Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2022 Pazartesi

Türkiye’ye kesin dönüş yaptık ama!

Bu bloğu 2016 da açtığımda 4 kişilik bir aileydik. Oğlan Lise’yi bitirmiş, Üniversite için Türkiye’ye getirme planları yapıyorduk. Eski takipçilerim iyi bilir. Uzun zamandır blog yazılarıma ara vermiştim. Sanırım 4 yılı geçti. Bu 4 yıl içinde hayatım çok değişti. O eski ben ben değilim. Yazmaya dönmek istedim ama ya işten fırsatım olmadı yada hayatımdaki olaylardan fırsat bulamadım diyelim. 

Hamza 4 yıllık İstanbul üniversitesini kazandı, ama 1 yıl sınıfta kaldığı için 5 yılda bitirdi okulu.

Sıla bu sene Lise son sınıf. Önümüzdeki sene Nisan’da okulu bitiyor. Bitmeye yakın yurtdışında İngilizce dil eğitimi almayı planlıyor. Üniversiteye gitmek istemiyor. İngilizce eğitim aldıktan sonra Havayolu şirketlerinden birine girmek istiyor. Olursa hostes, olmazsa yer görevlisi vs.

2015’e geri dönelim. Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Hamzayı önce 1 yıl Yös hazırlık kursuna gönderdik sonra da yös sınavlarına girip “istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi” ni kazandı. Sıla’yı da mahallemizde bir ortaokula yazdırdık.

1 yıl alışmaya çalıştık Türkiye’ye. Hamza alıştı, hatta çok sevdi Türkiye’yi ama sıla bir türlü sevemedi, alışamadı. 1,5 yıl geçtikten sonra babası da Türkiye’de yapamadı çocuklarla beni Türkiye’de bırakıp Japonya’ya kesin dönüş yaptı. Ben çocuklarla kaldım. Benim için hamzanın eğitimi çok önemliydi. Onu yalnız bırakmak istemiyordum ama bir taraftanda sıla her gün ağlıyordu Japonya’ya dönmek istiyorum diye.

Hamza artık üniversite 1. sınıf oldu. Okulunu öğrendi, arkadaşlar edindi. O bir nevi hayatını düzene koydu şimdi ikinci önemli olan şey sılaydı benim için. Onun da eğitimi benim için çok önemliydi. Bir de Türkiye’deki Yös sınavlarını görünce, iyi bir üniversiteye girmesi daha rahat olduğunu öğrenince sıla’yı alıp japonya’ya geri dönme isteği gelmeye başladı içimden.

Hamza, ben tek yaparım. beni merak etme diyince tamam Japonya’ya geri dönelim demeye başladım. İstanbul’daki ev kendimize ait. Sıfırdan eşya alıp dayayıp döşedim. Hamzanın ne kira derdi vardı ne de eşya derdi. Evden okula da otobüsle 20 dakikalık bir mesafede oturuyoruz. Hamza tamam şimdi sıra sıla’nın hayatını düzene sokmaya geldi.

Eşime artık bizde geri dönmek istiyoruz demelere başladım. Her konuşmamızda bundan bahsediyordum ama o kabul etmiyordu. Oğlan orda tek kalacak, yapamaz, edemez! Çocuk ilk kez Türkiye’de yaşıyor başına bir şey gelir diye engel olmaya başladı. Ama tek çocuğumuz hamza değil! Sıla’yı da düşünmemiz gerektiğini anlatmaya çalıştım. Sanırım 3-4 ayı buldu. Yok bir türlü ikna edemiyordum. Sıla araya girmeye başladı. Sürekli ağlıyordu, sızlanıyordu. Sonunda ikna oldu ve kabul etti. İyi tamam kızla birlikte 3 aylığına tatile gelin dedi.

2017 nin Temmuzunda sılayla ben önden Japonya’ya tatile geldik. Bizden 1 ay sonra da hamzanın okulu yaz tatiline girdi, o da sonradan geldi. 3 aylığına gelmek belki sıla’ya iyi gelir diye buna da razı oldum.

2 Aralık 2020 Çarşamba

Japonya'da boşanmış kadın olmak

 Elli yıl öncesi kadınlarla şimdiki zamanın kadınlarının arasında dağlar kadar fark olan bir ülke JAPONYA.

Benim ülkemin kadınları... çok fazla değil! En fazla 10 yıl öncesi kadınlarla aynı kaderi yaşamış japon kadınları da. Japonya'da ataerkil toplumundan geliyor.

Erkekleri; Sert bakışlı, az konuşkan, evde höt dedimi ev halkını hizaya diken, evin ekonomisi tamamen sırtında olan..

Kadınları; Görevleri aynı bizim kadınlarımız gibi. Çocuk doğurmak, ev temizlemek, yemek yapmak, kocaya hizmet etmek..

Ne oldu da değişti bu düzen? Neden Japonya'da evlilik oranları düşük, boşanma oranları yüksek?

O zamanda eğitim vardı herhalde değil mi? Yoksa aynı bizdeki gibi erkekleri okutup, kız çocukları okumaz. Okuyupta ne olacak? Böyle mi dedi acaba ebeveyler?


Tabiki kız çocukları da okutulmuş okutulmasına ama erkek çocukları kadar da önem verilmemiş bu bir gerçek. Elli yıl öncesi Japonya'da da babalar otoritermiş. Evin hanımı ve kızı babaya hizmette kusur edemezmiş. Ama bir şekilde aşılmış bu kültür, gelenek, anane vs her ne denilirse işte..

Zamanla ülke savaştan çıkmış. Kendini Amerika'ya teslim etmiş. Sadece ve sadece eğitime ve geliştirmeye adamış bir ülkeye dönüşmüş. Ülke ekonomik olarak geliştikçe eğitim düzeyleri yüksekmiş. Kız çocukları da erkek çocukları gibi okutulmaya başlanmış. Birer meslek sahibi olmuş ve ekonomik gücü olan bir topluma dönüşmüşler.

Her ne kadar kadın toplumu hala iş ortamında ikinci planda olsa da büyük bir yer kaplar olmuş. Kadın çalışanı olmayan meslek grubu yok artık. Kamyon, tır şoförü, taksi şoförü, inşaat işçisi, hamal, güvenlik görevlisi her türlüsüne denk geldim.

Öyle dev gibi tırları süren kadınları gördüm ki aman allahım nasıl sürebiliyor bu dev gibi şeyi diyorum.

Kadınlar artık evin ekonomi yükünün yarısını üzerlerine almışlar. Japonya'da ortaokul biter bitmez, yani 15 yaşına basar basmaz iş hayatına atılmak serbest. İster hem çalışır hemde okuyabilir. İsterse okulu artık bırakıp tamamen iş hayatına atılabilir. Japonya'da lise ve üniversite okumak zorunlu değildir. Ortaokul mezunu oranları inanın çok fazla.

Bir kadının ekonomik gücü varsa bir erkeğe ihtiyacı da var mıdır sizce? Zaten boşanma oranlarının yüksekliği de bu değilmidir? Ne zaman ki kadın ekonomik gücüne sahip oldu, o zaman güçlü bir birey olduğunu farketti. Yalansa yalan deyin??

Japonya'da evli kadın sayısı bekar veya dul kadın sayısının %40 oranlarında. Bekarlık daha rahat. Kimseye hizmet etmek zorunda değilsin. Yorgun argın eve dönüp bir de evde hizmetçilik yapmak zorunda değilsin. Japon kadını; eve gidip ayaklarımı uzatıp keyfime bakayım diyor..

Bizim için, benim için evlilik kutsal bir müessese. Ama evlendiğin insanın kişiliğine bağlı. Mutsuzsan uzatmanın anlamı yok. Mutlu olmak için evlenmiyor muyuz? Mutlu bir evlilik geçirmeyeceksek neden evleniyoruz? Veya evlendiriliyoruz? Japon kadınları bu soruların cevabını bulmuşlar bence. O yüzden de erkek milletine bir gram ihtiyaçları da yok.

Bizim emektar, vefalı Türk kadınları gibi aman yuvam yıkılmasın, aman düzenim bozulmasın, aman evlatlarım için katlanmalıyım gibi düşüncelere sahip değil. Biraz bencil, biraz vurdumduymaz bir ırk bu millet..

Seveni damarına kadar seviyor. Sevgisi bitti mi de sokak köpeğinden farkın yoktur karşısında. İstemiyorum dedimi bitti, öldürsende bir daha bir araya gelemezsiniz. Bu kadar da inatçı bir toplum.

Bu arada bu yazımı genelleme yapıyorum diye algılamayın sakın! Bütünnnnn japon kadınları böyle demiyorum. Hani bir söz vardır ya "Coğrafya kaderindir" diye. Japonya içinde geçerli bu durum. Memleketinde senin kaderindir. Oturduğun şehirde, yaşadığın semtte, ailende..

Kırsal kesim hala eski toplum kurallarına uygun yaşıyor tabiki. Onlar hala büyük ev, kalabalık aile olarak yaşamlarını sürdürüyor. Hatta öyle güzel bir aile tanıyorum ki 20 senedir evlerine gider gelirim. İlk yıllar çocuklar küçüktü. Sofraya bir oturdukmu en az 15 kişi olurduk. Şimdi çocuklar okumak için evden ayrılmış ama hala büyükler birlikte. Gelin, kaynana, kayın baba, damat, kız, torun birlikte aynı çatı altında yaşıyorlar. Evden ayrılanlarda tatillerde eve dönüyorlar.

Not: bir sonraki yazım; "Japonya'da  Boşanmış kadınların toplumdaki yeri " Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim

11 Mart 2020 Çarşamba

Japonya'da zorlu Lise yerleştirme sistemi

Bugün 11 Mart 2020. Japonya genelinde Lise yerleştirme sınavı vardı.
Bizim kız'da bu yıl bu yerleştirme sınavına katıldı.
Son 6 Aydır okulda lise seçme toplantılarına gidip geldik.
Her ay en az 3 toplantı yapıldı.
İlk önce çocuğun planları sorulup öğrenildi. Gelecekte ne olmak istediği vs.
Eğer çocuk bir meslek seçecekse, sınıf öğretmeni ona meslek lisesi önerileri yapıyor.
Çocuğun becerisine ve hayallerine göre sürekli konuşuluyor.

Meslek liseleri, özel kollejler ve düz liselerden kataloklar okullara dağıtılıp o kataloglar 1 ay okulun bir odasında sergileniyor.
Kataloglarda her okulun özellikleri, gelecek planı yapan çocuklar için vaadler ve okulda görülen dersler anlatılıyor.
Yazılı ve resimli olarak en az 20 sayfalık kitapçıklar.

Çocuklarda  bu sergideki okul kataloglarından bir özel kollej, diğeri de devlet okulu olmak üzere 3 tane seçmek zorunda.
Öğretmen en az 50 kere ısrarla bu okulu mu seçtin diye psikolojik baskı ile çocuğu ikilemde tutuyor.
Psikolojik baskı derken, o çocuğun Ortaokulu ortalamasına ve çocuğun kişiliğini göz önüne alarak bu okul sana göre uygun veya değil tartışmaya açıyor.


Çocuk ilk toplantıda 1 özel kollej, 3 devlet okulu seçiyor.
Ama bu 3 seçenek son toplantıda 1'e düşürmek şartıyla.
Anlayacağınız 3 devlet okulundan birini iyice düşünüp seçmek için zaman ve fırsat vermek içindi.

Japonya'da okullarda sınıf öğretmeni iki tanedir.
Her iki öğretmenle veli ve öğrenci bu okullar hakkında 15 günde bir toplantı yapılıyor.

Öğretmen bir tane özel kollej seçmek zorunluluğu veriyor.
Çünkü herkes ücretsiz devlet okuluna gitmek istediği için açıkta kalan çok oluyor. O nedenle garantiye almak için ısrarla özel kollej sınavına da sokuyor çocuğu.

Kataloglardan okullar seçildi, formlar dolduruldu sıra bu seçilen okulları görmeye geldi.
Her okul bu sınavdan önce bir seminer düzenliyor.
O yıl, o okulu seçecek yeni öğrencileri ağırlıyor.
Dersleri canlı canlı izlettiriyor, sınıflar geziliyor, yemek hanesi, havuzu, spor salonu, en sonunda da toplantı salonuna geçiliyor.

Toplantı salonunda büyük ekranlardan okulun geçmişinden başlayarak, çocuklara ve çocuğuyla birlikte gelen velilere vaadler devam ediyor:
İşte biz şöyle okuluz, böyle okuluz, bizim disiplin sistemimiz budur, kız ve erkek üniformalarımız böyledir, kış tatilinde şu kayak merkezine götürüyoruz, yaz tatilinde şu tatil köyüne gidiyoruz vs.
Öğretmenler tek tek kendilerini tanıttıktan sonra seminer biterken geniş açıklamalı kataloglarını ellerinize tutuşturuyorlar:)

Özel kollej de, seçilen 3 devlet okullarıda sınava 2 ay kalaya kadar bu tanıtım seminerini düzenliyor ve bitiriyor.
Geriye sadece eğer o veli ve çocuk o okulu seçerse sınav gününü beklemek kalıyor.
Çocuk veya gidebildiyse veli bu 3 devletten sadece birini seçmek zorunda.
Bu üçü'de olsun deme lüksünüz yok malesef.
İkinci seçenek sadece özel kollej lisesi oluyor.
O da en uygunu yıllık 800 bin yen (40 bin tl) den başlıyor.

Ailenin durumu ve gücü varsa direk çocuğu riske sokmamak için özel kolleji seçiyor.
Yedek olarak devlet okulunu yazıyor.
Biz de öğretmenin zorula bir özel kollej, bir tane de devlet lisesini seçtik.
Kolleji seçerken de benim gücüm yetmez her yıl 40 bin tl vermeye dedim.
O zamanda önüme devlet kredi formaları koydular.
Devlet yıllık 300-600 bin yen arası yardım parası veriyormuş.
Babasının hayrına mı? Yoooo!! O küçücük çocuğu banka kredi borcuna sokarak veriyor!!

Ben: Nasıl  yani dedim?
Öğretmen: siz bu formu doldurursanız devlet yıllık 300 bin yen ile 600 bin yen arası kredi veriyor. Dedim ödeyemem ben o kredi borcunu.
Ha! Siz degil çocuğa veriyor dedi?
Ne!??
Devlet krediyi öğrenciye veriyor. Öğrenip hayatı bitip, iş hayatına başladığında maaşından düşülecek.
Kaç sene? 10 seneyi bulurmuş.. Dedim küçücük çocuğa bu yükü sırtına yükleyemem. Orta okul çocuğu dünyanın borcuna girecek:(

Neyse. Bir şekilde o formu doldurtmadım. Halletmeye çalışacam tamam merak etmeyin dedim.
Bir hafta sonra o özel kollej sınavına girdi kız. Girdi girmesine de malesef kollej sınavını kazandı:)
Bugün de devlet lise sınavına girdi. Asıl duamız devlet lisesini kazanmak.

Japon devlet liselerinde sayı limiti vardır. Her okulun sayı limiti farklıdır.
Bir yer bu yıl sadece 100 öğrenci alabiliriz. Başka yer 200 çocuk alabiliriz diyor.

Eğer seçtiği okulun verdiği sayı içine girip garantiye aldıysa tamam. Ama puanı düşükse ve o 100 kişinin puanının en altında yani 101. Kişiyse o okulu kazanamıyor.
Çocuk bu durumda açıkta kalıyor.

Kazanamazsa iki seçenek kalıyor çocuğa.
1. Seçenek gece lisesi. 17:00 - 21:30 arası 3 yıl boyunca gitmesi gerek.
2. Seçenekte okul hayatı bitecek.

Japonya lise sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizimle paylaşırmışsınız??

11 Ağustos 2019 Pazar

Türkiye'de yaşayan japonlar

Bizler japonya'da yaşamak için fırsat kollarken neden bu Japonlar Türkiye'de yaşıyor diye düşündünüz mü hiç?.
Açıkcası ben düşündüm ve zamanla onları tanıdıkça cevabını buldum diyebilirim.
Japonların yaşam tarzları bizim yaşam tarzımıza kıyasla oldukça mekaniktir.

Herşey plan ve proğram dahiline ilerliyor.
Mesela bizdeki gibi yuvarlak zaman dilimleri yoktur.
Arkadaşımız arayıpta 5 dakikaya ordayım dediğinde biliriz ki bu en az 10 dakikadır J 
hepimize göre zaman algısı farklılık gösterir
J
Ama bir Japon size 5 değil 10 da değil 7 dakika sonra oradayım dediğinde mutlaka orda olur.

Bir nevi prensip meselesi J

Hayatın akışı kurallar düzen ve nizamdan ibarettir.

Ben Japonları genel olarak askere benzetirim.
Askere giden Türk arkadaşlar iyi bilirki disiplin , düzen ve nizam olayını askeri hayatlarında fazlasıyla yaşayıp tecrübe etmişlerdir.
Ancak bu Japonyada günlük hayatın bir parçasıdır.
Akıllarına aykırı bir şey gelmez. Kural kuraldır.
En küçük olayla örnekleyecek olursam konuyu şöyle açıklayabilirim.
Yaya geçidi ve trafik ışıklarının olduğu bir yolda eğer yoldan geçen bir araç yok ise biz ne yaparız ? yeşil ışığın yanmasını beklemeden geçeriz üstelik bu yaya yolu ve lambalar 10 adımlık bir ara sokağa konmuş ise hiç ciddiye bile almayız hatta yok sayarız.
Japonya'da yol boyunca mağaza , dükkan bakınarak gezerken yürüdüğüm yol , ara sokaklarada çıkıyordu ve hepsinde trafik ışığı vardı.



Önce duraksadım çünkü komik geldi en fazla 5-6 adımda geçilebilecek mesafelerdi.
Sonra kendime dedimki olsun sen onların ülkesindesin kurallara uy ve yoldan geçen herhangi bir araç , hatta bisikletli bile olmasada bende Japonlar gibi yeşil ışığın yanmasını bekleyip yeşil ışıkta geçtim.
Ama sonrasında baktım ki bu ara sokaklar bitmediği gibi her sokakta trafik  ışıkları var ayrıca  geçen bir araç da yok. Bende Türk usulü ışıklara aldırmadan güzelce geçtim.

Başka yayalar ise güzelce  bekliyordu ışığın kendilerine yanmasını.
Olsun ben yinede geçtim çünkü beklemek bana göre saçmaydı.
Sonra zamanla anladım ki Japonların çoğu (çok nadir olanlar hariç) bu 5-10 adımlık yaya yolunu ışıkları yok sayarak geçme ihtimallarini bile düşünmüyorlar.
Aslında biliyorlar bu çok basit bişey , onlarda yapabilirler ama yapmıyorlar.
Toplum onları birlikte hareket etmeye sürüklemiş vs.. 

Oysa , ben trafik ışıklarını görmezden gelip yolu geçerken , yeşilin yanmasını kendine prensip edinmiş disiplinli  Japon , bir gün bir gezi planlar ve Türkiye'ye gelir.

Etrafına bakıp o da gözlemler ve her şeyin bir rahat yolunu bulduğumuzu , kendimize göre uyarlama yapabildiğimizi görünce kendilerinin ne kadarda can sıkıcı disiplinli bir hayata hapsolduklarını görüp üzerine bir gevşeme , rahatlık gelir ve tabiri yerindeyse O da  “ Takılır ” bizim gibi..

Kendilerini baskıdan uzak ve rahat hisseder ve görür ki bu şekilde'de hayat devam ediyor sorun olmuyor.

Oluyorsa'da başkasına bir zararı yok…
Sonra bizleri kendileriyle kıyaslayınca öz güven tavan yapmış , gülümseyen , yardım eden , yerli yersiz merakını gideren ama zararsız iyi niyetli olduğumuzu anladığı anda Japonya'da ki hayatının anlamsız olduğunu aslında özlediği şeyin tam da bu olduğunu anlar ve Özelliklede ruhlarına hitap ediyorsa Türk'lerin bu yaşam tarzı Türkiye'de yaşama planları başlar. 


Japonya'da dilim ile yediği karpuzu ,  Türkiye'de en lezzetisinden patlayana kadar yeme keyfine varır.
Japonya'da pahalı olduğu için genellikle hediye olarak alınan kavunu , Türkiye'de en kokulusundan pazardan aldığı 4 kavunla eve dönmenin mutluluğunu yaşar ve iş hayatına gelince hiçte Japonya'da ki gibi “ Kibishi ” olmadığını görür. Velhasıl hayat Türk'lere güzel diyerek burada bir hayat kurar.

Ve zamanla her ne hissediyorsa özgürce kendini ifade etmenin mutluğunu yaşar

 Japonya'nın neresi olduğunu anlatmak zorunda'da kalmaz çünkü zaten Barış Manço yıllar önce Türklere öğretmişti Japonya'yı ve Japonları.Türk televizyon kanallarında gezerken aniden ses duyar birisi  Japonca konuşuyor ve anlar ki Japonya'da sıradan bir kişi olan bu şahıs Tükiye'de klima reklamıyla çoktan ünlü olmuş:)
Ve daha saymakla bitmeyen onlarca sebebi vardır artık Türkiye'yi ve Türk'leri sevmek için.


Peki ya biz ne olacağız “ Biz Japonları seviyoruz , o zaman onlarda bizi seviyordur ” diyerek yola düştüğümüzde aslında bir çoğunun bizleri tanımadığını belki ilk kez Türk kelimesini duyduklarını anlayıp , daha zorlu şartlarda yolumuza Japonya'da devam edebilme ihtimaliyle birlikte bir tür seyehat , tatil tadında bırakıp dönmekte mümkündür.

Yani şartlar , imkanlar aynı değil , durum tam tersi olsaydı yani bizler Japonya'ya gittiğimizde son derece güler yüzlü , bizleri tanıyan bilen ve kucaklayan bir millet ile karşılaşsaydık elbette bizim içinde Japonya'da yaşama kararı bir Japon'un Türkiye'de yaşama kararı kadar kolay olurdu.

Açıkcası bu durum hoşuma gitmiyor ama onlara da hak veriyorum.

Çünkü Yüzyıllar önce özellikle de denizcilik faaliyetleri ile ülkeye gelen Portekizli  gemicilerin ticaret ile birlikte kültür ve din alışverişi yaparak bir nevi Japonlar üzerinde misyonerlik çalışmaları yapmaları sebebiyle bu durumun ülkede sorun olacağını görüp  karşı çıkan ve  Yüzyıllar boyunca kapılarını tüm dünya'ya kapatmış bir imparatorluktan bahsediyoruz. Bu sebeple bizler gibi bir coğrafya'da yaşamayan , kapılarını uzun yıllar kapatan bir kültürden bahsettiğimizde bizler gibi hemen kucak açmalarını beklemek yanıltıcı olur.
Yine de son yıllarda Japonya'da yabancı sayısı oldukça arttı , farklı kültürlerle etkileşime sıcak bakmaya başladılar. Mesela Japonya ile Türkiye arasında dostluğun başlangıcı olan Ertuğrul fırkateyni konulu sinema filmlerinin yanı sıra okulda ders kitaplarında da Türkiye yer almaya başladı.
Bunlar hoş güzel gelişmeler diye düşünüyorum.

Yazar : Cemaynur Şahin

16 Temmuz 2019 Salı

Herşey çok kawaii


Japonca'da sevimli , tatlı anlamına gelen “ Kawaii ” kelimesi günlük hayatta çok yaygındır.
Sevimli gelen her şeye kawaii diyerek tepki gösterebiliriz.
Ayrıca bu akım büyük küçük herkeste her şeyde bir kawaiilik olması gerekir.
Mesela yaşlı bir Japon dedemiz cebinden çıkardığı anahtarlıkta Hello kitty figürü görürseniz torununa ait olmalı diye düşünmeyin derim, çünkü o anahtarlık torununun habersizce dedesinin cebine attığı bir oyuncak değil , bildiğiniz evin kapısını açmak için kullandığı anahtarın anahtarlığıdır J


Kawaii akımı uzun yıllardan beri devam eden popiler bir tarzdır.
Hatta özellikle örnek verdiğim Hello Kitty markasıylada yayılmıştır.
Japonya'da kadın , erkek , çocuk ve yaş sınırı olmaksızın bizdeki gibi belli kalıplara hapsolmadan hemen hemen herkes de bir  kawaii esintisi vardır.

Bu, birinin saç tokasında kendini gösterirken , başka birinin çantasında , not defterinde , çorabında , kolyesinde yada kıravatında kendini bir figür , parıltı herhangi bir sevimlilik şeklinde gösterebilir. Bunlar gülümseten güzellikler aslında sizcede öyle değilmi ?

Yazar : Cemaynur Şahin

2 Mayıs 2019 Perşembe

Kore mi? Japonya mı?

Aslına bakarsanız benim gözümde kore aynı Japonya..
  1. Japonya'da asla ve asla asker göremezsiniz. Çünkü Japonya'da askerlik yapma şartı yok gençlerde. Göstermelik bir kac askeri üstü var o da dedigim gobi sadece göstermelik. Japonya zamanında Amerika'nın üst üste attığı atom bombaları yüzünden savaşı kaybetmiştir. Yönetim kısmi olarak Amerika'nın elinde diyebiliriz. Yani önemli kararlarda Okinava da bulunan amerikan üstü olaya gizli de olsa el koyuyor. Japonya'da askerlik zorunlugu yok çünkü etrafındaki tehlikeli ülkelerden ( Chine, Güney Korea, kuzey kore) gibi ülkelerden amerikaya sırtını dayandığından ense yapıp yan gelip yatiyor japon gençleri :) neysem konuya geçeyim:) Kore de sokakta, metroda, otobüste her yerde gencecik askerlere denk geliyorsunuz. Bizim ülkemizdeki askerler izine veya çarşıya çıktığında askeri üniformayla çıkamıyor biliyorsunuz. Ama Kore'de ki askerler üniformalı şekilde rahat rahat bir duraktan öbür duraga koşturup duruyor:) sırtındaki sırt çantasından tutunda ayyakkabılarına kadar tamamen askeri kıyafetle çarşı iznindeler. Belki de her asker ailesinin yaşadığı şehirde askerlik yapıyordur, ailesinden dönüyordur o kadarını bilemiyecem valla:))

  1. Çok fazla pazarcılık kültürü var. Her şeylerini pazarlarda satıyorlar. Özellikle de en çok dikkatimi çeken. şeyse sokakta, caddede iki tahta üzerine koyup yol üzerlerinde satmalarıydı.. japonlarda pazarcılık kültürü yok. Kapalı çarşı tarzı halk pazarlari var ama o da bildiginiz dükkanlarda satılıyor.
  2. Bağ, bahçe kültürü Kore'de daha fazla. Topraklarının genişliğini bilemiyorum o kadarını incelemedim. Geniş ve bereketli toprakları mı var da bu kadar bağ bahçeye denk geldim bilemedim. Özellikle de Gion hava alanı cevresi seracılık ve tarlalarla dolu. Ucauz bucaksız bahçeler vardı. Ha bir de diger bir fark ise Kore'nin sebzeleri japon sebzelerine oranla çok büyük. Japonya'da hem küçük ebatta ve küçük paketlerle satılan ürünün aynısı Kore'de iki kat daha büyük ebat ve paketlerle satılıyor.
  3. Kore halkı yabancı dile yatkınlığı japon halkından daha zayıf olduğunu gözlemledim. Soul merkezinde bie dukkana gidin en basit bir ingilizce kelime kullanın direk kafa sallıyıp sizi başından savmaya çalışıyor:) veya siz istediğiniz kadar ingilizce konuşun onlar size Kore'ce cevap verecektir:))
  4. Japon para birimi ile Amerikan doları başabaş olduğunu gördüğümde çok şaşırdım:)) 3-5 bin yen bozdur tum gün trenle istediğiniz yerlere gezin:)) tren ücretleri bana çok makul geldi. Japonya'da tren ücretleri ciddi anlamda pahalı. Tek bir durak bile 10 tl den başlıyor. Kore'de ise 4-5 durak otesine bile bunun yarısı tuttu.
  5. Tren biletlerine çok şaşırmıştım:) tek kullanımlık bir tren biletini banka kartı şeklinde elinize veriyor:) ya bir kereliğine bu kartı alıp çöpe atıyorsunuz?? Japonya'da serçe parmağı ebadında kağıt bilet verir makine. O da tek seferlik. Bir yere girerken size geri veriyor ama çıkacağınız yerde bilet makinenin içinde kalıyor. Yani size geri dönmüyor çıkış yolunda. Bu da şu demek oluyor ki gunluk en az 20 milyon insan o biletleri kullanıyor ve onca biletler her gün toplanıp geri dönüşüme gönderiliyor. Ama Kore'de bu öyle değil! Banka kartı gibi bir bilet ve çıkışta yine elinizde. Onu alıp her hangi bir çöpe atıyorsunuz. Siz düşünün gunluk kac milyon kişi bu banka kartını çöpe attığını? Büyük israf!
  6. Kore çok fazla düzenli geldi gözüme. Hic bir yerde dağınık binalar, apartmanlar, gecekonduları göremedim. Adamlar dünyadan 100 yıl ilerde ilerliyor resmen. Kafamı nereye çevirsem 10-15 binalı bloklar seklinde en az 15-20 katlı apartman siteler var. Bu öyle bir projeye dönüşmüş ki Seulda hic gece kondu mahallesine denk gelmedim ben? Belki arka mahallelerde vardır tam bilemiyorum ama bir turist olarak bloglar halindeki yerleşkeleri gördüm sadece.sehirde en az 50 yerde parsellenmiş halde düzenli, temiz bloglar şehri olmuş Seul.
  7. Adamlar bildiğiniz barbekü manyağı çıktı:)) adım başı kendin pişir kendin ye restaurantlarıyla dolu.. her bir restaurantta tıka basa dolu anacığım:)) Kore'de çözebildim tek yemek de oydu valla:)) pazarlarına girdim, sağa baktım sola baktım yemin ederim ne sattıkları hakkında tek bir fikrim olmadı:))) yok valla çözemediğim bir tekim şeyler satıyorlardı. Saman desem degil, bozek desem değil, çörek otu desem hiç değil acayip acayip şeylerdi işte:) en azından japonların ne sattıklarını çözebiliyorum Japonya'da:)))
  8. Valla ne kadar dogru bir tespit yaptım bilmiyorum ama bence dünyada en çok dedikodu yapan ülke Kore'dir sanırım:)) her köşe de iki kadın bir araya gelmis vacuvurcurhd birseyler konuşuyor. Anam hiç susmuyor ağızlarıda:))) kimi çekiştiriyorlar, neyi çekiştiriyorlar bilemiyorum ama pek bir geveze millet bu koreliler:))
  9. Japonya'ya göre otobüsleri daha aktif kullandıklarını gördüm. Tren istasyonlarione çoğunlukta bilmiyorum ama otobüs durakları adım başı var. Otobüslerde japon belediye otobüslerine oranla daha genis ve daha büyük. Yani bizdeki bildiginiz belediye otobüsleri ebadında. Japonya'da belediye otobüsleri daha küçük ve daha dar. Koreliler ya otobüs yolculuğunu hala çok seviyor ya da hala her blog siteye tren istasyonları hala gelmemiş??
Ya da Japonya aynı Kore mi desem daha doğru olur?

Bir birinize o kadar çok benziyor ki bu iki ülke, birinden çık ötekine gir sanki ülke değilde mahalle değiştirmişsin :)

İnsanları gözler hariç tıpa tıp benziyor.
Yapılar benziyor..
Yollar benziyor..
Binalar benziyor..
Hava alanı bile bu kadarda benzetilmez yahu dedirtiyor:)

Yani iki ülke hangisi bilmiyorum ama birisi kopya, yapıştır yapmış kendi ülkesini:))

Mağazalar, dükkanlar bile aynı olur mu ya?
Japonya'da olan tüm mağazaların hepsi de Kore'de de var!
Muji var, Toysr'z var, Uniqlo var, kıyafet mağazalarını zaten hiç saymayayım:)

Şimdi gelelim Japonya'da olmayıp da Kore'de olan hiç mi bir şey yok diyeceksiniz? Var tabiki canım bir kac farklı noktalar gözüme ilişti tabiki..
Not: her iki ülkede de bol bol görebileceğiniz tek şey güler yüz ve nezaket...

14 Mart 2019 Perşembe

2. Dünya Savaşında japonların Seks Kölesi Kadınları

İnsanlık adına utanç verici ve ahlaki çökmüşlüğün belki de en önemli göstergesi olan bir olay yaşandı 2. Dünya Savaşı sıralarında.
Japon ordusu, savaş esnasında askerlerinin cinsel ihtiyaçlarını karşılaması için birçok Koreli kadını, seks kölesi haline getirdi.
Sayıları 200.000’e yaklaşan bu kadınların oluşturduğu topluluğu ise konfor kadınları anlamına gelen ‘’Comfort Women’’ ismi verildi.


Milyonlarca asker, yüzbinlerce kadına cinsel açlığını gidermek adına senelerce tecavüz etti.
Bu kadınların bir kısmının savaş öncesi dönemde “hayat kadını” olduğu, bir kısmının para karşılığı bu kadınlar arasına katıldığı biliniyor.
“Comfort Women” kavramını trajik hale getiren ise, bu kadınların çok büyük bir kısmının işgal edilen topraklardaki sivil halkın içinden silah zoruyla kaçırılıp tecavüze uğrayan kadınlardan oluşmasıdır.

O dönemde yaşayan ve seks kölesi olarak Japonlar tarafından kaçırılan bir kadın, yaşadıklarını şöyle dile getirmiş:
‘’Tanımadığım bir kadın, askerler tarafından bir odaya alınmak istendi fakat kadın şiddetle karşı çıktı. Daha sonra kadını herkesin önünde dövmeye başladılar ve zorla odaya aldılar.
Birkaç dakika sonra kadının kafasını kılıçla bedeninden ayırdılar ve vücudunu parçalara ayırıp, önümüze attılar.’’
Hayatta kalmayı başarabilmiş kadınlar yıllar sonra anılarını paylaştıklarında insanlığın utanç listesine eklenecek binlerce kaçırılma, tecavüz, cinayet ve işkence hikâyesi ortaya çıkmıştır.

Askerlere hizmet verilmesi için oluşturulan evlerin aşırı sağlıksız koşulları ve cinsel yollarla bulaşan hastalıklar nedeniyle birçok kadın hastalanmış, hastalanan kadınlar ya askerlerce bizzat öldürülmüş ya da ölüme terkedilmiştir.
Güney Kore üzerindeki Japonya egemenliği, 1945 yılında son buldu fakat o yıla kadarki yaşananların etkisi senelerce sürdü.
Bu psikolojik ezilmişliğin temelinde de yatan en önemli ve belki de en rahatsız edici konu ise, uygulanan cinsel istismarlar ve binlerce insanın tecavüze uğramasıydı.
1945 yılından, neredeyse günümüze kadar bu yaşananlar Japonya ve Güney Kore arasında sorun yarattı.
Güney Kore hem bir özür, hem de bu durumun mağdurlarına tazminat ödenmesini istese de, 2015’in sonuna kadar Japonya bu yaşananlardan dolayı ne özür dilemeyi ne de mağdurlara para ödemeyi kabul etmedi.
Sadece kabul etmemekle kalmadı, birçok politikacı tarafından olayın normal bir durum olduğu dillendirildi.


Japon politikacı Haşimoto, konu hakkında “Mermilerin yağmur ve rüzgâr gibi uçtuğu koşullarda savaşan ve hayatını ortaya koyan askerlerin dinlenmeye ve rahatlamaya ihtiyacı vardı.
Bu nedenle konfor kadınları sistemi bir ihtiyaç haline dönüşmüştü.
Bu durumu herkes anlayabilir” dedi.
Buna rağmen, çoğunluğunu Koreli kadınların oluşturduğu mağdurlar, seslerini daha çok duyurmaya başladı.


Ve bu kamuoyu baskıları, yapılan eylemler de meyvesini 2015’in sonlarında verdi ve Japonya hem yaşananlardan dolayı özür diledi hem de mağdurlara ve ailelerine yaklaşık 8 milyon dolar gibi bir tazminat ödemeyi kabul etti.
Fakat, ne özürler ne de ödenen paralar, o mağdurların yaşadığı psikolojik travmayı yok edecek kadar güçlü değil elbette.
O dönemde seks kölesi olarak kullanılmış ve halen hayatta olan pek çok kadın, bu psikolojik ezilmenin yarattığı buhranla yaşamaya çalışıyor..

25 Şubat 2019 Pazartesi

Japonya türkiye'den yabancı işçi alıyor mu?

Japonya yabancı işçi alımında Türkiye'ye neden yasak koymayı düşünüyor?

Japonya'nın Türkiye'den işçi alımına soğuk bakmasının ardında vize ihlalinde bulunanların Türkiye'ye iade edilmesindeki zorluklar olduğu tahmin ediliyor.
Japonya'nın Nisan ayından itibaren ülkeye işçi olarak gelecek yabancılara 5 yıla varan oturma izni veren Göçmenlik Kontrolü ve Mülteci Tanıma Kanunu'nda yapılan değişiklik kapsamında yayınlanan taslak bildiride, Türkiye'nin işçi kabul edilmeyecek 2 ülkeden biri olarak yer alması şaşkınlık yaratmıştı.
Geçen hafta Japonya'nın Ankara büyükelçisi Akio Miyajima Türk Dışişleri Bakanlığı'na çağrılmış ve kendisine Türkiye'nin duyduğu rahatsızlık iletilmişti.
Giderek artan işgücü gereksinimini karşılamak üzere 1 Nisan'dan itibaren 350 binden fazla yabancı işçi alacak olan Japonya'da Şinzo Abe liderliğindeki Liberal Demokrat Parti'nin hazırladığı yasa tasarısı ülkeye işçi olarak giriş-çıkış yapacaklarla ilgili şartları düzenliyor.


Buna göre gelecek yabancı işçinin 18 yaş üstü olması ve çalışacağı alanda bilgi ve beceri sahibi olduğunu kanıtlaması gerekiyor.
Üçüncü şart ise yabancı işçinin Japon Adalet Bakanlığı'nın isteği doğrultusunda herhangi bir nedenle sınır dışı edilme durumu ile karşılaştığında Japonya ile işbirliğine yanaşan bir ülkenin pasaportuna sahip olması.

Türkiye adına sıkıntı yaratan konunun bu son şart olduğu söyleniyor.
Zira Japon Adalet Bakanlığı'nın Ocak ayında Japon kamuoyunun değerlendirmesine sunduğu taslak bildiride Türkiye'nin, sınır dışı etme konusunda işbirliği yapan ülkelerin dışında bir ülke olduğu ibaresi yer alıyor.
Bu da Türkiye'nin bir çeşit "yasaklı" listesinde olması ve Türk pasaportluların yasalaşması beklenen yabancı işçi vize statüsünden faydalanamayacağı anlamına geliyor.
Japon Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Bölümü sorumlularından adını açıklamak istemeyen bir yetkili, Türkiye'nin İran'la beraber işçi kabul edilmeyecek ülkeler listesinde yer almasının nedeninin, bu iki ülkenin sınır dışı etme konusunda işbirliği yapan ülkeler arasında sayılmaması olduğunu doğruladı.
Yabancılar Dairesi'ndeki bir başka yetkili ise taslak bildirinin henüz değerlendirme aşamasında olduğunu ve kesinleşmediğini vurguladı.

Aynı yetkili, Türkiye ve Japonya arasındaki tarihi ilişkiler göz önüne alındığında Japon Dışişleri'nin, taslak bildiriyi hazırlayan Adalet Bakanlığı'na Türkiye'nin böyle bir listede olmasının doğru olmayacağı yönünde görüş bildirebileceğine işaret etti.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy da geçen hafta Ankara'da benzer bir açıklama yapmış ve kararın en kısa sürede gözden geçirilerek düzeltileceğine inandıklarını belirtmişti.
Nitekim Japon muhalefet kanadından hükümete yasa ile ilgili yapılan en büyük eleştiri, hükümetin, yasayı yeterince derinlemesine değerlendirilmesine fırsat vermeden 17 saat gibi rekor bir sürede parlamentodan geçirmesi idi.

1 Aralık 2017 Cuma

Tarihi japon evlerinin avluları

Eski Japon kültüründe bizim gibi büyük aile yaşantısı varmış.
Kaynana-kaynata, eltiler, kayınlar ve torunlar aynı avluya bakan birbirleriyle iç içe yapılar kurarlarmış.
Artık tarihi müzelik aşamasına gelmiş evlerde avlu hala ayakta tutturulmuş durumda.
Hatta gözleri gibi bakıyorlar bu avlulara.
Hepsi de kumla kaplanmış harika bir Japon bahçe sanatı.

Her evde bir aile kalırmış. Ama avluları ortakmış.
Aslında en güzel zamanlar o zamanlardı bence.
Hiç yaşayıp görmedim bizim sülalede ama bir küçük pazarlı(Eminönü) olarak orada çoğu evler avluluydu.
Orada tabiki komşular iç içeydi.
Doğulularda akrabalık vardı.


Oyun oynamaya özellikle bu tür avlulu evlerdeki arkadaşlarımıza giderdik.
En son gittiğimde bir kaçı tamamen yıkılmış.
Birisi de devlet onarmış ve otele çevirmiş:) olsun ayakta ve hala önünden geçerken bu evin avlusunda ne oyunlar oynardık diye gösterebileceğim bir ev var orada :)

Japon animelerine ve filmlerine meraklı olanlar görmüştür.
Çocuklar, kadınlar bu avlunun etrafında nasıl koşturduklarını :)
Size en güzel avlulu eski evlerde oynayan bir komedi ismi vereyim izleyin YouTube da :)
Shimura ken bakatono yazın.
Hepsi tarihi ve saray skeçleri oluyor

8 Kasım 2017 Çarşamba

Japonların ilginç çamaşır yıkama tekniği

Türkiye’de çamaşırları, özellikle’de beyaz çamaşırları ev hanımlarının gurur duyarak balkona asmalarına bayılıyorum:)
Hani sakız gibi bembeyaz atletler, kar gibi çarşafları etrafına salına salına bakarak sermesi çok güzel:)
Biz Türk kadınları beyazları en az 90 derecede yıkamazsak olmaz:)
Hele bir de bunu akşamdan bekletmeler, kazanda kaynatmalar, çamaşır sularına bastırmalar vs..
Eskiden çamaşır makinesi mi vardı bacım!
Kazan’larda su kaynatır, leğende ayakla çiğnerdik çarşafları.
Gücümde yetmezdi:) daha 15’lerindeydim:)

Bir de çalışırdım.! Hafta sonu da annem tepelenmiş çamaşırları önüme yığardı:(
Benden 2 yaş küçük kardeşimle tepinirdik üzerinde gücümüz yetmezdi bari ayakla yıkayalım diye.
Ha öyle köyde falan da değil :) İstanbul’da da öyleydi o zamanlar:)
Sanki istanbulluyuz diye lüks hayatımız mı vardı 80’lerde, 90’larda...
Çarşafları sıkmak için bir ucundan ben tutardım, bir ucundan bacım, kolları çevire çevire suyunu sıkardık:)
Neymiş anam kız yetiştiriyor, bugün bana yapıyorsanız, yarın kendinize öğrenirmişsiniz...
Eee n’oldu?? 3-5 sene sonra merdaneliler, 90’ların sonunda da otomatikler çıkmadı mı?!!!
Küçük yaşta ezildiğimizle kaldık:))

Japon’lar herhalde 50’lere kadar elle yıkamışlardır.
Japonya’ya daha erken gelmiş bu tür elektronik aletler o yüzden bizden çok çok ileri teknolojileri de var, hala bizim 80’lerdekine benzer aletleri de var.
Örneğin çamaşır makineleri; Dış görünüşleri merdaneliye benziyor.
İçindeki kazanı da aynı merdaneliler gibi bir sağa, bir sola dönerek yıkıyor.
Tek farkı üstünde bulunan çift dişli merdanelinin arasına sokup sıkmalı değilde, yine aynı kazanda olduğu yerde hızlı dönerek suyunu sıkıyor.

Ama Bu merdaneliye benzer makineler olsun, tam otomatik makineler olsun yine bize büyük fark atmışlar:)
Çamaşırlarını öyle ne 90 derecede yıkarlar, ne ön yıkama yaparlar nede önceden beyazları kaynatırlar.
Ehh çamaşır suyu her şekilde kullanırlar canım o baş tacımız:)
Japon’lar çamaşırları siyah/beyaz diye de ayırmazlar:)
Şaka gibi ama cidden Japonya’da çamaşırlar karışık yıkanır!
Hemde buz gibi soğuk suyla.. Japonya’da makinelerin su ısıtma özellikleri de yoktur..
Çeşme’den gelen suyla direk alır, yıkar ve sıkar:)
Tam otomatikler de öyle. Yurtdışından gelmiş markalarda nadir de olsa bulma imkanınız var.
Ben bir İtalyan markası tam otomatik bulmuştum. Onun su ısıtma özelliği vardı.
Hem de kurutma özellikliydi. Ama çok pahalıya gelmişti o makine bana.
O makine parasıyla videoda gördüğünüz makineden 5 tane alınırdı o zamanlar:)
Zamanla bozuldu attım. Yine mi kaldık Japon makineleriyle başbaşa:)

Video’da Japon çamaşır makinelerinde çamaşır yıkama şekli, çamaşır tozu ve yıkanmış çamaşırları göreceksiniz:)
Aramızdaki tek fark ben ip’e mandalla Türk işi asarım, onlar demir’e elbise askısıyla asarlar:)
İşte onu hiç sevmiyorum! Çamaşırı gerdire gerdire sirkeleyip, ucundan tutup inci gibi dizerek asmak bizim geleneklerimizde, kültürümüzde vardır:)) Türk her yerde farklılığını göstermelidir arkadaş :)

22 Ekim 2017 Pazar

Maiko san ve ilginç makyajları

Japonya’ya geleli en sevdiğim, aşık olduğum şehir Kyoto olmuştur.
Kyoto’nun yeri bende bir başkadır. Sadece tarihi güzellikleri değil, kültürü, insanları, yemekleri özellikle de kimonosuz gezmeyen genç kızları:)
Tabiki şehir merkezinde herkes kimono giymiyor. Ben de kyoto’nun merkezine aşık değilim:)
Tarihi yerleşkeleri beni cezbediyor. Tarihi yerlerindeki kimonolu Maiko san’ları helede:)

Bende kızımla birlikte maiko san olduk:) kimonosunu giydik, katsura dedikleri perugunu taktık bir de kirece benzer bir boya ile yüzümüzü boyadılar.
Bembeyaz bir şey! Sonra ensemize sürdüler ama tamamen ense köküne kadar sürmemişlerdi.
Çok merak ettim ama sormadım o gün. Neden ense köküne sürmediler diye hep merak etmişimdir.
Sonraları gördüğüm her maiko san resimlerinde de hep gözüme takıldı.
Bende araştırıp, soruşturdum ve en sonunda da neden boyun köküne kadar sürmedierini ögrendim:)


Efendim sadece bu mevzuyu değil, ayrıca neden yüzlerini tamamen beyaza boyadıklarınıda öğrendim:)
İlk önce maiko san’lar niçin yüzleri beyaza boyanıyordan başlayalım:)
Maiko san yüzyıllardır var olan bir kültür, zamanımızda ki hizmetcilerle aynı işi gören görevli aslında.
Geisha da öyle. Gelen müşteriye en iyi şekilde hizmet etmek, onları rahat ettirebilmek görevleri.
Öyle bizim ülkemizdeki söylentiler gibi geisha bir genelev çalışanı falan değil!
Gözünüzün önüne öyle bir imaj getirmeyin sakın..
Ama şu olabilir, bizdeki barlarda, gazinolarda çalışan, masaya gelip müşteriyle sohbet eden, onu eğlendiren (iş, ev stresini üzerlerinden atmak için) muhabbet eden konsumatri kadınlara benzer bir şey.
Ama onlarla dışarı çıkma, yatma olayları yok! Çünkü bu kızlar ailelerinden izinli ve takip altında çalışan bir hizmetçidir.

Lafı ne kadar uzatmışım yavv:) işte bu maiko san’lar zamanında henüz elektrik icat edilmediği için.
Karanlıkta seçilmek için yüzlerini tamamen beyaza boyar, sonra göz ve dudaklarını kırmızıya boyayarak karanlıkta daha belirgin bir yüz çıkarırlarmış.
Bana mantıklı geldi:) loş gazlı lambadan daha belirgin yüzlerle geceyi aydınlatan melekler:)

Ense olayı da şuymuş, ensesinin yarısını boyayıp, ense köküne kadar olan bölümü taç yaprakları şekliyle boyarlarmış ki arkadan uzun ve ince göstermek içinmiş:)
Gerçekten de şöyle bir baktım da resime sanki 1,70 boylarında gibi görünüyorlar:)
Ay dur! Acaba boyunlarını mı ince ve uzun göstermek istediler?
Yok yaaa bence her ikisinidedir:) bana hem boyunları hem de boyları ince ve uzun gibi geldi:)
Evetttt bir merakımızı daha çözmenin mutluluğuyla bu yazımı da burada noktalamak istiyorum:)
Haydi başka yazılarda görüşmek umuduyla canlarrr

16 Eylül 2017 Cumartesi

Japon evlerinde çamaşır makinelerinin yeri

Japonya'da bir çok evde çamaşır makinesini koyacak bir yer olmadığını biliyormuydunuz? :)
Cidden evde kullandıkları tek makine olan çamaşır makinelerine yer bulmakta zorlanıyorlar:)
Çok apartman dairelerinde çamaşır makinesine giren su vanasını balkona yapmışlar.
Peki ya pis su gideri? İşte o hiç yok:)) balkonun su giderine akıp gidiyor.
Peki geneli mi böyle? Yok canım genelleme yapmayalım şimdi.
Çoğunluğu 5-10 metre karelik bekar daireleri böyle.
Yani tek bir oda içinde mini mutfağı ve mini banyo&wc si bulunan evlerin çoğunlukla makineleri balkondadır.
Mutfak tezgahının dibine, altına yada banyonun bir köşesine koyacakları 40 santimlik yerleri bile yok:)
Biz yokken eşimin kaldığı bekar evinin balkonundaki çamaşır makinesi işte bu durumdaydı :)


Önceden oturduğum bir çok yerde balkondan görüyordum.
Karşıdaki komşu karın, kışın ortasında balkonda çamaşır çıkarıp astığını.
Ben banyomun hemen dibindeki makineden bile çamaşırları çıkarıp asmaya erinirken o soğukta bu insanlar nasıl yarım saat çamaşırları tek tek makineden çıkarıp asıyorlardı hala hayret içerisindeyim..
İçeride olunca en azından giderinden pisliği görmüyorsunuz.
Bu şekilde suyu direk balkona boşalttığı için balkon saç , kıl, tüy doluyor.
Yani balkon giderine gidene kadar artığı balkonda birikiyor:)
Zaten soğuk suyla yıkıyor makineleri birde 1 derecede ki soğukta o su donmuyormu çok merak ediyorum doğrusu:))
Eğer ileride japonya'ya yerleşme durumu olacaklar varsa şimdiden kendini bu duruma hazır etsin:)
Tek odalı bekar evlerin ucuzu olsun diyorsanız makinesi ha içeride ha dışarıda olması hiç farketmez!
Önemli olan kirası ucuzmu? Ucuz gerisi zamanla alışılıyormuş meğerse:)

15 Ağustos 2017 Salı

Bana japon kadın bul diyenlere

Blog yazmaya başladığımdan beri sürekli özelden mesajlar, mailler almaya başladım.
İlk önceleri nasil Japonya'ya gelebilirim?
Gelmek için neler lazım?
Japon vizesini nasıl alabilirim? Gibi sorular gelirdi.
Artık insanlar kendi çabasıyla gelmekten vaz geçip direk ev, eş ve iş istemelere başladı.
Hani bilgilerimi, düşüncelerimi yazıyorum, sizlerle paylaşıyorum ama siz beni ne sanıyorsunuz?
Ben konsolos degilim.
Ben devlet çalışanı değilimin.
Burada Japonya/Türkiye gönül bağları elçiside degilim sizi bir japonla evlendireyim:)
Ben garip, sade bir vatandaşım.


Ciddi şekilde bir mesaj yağmuruna tutulmaya başladım.
Çoğuna cevap verirken, bir kaçına vermemeye başladım.
Döndüklerimden de, dönmediklerimden de bir güzel azar işitmeye de başladık:)
Sanki gelicez de senin sırtına yük olucaz?
Biz adam gibi bir japon kadın bir de iş istedik.
Sanki dersin kadın pazarda satılıyor, iş'te köyden, büyükşehire gidiyor.
Sen zaten iş meselesini kendin bulup, ayarlayıp, olduğun meslekte en az 10 yıllık bir deneyiminin olduğunu ıspatlaman gerek.
Bu da her iş için geçerli değil tabiki.
Japonya'da da şoför var, garson var, mimar var, doktor var. Adam senden japonyada zor bulunan bir meslek istiyor!
Örneğin: Türk yemeklerinde usta bir aşçı. Japonya'da da bir japon türk yemeklerini öğrenebilir fakat bu işte uzmanlaşması, bir türk restaurantında onca kişiye  iyi bir hizmet vermesi çok zor ve hiç bir türkde bunu istemez.
Restaurantını bu riske sokmaz, direk türkiyeden getirir çalışanını.
Bir hint restaurantıda öyle. Yani ben sana karı bulmuşum iş bulamam.
Bu tür mesajlar için bir vlog çektim ve izlemelerini istiyorum bu insanların.
Umarım bundan sonra bu tür sorularla beni boğmazlar.

Bir de bu konuda 11 sene önce yaşadığım kötü bir anımı anlattım.
Niçin insanlara karı, kız bulmak istemediğimi, sebebini de videoda ayrıntılı bir şekilde anlattım.
Lütfen beni bulaştırmayın o tür işlere:) japon kadınları da sokağa çıkıp koca aramıyor:)

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Japon sokaklarında terk edilmiş bisikletler

Japonya'da bir şey çoksa çoktur, yoksa hiç yoktur.
Bir evde en az iki araba, aile ferdi kaç kişiyse o kadar da bisiklet vardır.
Mesela evde 3 çocuk var üçününde muhakkak bisikleti vardır.
Anne, babanın da var. Hatta evde dede, nene yaşıyorsa onlarında kesinlikle var.
Japonya'da evin önü araba garajından sonra bisiklet garajı mecburidir.
Eve ait olduğu belli olması için apartmanın adı, müstakil evse ev sahibinin soy ismi yazılır ki bisikletin sahipli olduğu belli olsun.

Başka bir yere taşınırken apartman adı yazıyorsa onu yeni apartmanın adıyla hemen değiştirin.
Bir de japonya'da bisiklet satın alınırken polis numarası satın alıp yapıştırmak kanunen mecburidir.
Polis numarası yapıştırılmayan bisikletle polis sizi durdurduysa iş tehlikeli.
Sizinkine benzeyen başka çalınan bisiklete çok benziyor olabilir.
O yüzden sakın bunu aksatmadan üzerinize kayıtlı bir polis numarası alıp yapıştırın.


Bu resimdeki bisikletler, koyulan yerde unutulmuş bisikletlerdir.
Aylarca, yıllarca burada öylece dursa kimse elini sürmez.
Çünkü üzerindeki polis numarası öyle herkesin kolaylıkla çıkarabileceği bir etiket değil.
Bu tür unutulan, terk edilen, çalınıp bırakılan bisikletleri sadece belediyeler topluyor.
Topladıktan sonra bir kaç ay belediyenin bisiklet parkında bekletiliyor.
Kaybettiğiniz bisikletin nerede unuttuğunuzu ancak polisi arayarak veya bıraktığınızı tahmin ettiğiniz belediyenin bisiklet parkını arayarak bulup 2.500 yen park cezası ödeyerek geri alabilirsiniz:)

Aylarca bekleyip de almaya gelmeyen bisikletleri belediye kilidini, etiketini iptal edip, bakımını yaptırdıktan sonra ikinci el dükkanlarına satıyorlar.
Ya da japonya'ya yakın çevre fakir ülkelere ihraç ediliyor.
Bu ikinci el dükkanlarından sıfır fiyatlı bir bisikletin 4/1 fiyatına satın alabiliyorsunuz.
Ve polis numarasını sıfır bisiklet alır gibi üzerinize kayıt ettirip satın aldığınız bisikletinize yapıştırabiliyorsunuz.

Japonya'nın sokaklarında, caddelerinde bu tür terk edilmiş bisiklet çok ama o bisikletlere el sürecek cesaretli insan yok :)
Aylardır bizim apartmanın önünde iki tane çok güzel gıcır gıcır bisiklet terk edilmiş.
Eşime gel etiketi sökmeye çalışalım bisiklet parası vermeyelim diyorum ama ikna edemiyorum :)
Ben eşimden daha cesaretliyim sanırım:)
Valla bisikletler çok güzel gözüme takılıp duruyor ya.
Çöp kutusunun hemen yanına terk edilmiş.
Gelen giden bisikletlerin sepetlerine habire çöp atıp duruyor.

29 Haziran 2017 Perşembe

Japonya'da karakola düşmek..

16 yılın sonunda karakollukta oldum ya ölsem de gam yemem!
Ciddi ciddi 6 polisle karakola düştüm.
Hırsızlık mı yaptım?
Adam mı öldürdüm? Veya yaraladım?
Birini mi taciz ettim? Veya biriyle kavga mı ettim?
Yok, yok, yok hiç biri değil!
Suçum: oğlanın getirdiği kırık valizi apartmanın çöp konteynırın önüne koymak.
Gülmeyin vallahi de billahi de japonya'da yaptığım en büyük suç bu oldu...

Normalde "oo gomi-大ゴミ" diye büyük çöpler parayla atılan bir sistemle yürüyor japonya.
Hatta bu konu hakkında Japonya'da parayla çöp atmak adlı yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Ama bu semte geleli 2 hafta oldu ve semt Çinli ve Koreli mahallesi ve semtin yarısı otel olduğu için turist çok fazla var.
O yüzden dışarlar valiz kaynıyor, ev eşyası dolu, çöpler diz boyu.
Dedim herhalde önceki semtteki gibi disiplin pek yok.
Dün sabah 9. Kattan taşınan birinin koca bir oda dolusu eşya yığını dolu apartmanın çöplüğü.

Sabah oğlan türkiye'den geldi.
Gelene kadar da valizin ayakları, kolları kırılmış.
Evde de 3 büyük, 3 küçük valiz daha var dedim bu kırığı ne diye saklayayım..
Valizi boşaltıp, içini temizledikten sonra öğle 13:00 gibi apartmanın çöp konteynırın içine değil de önüne bıraktım.
Alışverişe doğru yürüyorum arkamdan 4 tane genç yaklaşık 25~30 yaşlarında erkekler 'One san, one san' diye seslenmeye başladılar.
Döndüm baktım acaba bana mı sesleniyorlar diye, cidden de banaymış buyrun dedim? ( Yol falan soracaklar sandım. Yada arada sivil polisler kimlik kontrol yapıyor onlardan sandım) içlerinden biri, polis kimliğini gösterip o valizi neden çöpe attın?  diye sordu.
Dedim kırılmış bende çöpe attım ne var?
Yasak! Atamazsın! dedi..
Bir anda o 4 kişi, 5 oldu, 6 oldu bir sorgu sualin içine düştüm ki noluyoz yav dedim.
6 polis bırakmıyor beni. Tamam alıp geri içeri sokayım diyorum yok diyor..
Birinin elinde fotoğraf makinesi, diğerinin elinde not defteri.

Sivil polis: Nerede oturuyorsun?
Ben: Bu binada..
Sivil polis: Hangi kat?
Ben: 6. Kat..
Sivil polis: Buyur yukarı çıkalım.
Ben: Nasıl yani?

Apartman kapısının şifresini soruyor, dairenin anahtarı var mı diyor, asansörle yukarı çıktık, kapıyı aç diyor bana!
Açtım buyrun bakın ev benim, anahtar benim! Çöple evin ne alakası var?

Elinde kamera olan, kapıyı bir daha açar mısın resim çekmek lazım dedi...
Anahtarı sokturdu, tam açıyormuş gibi yaparken resim çekti.


Eve girdik, evin neresindeydi bu valiz? diye sordu dedim salonun ortasında..
Parmağını uzatarak valizin yerini göster dedi..
Aynen de öyle yaptım..
Parmağımı uzatarak salondaki yerini gösterip, yüzümü ters çevirdim!
İstemiyorum yüzümün çekilmesini dedim.

Sivil polis: Bu evde kaç kişi yaşıyorsunuz?
Sivil polis: Nasıl uyuyorsunuz?
Yatak düzenine kadar sordular........

Sonra yine hep birlikte aşağı indik.
Valize hala hiç el sürülmemiş!
Valize de parmağımı uzatarak resim çekmemi istediler...
Yine kafamı çevirerek valizlere parmakla koyduğum yeri göstererek resim çektiler.
Yabancı kimlik kartımı aldılar, adres, tel, evde yaşayanların isimleri, yaşları yazılan kağıtla birlikte attığım valizle küçük bir sırt çantasını da alarak 6 polis, 1 ben minami polis merkezine kadar yürüyerek gittik.
Evden bir cadde iki sokak ötedeymiş polis merkezi.

Polis karakolunun, 2. Katında saçma sapan bir şube açmışlar ;) "Çöp şubesi" Allahım Güler misin, ağlarmısın haline...

Sonra 3 metre karelik bir sorgu odasına soktular beni.
Elimden cep telefonumu alıp, tamamen kapattıktan sonra benden uzak bir yere koydular.
Cüzdanımda yine benden uzakta.
Bir bayan çağırdılar. Bayan üzerimi ince ayrıntısına kadar aradı, taradı!

Sonra başka bir polis gelip Amerikan filmlerindeki gibi beni boş bir duvara yapıştırıp yüzümden ve arkamdan profil resmimi çekti.
Bu ana kadar ben işi şakasına alıyordum, ne saçma bu nasıl bir sistem derken bu resim çekme olayı beni bir yerden sonra kopardı!
İçimden küfürler yağdırıyorum karşımdakilere..
Yav nerden nereye geldi konu?
Rüya mı, kabus mu görüyorum?
Gerçekten de yaşıyormuyum bu saçma ötesi durumu?
Biri cimciklesin yahu beni!!

Sorgu başladı..
Polis: Neden valizi oraya attın?
Ben: Çöp olduğu için, kırılmış yolda dedim.
Polis: O normal çöp değil onu atamazsın.
Ben: Etraftaki çöpleri görmüyor musunuz?
Bir benim valiz mi beni buralara kadar getirdi?
Polis: Yok biz yakaladığımız herkesi buraya getiriyoruz bir tek siz değilsiniz.
Ben: Belli oluyor semtten..
Çöplükten geçilmiyor, akşama kadar 15 valiz görüyorum, eşya dolu sokaklar..
Polis: İşte biz bunların önünü kesmek için bunları uyguluyoruz.

Ya en azından 1 kez uyarın!
2. Ye yakalarsanız alıp götürün.

Ben: Bizim ülkede böyle bir uygulama yok, bir tek japonya'da görüyorum, çok saçma!
Polis: Burası japonya..
Önüme parmak kalınlığında kağıtlar koydular.
7 sayfa dolusu sorgulandığım, yaşadığım, ne zaman, nereye, kaçta, tarih, saat, gün, hangi semt, hangi binaya ne atmışım hepsini adam erinmeden tek tek yazdı ya abi!!

Annemin, ölmüş babamın adını, soy adını, yaşını, doğum tarihini..
Babam öldü, yok diyorum
Polis: Babanız öldüğünde kaç yaşındaydı???.....
Allahım sen akıl ihsan et!
Ölmüş babamın yaşı sana ne faydası olacak herif!
Kaç kardeş, hepsinin tek tek adını soy adını..
Kaç çocuk, ikisinin cinsiyetini, adını, yaşını.
8 sayfa tek tek adımı soy adımı, tel, adres, imza yazdım.
O sekiz sayfaya da 15 yere sol işaret parmağımla, biri gri, diğeri kırmızı parmak izi attırdılar..

Sivil polisler bana seslenirken nasıl seslendi, ilk ne sordu, ben ilk ne cevap verdim, ilk sorudan sonra nereye doğru yürüdük tek tek soruldu!
Tamı tamına sadece sorgu odasında 3 saat sorgum alındı.
1 saatte evin önü, içi derken günümü mahvettiler.
İnşallah böyle saçma sapan birşey sicilime işlenmez?.

Bu arada sürekli birileri birşeyler yazıp getiriyor.
Kağıtların birinde ne yazıyor biliyormusunuz?
Beni getiren sivil polisin biri valizle çantayı tartmış! Büyüğü 5,3 kilo, küçüğü 2,4 kilo çıkmış..

Sorgu bitti, telefonumu, cüzdanımı aldım.
İlk konuştuğum sivil polislerden biri geldi, 4 sayfa da onu doldurdum!
Parmak izi vs..
Kimliğimi aldım.
Eve arabayla bırakacaklarını söylediler.
Gerek yok kendim dönerim dedim.
Olmaz oğlunun da sorgusunu alacaz.
Yeminle bayılacam artık!!
Oğlumla ne alaka ya? Aileden birinin bilgilerini almak zorundayız, oğlunuz karakola gelmemesi için biz eve gelelim.
Offff tamam yürü Allah aşkına!
Ciddi ciddi eve arabayla ve iki eski valizle getirildim ya?

Sivil polis benimle birlikte eve çıktı, oğlana kendini tanıttı, oğlandan anasından başladı, okulundan çıktı. Koca bir form da ona doldurttu!

Daha bitmedi!
Valla şaka değil bitmedi daha..
Bu kanunen çöp dökmek yasak suçundan sorgulandığım formlar, kağıtlar yüksek yerlere gidip dolaşacakmış!
Bir 15 günü bulabilirmiş evrakların dolaşması.
15 gün sonra anamdan, babamdan, kocamdan, oğlumdan hangisine ulaşırsalarsa birine beni tekrar karakola çağıracaklarmış..
O gün valizleri para ödeyerek çöpe attım diye marketten fiş alıp bunu kanıt olarak göstermek zorundaymışım..

Normal bir çöp ya! Türkiye'de koltuk, masa, dolap, lavabo, tekerlek, valizler, çantalar akşama kadar bizim apartmanın önündeki konteynırlara atılıyor, belediye günlük 3 kez gelip topluyor.
Bu nedir ya? Kendi apartmanımın çöp konteynırına bir valiz attım diye karakola düşüp, resmim kayıtlara geçiyorsa lanet olsun bu ülkeye de, yasasına da....

24 Nisan 2017 Pazartesi

Japon hırsızların yeni tekniği.

Bir sitede bu paylaşımı gördüm şok oldum..
Japonya'da hırsızların yeni tekniğimiş.
Japonya'da bütün dairelerin kapıların tam ortasında posta kutusu var.
Yanlamasına 30 santim kadar delikten posta atılıp, kanguru gibi bir kutuya dökülüyor.
Beyaz kutu, dairenin içeriden açılabilen bir posta kutusudur.
Kapağı açıp postanızı alıyorsunuz.
Eğer apartman girişiniz şifreli ve güvenlikli girişse sadece apartman yöneticisi bildirim kağıtlarını veya görevli elektrik, su, gaz gibi dairelerin sayaçlarını bakıp faturanızı atıyor.
Eğer apartman girişinizde şifreli giriş yoksa önüne gelen posta kutunuza direk dalıyor:)
İşte bu yüzden ev değiştireceğim zaman şifresiz, güvenliksiz ve kamerasız ev asla tutmam! 3 kuruş fazla oluyor ama geceleri içim rahat uyuyorum.
Japonya'daki arkadaşlar dikkat edelim.



Japonya'ya okumaya veya yerleşmeye gelenler lütfen çok dikkat edin.
Ev tutarken kamerası varmı, güvenlik şifreli girişmi, kapıcısı varmı öğrenin.
Hiç bir şeyi olmayan diğer apartmanlardan 3 kuruş fazla kira ödüyorsunuz ama çok önemli birşey bu.. Özellikle de zırt pırt çalan zilden kurtulursunuz!..
Japonya'da gökdelenler, siteler çok fazla ve pahalı olduğu için çoğu evler boş o yüzden emlakçılar ev kiralama veya satma işlerini kapı kapı dolaşıp, zile basarak tanıtmakta bulmuş yolunu.
Şifreli girişli binaysa, binanın dışında bulunan daire kodlarını rastgele girip zilinizi çaldırıyor.
Başlıyor size elindeki evleri övmeye :)
Yeni dükkan açmış iş sahipleri de broşür dağıttırıyor.
Birde hristiyan kiliselerinin misyonerleri gurubu kapınızı günlük aşındırıyor :)

Ah sizi gidi şakacı türkler ah!

Ahh sizi gidi şakacı Türkler ahh! diye başlıyacam söze :)
Geçen sabah, gözümü açar açmaz oğlana gidip bende seninle gelicem dedim :)
Oğlanla birlikte geldim beyazıta.
Yürüyerek sultan ahmetten eminönüne kadar sabah yürüyüşü yapayım dedim.
Starbuckstan bir icelatte alıp yürüyorken bir restaurantın önünde genç bir erkek OoOo Aysel hanım diye seslendi bana.
Döndüm baktım tanımadığım biri! Dedim nereden tanışıyoruz? Bir hatırla bakalım nereden?
Mümkünatı yok sizi tanımıyorum dedim!..
Nerede oturuyorsun falan.
Dedim şuradan şuraya he beni japonya'da görmüş olasılığın varmı diyor.


Anam osaka'da iki elimle iki ayağımın parmağı kadar türk'üz onada dedim mümkünatı yok :)
2-3 dakika kadar daha ısrar edince, ben sizi tanımıyorum dedim.
Adam gülümseyerek elimdeki buzlu kahvenin üzerindeki ismimi gösterdi...
Allah senin canını almaya emiiiiii
Japonya'da bu tür şeylerle karşılaşmazsınız.
Bir japon erkeği bir kadına değil laf atmak, kafasını kaldırıp da bakmaz bile kadın rahatsız olmasın diye!..
Ama türkiye'de milletçe özgüvenliyiz :)
Bunca sene japonya'da yaşadım bir kez bile başıma böyle birşey gelmemişti..

4 Nisan 2017 Salı

Japon hastane ve kliniklerin saat tablosu.

Biz yabancılar japonya'da en çok hastane sisteminde zorlanırız.
Hastanenin kanjisi nedir anlamazsak önünden bin kere de geçsek anlamayız:)
Öyle koca koca hastaneleri göremezsiniz. İstanbul'daki gibi çapa, cerrah paşa gibi blog blog hastaneler yok. Üniversite hastaneleri var tabiki ama şehir merkezinde değil de merkeze en az 40 dakika mesafede uzak bir yerleşim yerine yapmışlar.
İstanbul'un gözünü seveyim :) tüm merkezde muhakkak bir tane devlet veya üniversite hastanesi bulunuyor. Osaka'da​ ki üniversite hastanesi bizim evden 1 saat uzak mesafede.
Osaka üniversite hastanesi, trenden in 20 dakika da yürü anca varıyorsun.
Japonya'da üniversite hastaneleri pazar hariç her gün, her saat açık.
Randevu almak için telefon ederseniz daha iyi olur.
Randevusuzda oluyor ama telefonda bölümün olup olmadığını sorup gitmek daha iyi.
Sadece bir kere oğlan için gitmiştim. Tabiki de telefondan bilgi alıp gittim.
Diş teli taktırmak için. Ama şok geçirerek geri döndüm :) 24 milyar tuttuğunu öğrendim.
Japonya'da diş teli taktırmak bir lükstür. Her baba yiğit taktıramıyor maalesef.
O yüzden japonların dişleri yamuk yumuktur..


Duvardaki bu tabela bir kliniğe ait. Üzerinde mavili olan yer kliniğin adı, tabloyla çizilmiş yerde haftanın hangi gününde saat kaçtan kaça açık ve öğle molasını yazıyor.
Tablonun altında ise ameliyat günü ve saatini yazıyor. Onun altında iletişim bilgileri var.
Biz tabloyla çizilmiş bölümünü öğrenelim.
Soldan sağa doğru bakarsak saat dilimi yazılmış.
Sabah 9:00, öğlen 12:00 arası çalışıyor. 12:00 den akşam 18:00 e kadar öğle molası.
Akşam 18:00 den, 19:00'a kadar tekrar muayene başladığını gösteriyor.
Japonya'da özel klinikler öğle molasını uzun yapar. Bazı klinikler 12~15 arası oluyor bazısı 12~17 arası yapıyor. Bu kliniğe ve doktoruna bağlı bir sistem. Belli başlı bir sistem yok..

Sol tarafa doğru geniş yere bakalım şimdi de :)
O ve X olarak iki karakter var. Üstlerinde 月 火 水 木 金 土 日 karakterleri yazılı.
Bunlar pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, pazar demek oluyor.
Altında ilk sırada O işareti varsa sabah 9~12 arası hangi gün altındaysa o gün o saatte muayene var demektir. X işareti varsa o gün o saat arasında tatil veya öğle molasındadır.
İkinci sırada varsa bu O veya X işareti akşam 6~8 arası açık veya kapalı anlamına geliyor.

Bu klinikte her hafta "Sui-水" yani çarşambaları tatil günüymüş o yüzden X işaretli.
Malum "Nichi-日" pazar günü ve resmi tatillerde tatil olduğu için sabah ve akşam X işaretli.
Her kliniğin tabela şekli ve yazısı farklı olabiliyor.
Bazı tabelalarda O yerine ∆ işareti X yerine -- işareti olabiliyor.
Bire bir bunun gibi olmayabilir. Ama neyin ne olduğunu anladık değil mı?:)
Kliniklere randevusuz gidebilirsiniz. Normal semt hastanelerine de.
Japonya'da randevulu sistem yok.Doktora git, bütün işlerin en fazla 30-40 dakika içinde biter.
Ama size tavsiyem kliniğin verdiği hasta kartını kaybetmeyin.
Gitmeden önce bir arayıp dolu olup olmadığını, açık mı yoksa şuan molada mı öğrenin.
Bir de hasta kartınızın arkasında muhakkak bu tabelanın aynısı vardır :)
Olduğunuz gün, saat açık olup olmadığını aramadan da öğrenebilirsiniz :)
Eğer yoksa telle sorun gitsin :) Geçmiş olsun..

28 Mart 2017 Salı

Japon aracı şirketler..

Önceki iş bulma yazılarımda hep bahsettiğim gibi japonya'da iş bulmak değil, iyi bir iş bulmak çok zordur.. İyi bir iş bulmak da gerçekten şans meselesidir.
Japonya'ya yeni gelmiş biri için iş bulmak zor mesele evet.
Japonya'da da aynı türkiye gibi her yerde dayın olması lazım.
Dayın yoksa, sizi parmağınızda oynatacak kişiler ve şirketler zaten sizi buluyor.
Bu şirketler sizin adınıza fabrikalara kefil olup, eti senin kemiği benim diyip iliğinizi kemiriyor.
Zaten fabrikalar, oteller, restaurantlar, şirketler sizin maaşınızdan irili ufaklı kesintiler yapıyor.
Maaş vergisi
Sağlık sigortası
Emeklilik sigortası
Çalıştığınız yer bunların hepsini size vaad ettikleri maaştan kesiyorlar.
Bir de aracı şirket "Haken kaisha-派遣会社" aracılığıyla bu işe girdiyseniz vay halinize!
Üstte saydıklarımın dışında birde kalan maaşınızın 4/1'ni bu aracı şirket alıyor.
Yani maaş sizin elinize geçene kadar elekten eleye eleye size ne kaldıysa o.


Tahminen örnekler vereyim size.
Örneğin: size 200 bin yen maaş alacağınız söylendi.
İçinden; 7 sağlık sigortası, 10 emeklilik sigortası, 8 maaş vergisi, 45 aracı şirket kesintisi bana ne mı kaldı diyorsunuz? Size kalan 130 bin yen..
Eşim restauranttan çıktığında 10 gün iş bulamamıştı.
Bir tanıdık aracılığıyla bu haken kaisha dedikleri aracı şirkete gitti.
Şirket eşimi Toyota fabrikasında hemen bir iş ayarladı.
Başvurudan 3 gün sonra iş başı yapmasına şaşırmış, bir okadarda sevinmiştik.
Çünkü yabancı olarak bir japon şirketinde çalışmak zordur.
Kolay kolay yabancıyla çalışmak istemezler.
Çünkü kendi dili, kendi sistemini bilen insanın verimli olacağına inanıyorlar.
Eşim iş başı yaptı. İlk ay maaş alamadı.
Nedeni de japonya'da fabrikalar ilk maaşını rehin alıyor. Ne kadar saçma bir durum değilmi?
Akılları sıra o içerideki bir maaş her hangi bir hırsızlık veya zarar karşısında kesinti yapabilecekleri bir garanti demek!
Ev'de idare edecek kadar para var. İlk maaşı dört gözle beklerken pat diye bir haberle maaş alamayacağını öğrendik. Ben şok nasıl bir ay daha idare edicem diye kara kara düşündüm.
Neysem öyle böyle bir ay daha geçti. Bu arada eşim vardiyalı çalışıyordu.
Bir hafta gececi, bir hafta gündüzcüydü. Tahminen 250 bin yen maaş bekliyorduk:)
Fabrikanın verdiği sözleşmede saatlik yevmiye ile çalışacak yazıyordu.
Saati gündüz ve hafta içi 1250 yen, gece ve kırmızı günler 1500 yen görünüyordu.
Resmi çalışma günleri ay'da 26 gün yazıyordu. Artı mesailer..
Şöyle oturup hesapladıkta aylık en az 250 bin yen maaş bekler olduk:))
Dedik yarısını yeriz, yarısını da kenara atarız heheheh
İkinci ay geldi çattı. Eşim ayın 21'nde maaşını çekti geldi surati bir karış. Noldu diye sordum.
Bankaya 145 bin yen yattığını söyledi. Nasıl yani? Bir ay boyunca geceli gündüzlü çalış didin sadece 145 bin yen eline geçsin?
Araştırıp soruşturduktan sonra yukarıda saydıklarım tek tek tek maaşımızdan kesilmiş. Resmen 26 gün çalış, 14 günlük maaş geçsin eline..
Burada size tavsiyem japonya'ya bir şekilde geldiniz diyelim. Ne yapıp Edip iş bulamadınız.
Size haken kaisha tavsiye edildi aman! Sakın bulaşmayın..
Bir ay boyunca çalışıp didinip, ayın yarısını bırakıp gelmeyin derim..

23 Mart 2017 Perşembe

Japonya'da adres değişikliği posta sorunu ve çözümü

Adres değişikliği yaptığımızda en az 3 ay posta sorunu yaşarız.
Faturaları taşınmaya bir hafta kala tek tek elektrik dairesini, doğal gazı, su'yu, internet, telefon vs. bunları arayıp şuan oturduğumuz adresden, şu adrese taşınacağımızı belirtir, bir daha ki ay'dan itibaren faturalarımız yeni taşındığımız adrese gönderilir.
Bunlarda bir sorun yaşama olasılığımız %0 dır..
Ama gel gelelim normal bir resmi evrak olsun, özel postamız olsun, önceden başvurmuş olduğumuz formlar ve abonelik bildirimleri olsun hala önceki adresi tanıyor.
Dört kere ev değiştirmiş biri olarak, yeni adresime posta gelmesinin bir 6 ay sürmesi beni deli ediyordu :) Ama zamanla japonya'da bunun da çaresiz birşey olmadığını öğrenmiş bulundum:) geçte olsa bulmuşum işte öncekileri sorgulamayalım şimdi:)


Evet evi bulduk, taşınmaya yakın faturaları yeni eve göre yönlendirme yaptık, taşındık yerleştikte sıra geldi asıl posta yönlendirmeye..
Eski adresimize bağlı büyük merkez postaneye gidiyoruz.
Diyoruz ki ben şu şu şu adresten, şu adrese taşındım.
Bana gelecek her hangi bir evrak veya kişisel postamı bu yeni adrese yönlendirmek istiyorum diyeceksiniz. Size bir form verecekler onu dolduracaksınız..
Bu formu doldurduğunuz için size gelen tüm evrak ve postalar otomatikmen merkez postaneden bu başvuru gözükecektir.
Yani eski postacınız size gelen postaları sepetine atıp, koluna takıp çıkamaz.
Üzerine damga vurulu halde yeni postane merkezinize gönderilecek.
Aynı postane merkezine bağlı bir yere taşınmışsanız direk yeni adresinize postalanacaktır.
Veya gelip kendim alırım da diyebilirsiniz. Siz alana kadar bekler sizi postanede.
Taşındım diye haberiniz olmadan ne bir ihtarname, nede sizi zora sokacak resmi evrak.
Haberim yoktu, adres değişikliği yaptım eski adresime gitmiş gibi bir mazeretiniz olmayacak.

Ben bunu öğrenmeden önce hâlâ içimde bir acı kalan bir ders almıştım:)
Kızım 7 yaşındayken "Yabancı modellik ajansı"nda çekim resimleri tamda yeni taşındığımız döneme gelmişti. İlk modelliğiydi ne kadar gidip gelip eski kapıcımıza sorsam da haberim yok cevabı almak çok üzücü gelmişti bana:(
Çünkü peşimizden hemen başka biri girmiş onunda kapısına tıklayamadım:(

Türkiye'de de bu sistem varmı acaba?
Hiç duymadım çevremde, gerçi hiç soruşturmadım da :)
Varsa gerçekten hayat kurtaran bir sistem bu kesinlikle yapmanızı tavsiye ederim:)
Size bir de Japonya'da posta kutuları yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Çok güzel bir sistemle yönetiliyor.

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz