmak istedim.
Konumuz, bebeklerin 3. ayına bastığında yapılan "BCG" aşısı..
Bu aşıyla kızım sıla doğduğunda tanıştım:)
İlk gördüğümde inanın hayretler içinde kalmıştım:)
Bebek doğduğunda bir kaç aşıyı hastanedeken yaptılar.
Sonra çocuk 1 aylık olduğunda kontrole götürdüm o günde yaptılar.
Bir dahaki aşı 3 Aylık olduğunda olacak dediler.
Ama bu sefer bize değilde belediye binasının 3. Katına götüreceksin dedi hemşiremiz.
Çocuk 3 aylık oldu, telefon ettim haftada bir kez sadece çarşamba günleri oluyormuş.
Bende çocuğun 3 aylık olduğu ilk çarşamba belediye'ye gittim.
Belediye'ye vardım ki bebek arabalarıyla gelen annelerle dolu.
Bayağı bir kalabalıktı. Yukarı çıktık aman Allahım çok sıra vardı.
3'er 5'er içeri alıyorlardı bebekleri. Ağlayan ağlayana, altını değiştiren, pışpışlayan:))
Büyükçe bir odaya girdik. Öyle 3-5 kişi içeri giriyoruz ama içeride de Sıra varmış!
20-30 kadar sandalyeleri sıralamışlar, sana en son sıradan başlayarak otur diyorlar.
Oturdum, yavaş yavaş önlere doğru geldim.
Önlere yaklaştıkça göz bebeğimde büyümeye başladı:))
Oğlumu türkiye'de doğurduğum için 3. Aylıkken yapılan aşıyı çok iyi hatırlıyorum ama bu çok farklı birşey.
Bir an korktum bu nedir?
Doğru birşey mi yapıyorum acaba bu aşıyı yaptırmakla? diye terettütte kaldım inanın.
Sıra bize geldi, doktor oturttu önüne, hemşireler çocuğun kolunu hazırlamıştı zaten.
Tövbe estağfurullah dedim:)) Adam sanki Osmanlı mührü vuracak:)
Genişçe bir aparata sırasıyla farklı farklı ilaçlar ekledi. Çocuğun koluna sürdü birşeyler.
Ortaladı mühürü gümmm diye iki seferde bastırdı, çocukta bastırdı çığlığı:))
İlk vurduğunda hiçbir şey görünmüyordu. İğne uçları belli belirsiz var ama normaldi.
Hemşireler bana bu bir hafta içinde çocuğun koluna su değirmememi, banyo yaptırırken sarmamı istedi. 3 gün içinde herhangi bir şişme, kızarıklık olursa çocuğu hemen hastaneye götürmemi söyledi. Zaten korkmuştum birde bu açıklamalarla iyice ürktüm!


Noluyor yaaav biri bana benim dilden anlatsın diye neredeyse çığlığı basacaktım:)
Ozamanlar şimdiki gibi japonca nerdeee..
Hamileyken kontrollere, doğumumda hep canım arkadaşım maki san geliyordu.
O bana benim anlayacağım dille anlatıyordu sağolsun.
Aşılara da artık zahmet olmasın diye çağırmaya utanıyordum..
Alışmam lazımdı, başımın çaresine bakmam lazım!
Aşının üzerinden bir hafta geçti. Bir hafta sonra aşı yapılan yer kızarmaya, delik uçları kabarmaya ve pul pul olmaya başlamıştı. Korktum acaba alerjimi yaptı?
Hani 3 gün içinde olursa getir dediler ama üzerinden bir hafta geçti, şimdi olmaya başladı.
Hemen maki san'a, apartmandaki samimi japon komşulara gösterdim çocuğun kolunu.
Onlarda bunun normal olduğunu, iyileşme sürecine girmeye başladığını söylediler.
Zamanla delikler sayılmaya, kabarmaya, su toplamaya başladı.
Saydım 18 iğne deliği varmış:) yaklaşık 15 günü buldu kabarıklığın inmesi.
Kızarıklık geçti, düzleşti ama delikler pembeleşmeye başladı.
1 ayı buluyor iyileşme süreci. Eğer ki japonya'da doğum yapcaksanız sizde bu süreçten geçeceksiniz :) Benim gibi korkmayın sizler için yazmak istedim :))
Bu aşı yaklaşık 25-30 yıl evvel başlamış. Şimdilerde 0~30 yaşları arası gençlerin hepsinin kolunda bu 18 deliği görebilirsiniz. Eğer kız, erkek arkadaşınız varsa kolunu bir açıp bakın:)
Şimdi kızımın kolunda delikler yine belli belirsiz gözüküyor. Genelde sıcaklarda daha belirgin.

6 Nisan 2017 Perşembe

Japonların beden dili (Onaylama)..

Japonlarla, dille anlaşamıyorsanız el işaretleriyle anlaşmaya çalışın :)
Bu konuda çok iyiler ve daha pratikler. Dilleri gibi el işaretleri de farklı bu insanların.
Ama el işaretleri dillerine göre daha basit ve çabuk öğrenebilecek hareketler.
Yaz tatillerimizi; 2 yaz japonya'da, 1 yaz türkiye'de geçiriyoruz.
Türkiye'ye gidemediğimiz zamanlar annem zirayetimize gelir sağolsun.
Malum 60 yaşlarında bir kadın, o yaştan sonra japoncayı sökemez!
Annemde el işaretleriyle anlaşıyor onlarla :))
Markette görmelisiniz :) Kaç para diye sorması, bu varmı diye paketi evden götürüp göstermesi, tuvalet ne tarafta diye tarif etmesi çok tatlı oluyor :))
Annemin japonca'da öğrendiği tek kelime "Afedersiniz bakarmısınız" diye geçen "Sumimasen-すみません" sözcüğüdür.. Bunu bile doğru söyleyemiyor:) 'Pimapennn' diye sesleniyor çağırırken insanları :) Defalarca hece hece anne Pimapen değil, su-mi-ma-sen desekte ne anlarım ben, Pimapen diyince dönüp bakıyorlar işte diyip geçiştiriyor bizi :)
Anneme sumimasen'i dedirtemiyoruz işte naparsınız :)
Ha bir de "Teşekkürler" olarak geçen "Arigatou-ありがとう" ya da aligato diyor :)
Sizinde böyle bir tatlı sorununuz olursa veya varsa japonca el işaretleri dilleri yazılarımı gösterin aile büyüklerinize :p


Resimde gördüğünüz işaret "Okey-オッケー" veya tamam, güzel, iyi anlamına gelen "Wakatta-分かった" , "İi-いい" , "Daijoubu-大丈夫" gibi bir çok onaylama işaretidir.
Yani kısacası sorun yok anlamına geliyor :)
Bir de yemeklerde de tadı nasıl diye sorulduğunda bu işareti yaparlar.
Yani tadında bir sorun yok, yiyebilirim, leziz gibi vs..
Yaptığınız her hangi bir yemek olsun, iş olsun, iyilik olsun karşılığında bu işareti görürseniz içiniz rahat olsun, memnuniyetini göstermiş oluyor..
Zaten bunu yapmıyorsa bir sorun olduğunu anlayın :)
Ha birde yalancıktan yapanlarda var!
Japonlar asla ve asla kötü düşüncelerini, fikirlerini dışa vurmazlar..
Bir nevi yüzüne gülüp, arkadan iş çeviren insanlarımız varya onlar gibi.
Ama japonların içlerinde fesatlık olduğundan değil kesinlikle.. Niyetleri kalp kırmamak..
Beğendiği hiç bir yeri, hiç bir kimseyi çevresine önerme yapmazlar.

Diğer beden dili yazılarım
Japonların beden dili (Sayı sayma)
Japonların beden dili (Ben)

4 Nisan 2017 Salı

Japon banyolarında güvenlik alarmı.

Japon müteahhitlerin beyinleri diğer ülkedeki müteahhitlerden daha fazla çalıştığının kanıtı:)
Sadece ev yapmıyor adamlar!..
Sanki bir kale, güvenlik çemberinde binalar, insan sağlığı için evler yapıyor.
Bir deprem olduğunda asla bir kişi bile göremezsiniz camda, balkonda, sokakta..
İnsanlar o kadar çok güveniyorlar ki evi yapan müteahhite oturdukları yerde neyin nasıl sallandığını izliyorlar :) Biz türkler de japonya'da bile kendimizi zor kapıya atıyoruz :)
%99 bütün binaların, evlerin kapılarında güvenlik kamerası var.
%70 gibi bir çok apartmanda güvenlik görevlisi var.
%50 gibi binalara da güvenlik şifresiyle giriliyor.
Ev ararken bu 3 özelliğe dikkat ederim.
Bunlardan biri bile yoksa satıcılardan, kilise gönüllülerinden baş alamıyorum.

Japonya'da bütün binaların, müstakil evlerin mutfak ve banyosunda bu su ısıtıcı panel vardır.
Japon evleri su ısıtmada doğal gaz kullanıyor. Merkez ısıtıcı sistemle işliyor.
Binanın büyük bir kazanı var. Su ısısı yaklaşık 90 dereceye kadar çıkabiliyor.
Siz bu panelle istediğiniz ısıya kadar indirip çıkarabiliyorsunuz.
İlk geldiğim zamanlar paneli çözmekte zorlanmıştım :)
O kadar çok ayarı vardı ki neyin ne olduğunu yap boz gibi yapa yapa çözmüştüm :)
Bu panel şu aralar eski sürüm olarak görülüyor :) Çünkü artık televizyonlusu çıkmış :)
Ama o yeni paneller büyük site ve gök delenlerde bulabilirsiniz;) yani zengin kısımda.


Panelde saat ayarı da bulunuyor. Banyodayken saati merak ediyorsanız 8:57 yazan kısımda;p
Sol üst tarafta aç/kapat tuşu var.
Sağ üstte en ilgimi çeken şeyse çağrı tuşu olması..
Acaba o tuşa basınca nerede çalıyor? Kimi çağırıyor hep merak etmiştim :)
Yalnışlıkla basarsam kapıcıyı çağıracağımı sanıyordum. O yüzden ellemiyordum.
Ama meğersem oturma odasında alarm çalıyormuş :))
Eskiden türkiye'de çok ölümler yaşandı. Eski sistem tüplü şofbenler zamanında.
Hala tek tük kullanan var küçük kasabalarda. Çok şükür bu tür haberler pek çıkmıyor.
Keşke o şofbenler de de bu tür çağrı alarm düğmeleri olsaydı :(

Japonya'da yaşlı kesim çok fazla. Tek yaşayan insan da.
Allah göstermesin eğer bir gün banyoda yığılıp kalırsa diye bu tuşu bulmuşlar.
Evin salonunda çalan alarm, evde varsa biri, kimse yoksa kapı dışında biri duysun diye.
Ölümlerin azalması için çok güzel bir buluş..

30 Mart 2017 Perşembe

Japon evlerin önü neden pet şişe dolu?

Dünya tek ama ülkeler, diller, dinler, yüzler ve batıl inançlar farklı.
Her ülkenin kendine ait fikirleri, düşünceleri var.
Hani bir ata sözümüz var ya; çok yaşayan mı, çok gezen mi iyi bilir?
Ben şuna çok inanıyorum kesinlikle 'Çok gezen' iyi biliyor :))
Birde benim gibi meraklı melahatlar çok bilir ;p
İnceler, sorar, soruşturum :) Ne yapayım adamlar cins :p
Her an her yerde ilginç şeylerle karşılaşıyor insan bu ülkede :)
İlk geldiğim yıllarda da gözüm evlerinin, binaların önündeki 1,5 litrelik pet şişelere takılıyordu.
Ama öyle böyle değil! Genelde 30 yıldan yaşlı eski yapıların önlerinde var bu pet şişeler.
50~ yaşın üzerindeki yaşlı teyzeler, dedelerin evlerinin önünde bulabilirsiniz sadece.
Yeni nesil bir çiftin evinin önünde bulamazsınız. Yeni yapıların önlerinde de yok..
Çünkü bu inanış yeni nesille birlikte yok olmak üzere..


Japon inancına göre kapı, cam önüne su koymak, sokak kedilerini uzaklaştırıyormuş.
Kediler sudan korkup eve yaklaşamıyormuş.
Giriş katta oturanlar, kedilerin evin içine girmemesi için koyuyor.
Bilindiği gibi kediler sudan çok korkar. Eski insanlarda hala bu inanış var.
Her evin önünde en az 50 tane su dolu pet şişe görebilirsiniz.
Bazıları o kadar abartmış ki pet şişeden evin camı, kapısı görünmüyor:)
Ama kediler de evin etrafında cirit atıyor:) nasıl engelmiş anlam veremiyorum:p
Suları koyalı o kadar çok zaman olmuş ki, kahve rengine dönmüş artık şişeler:)
Bari arada bir değiştir be teyze :) resmen evrim geçirmeye başlamış pet şişelerin :)
Kedilerde çok takıyor ya :) Tınn..
Suyun yanına uzanmış yatanı mı dersin, üstünden birdiri bir oynayanı mı dersin geziyorlar:)

Yeni nesil japon gençler bunun aslında çok tehlikeli bir şey olduğuna inanıyor.
Çünkü su güneş ışınında ısınıyor, plastik pet şişe de güneş ışığı altında erime yapıp yangına sebebiyet olabileceğini düşünüyorlar.
Biliyorsunuz japonya'da yangın hiç bitmez! Sürekli yangın haberleri verilir televizyonlar da.
Gerçekten bu işi bir araştırıp soruştursunlar derim.. Gençler bence çok haklılar bu konuda.

22 Mart 2017 Çarşamba

Japonların beden dili (sayı sayma) şekli.

Her ülkenin kendi vücut dili vardır. Genelde bu vücut dili bölgeye göre ayrılmış.
Avrupa ülkelerine baktığımızda beden dilleri aynı, asya ülkeleri de birbirine çok benziyor.
Bu yazımız da japonların parmaklarıyla nasıl sayı saymaya başladıklarını tanıtmak istedim.
Bizde sayı saymaya başlamadan önce elimizi tam açıyoruz.
Dıştan içe doğru baş parmağımızı avuç içine doğru kapatarak 1, sırasıyla işaret parmağı 2, orta parmak 3, yüzük parmak 4 ve serçe parmağı 5, kapatıp yumruk şekli verene kadar sayıyoruz.


Japonlar'da bu tam tersi. Ellerini yumruk haline alıyorlar..
Sonra sırasıyla baş parmağı dışarı çıkararak 1, işaret parmak 2, orta parmak 3 diye sayılır.
Sonra baş parmakmak geri kapanıp, yüzük parmak 4 en son işaret parmağı tekrar açarak 5 yapıp saymayı bitiyoruz.
Sonra sağ elimizi açıp, sol işaret parmağımızı sağ elinizin ortasına yatırarak 6 işareti yapılır.
Aynı makyaj videolarında ürünleri göstermek için elini açıp ürünü avucunda gösterir gibi:)
Sol işaret parmak 6,
İşaret-orta parmak 7
İşaret-orta-yüzük parmak 8
İşaret-orta-yüzük-serçe parmak 9' kadar sayılır.
Bir önceki yazımız Japonların beden dili (ben) işareti nasıldır. Okumanızı tavsiye ederim :)

Japonların beden dili (Ben) hareketi.

Yine ben ilk japonya'ya geldiğimde ile başlayacam söze ama napayım öyle olacak yine:)
Japonya'ya ilk geldiğim dönemlerde malum japoncam sıfır seviyesindeydi.
Hiç bir kelimelerini anlamıyordum ama beden dilleri beni benden alıyordu:)
Gerçektende türklerden çok farklı bir beden dilleri var adamların.
Hani beden dilinden anlıyorum desem yok ondanda bir gram anlamıyordum:)
Adamların ben işareti, onay işareti, doydum işareti, leziz olmuş işareti vs. çok farklı!
Ama nedense çok ilgimi çekiyordu. Her hareketi inceleyip, soruştururdum.
Öğrendim zamanla. Japonca'dan daha hızlı öğrendim desem daha doğru olur.
Japoncayı öğrenmek, konuşmak zordur.
Helede okuyup yazmak, ama beden diliyle de çok rahat anlaşabiliyormuş bunu daha iyi öğrenmiş oldum :) Sizlere "Japonların beden dili" yazısını seri olarak yazmayı düşünüyorum.
Her konuda bir hareketi anlatmaya çalışacağım.


Bugünkü konumuz "Ben" olacak. Kendinizi anlatırken, birşeyin size ait olduğunu tarif etmek için parmağımızı nasıl kullanıcaz bunu öğrenicez.
Japonca ben "Watashi-私" dır.
Bu sizin veya bu sizemi ait diye sorulduğunda; Biraz şaşkın bir yüz ifadesi, gözler hafif büyük, sağ işaret parmağınız burnunuzun ucunda olacak şekilde tutarak soru soruyormuş gibi bir ifade ile bakacaksınız.
Yüz şekliniz duruma göre değiştirebilirsiniz. Şaşkınlığı yukarıda anlattım.
Bir de kızgın halde iken hafif gözler küçük, biraz kızgın ifadesi takarak yine parmak burun üzerine konulur. Sevinç ifadesinde gözler biraz büyük ve pırıl pırıl parlak, hafif bir tebessümle aynı parmak, aynı burun yerinde olacak :)
Evetttt bir japonla tanıştık veye karşılaştık elini zırt pırt burnunun üzerine koyuyorsa ne demek istediğini anlamış bulunmaktayız:))
Diğer yazımız japonların beden dili (sayı sayma) okumanızı tavsiye ederim:)

21 Mart 2017 Salı

Japonya'da trenler ne kadar temiz?

Bugün japon haber televizyonunu izlerken bir habere denk geldim.
Japonya'da % de kaç kişi ayakta durma "Kayışı" nı kullanıyormu diye anket yapmışlar.
Tokyo'da 50 kadın ve erkeğe sormuşlar.
Tren içinde, ayakta durabilmek için konulan kayışı kullanıyormusunuz? diye sorulmuş.
Ankette çoğunluğu "Hayır kullanmıyorum" diye cevap vermiş..
Kullanmama sebebi sorulmuş. Ortak kullanım alanında günlük binlerce kişinin elini sürdüğü bir şeye elimi sürmem hiç hijyenik değil denilmiş.
Bir çoğu da gözlerimin önünde adam hapşırıyor, tıksırıyor elini ağzına tutuyor fakat elini silmeden ve temizlemeden direk o kayışı tutuyor demiş.
Japon metro şirketleri müdürlüğü bir açıklama yapmış.
Metrolar da kullanılan kayışlar, bakteri tutmama özellikte üretilmiştir denilmiş.
Mide bulandırıcı bir şey bu! Ortak kullanım alanlarında mikrop kapmak çok kolay.
Aslında türkiye'de de aynı sorun yokmu sizce de?
Otobüslerde, metrobüslerde, trenlerde kayış olsun, tutunma direği olsun ne kadar hijyenik?


Ben hiç hijyenik olduğunu düşünmüyorum.
En son bindiğim otobüste "Araçlarımızda günlük hijyenik temizlik yapılıyor" yazıyordu.
Dikkatimi çeken bir yazıydı, biraz içimi rahatlattı ama umarım doğrudur:))
Japonlar neden ter kokmaz yazım da japonların vücut temizliğinde ne kadar titiz olduklarından bahsetmiştim.
Yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Japonlar hastalanmaktan, mikrop kapmaktan çok korkan bir millettir.
Bütün devlet dairelerin, alışveriş merkezlerin, okulların, istasyonların, ofislerin, hastanelerin girişlerinde "Anti bakteriyel el temizleme jeli" bulunur.
Girerken, çıkarken muhakkak ellerine sıkarlar.
Hatta ve hatta çantalarında 100 ml gramlık küçük bir fısfıs şişesi bulunur :)

Ama işte her milletin iyisi kadar kötüsü de çıkabiliyor.
Titizlikten bihaber insanlar, milletin gözü önünde hapşırıyor, hıngırır bir mendil bile kullanmadan ortak kullanım aparatlarına elini çekinmeden sürüyor.
Kaç kere karşımda oturan genç erkeğin burnundaki sümüğü çıkarıp yediğine şahit oldum!
İzlediğim haberin tam videosu bu linkte bulunuyor.
Tık tık yapıp izleyin. Çok ilginç bir haberdi..
Kızlar kayışı tutmadan nasıl ayakta durabildiklerini tarif ediyor :))

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz