30 Mart 2017 Perşembe

Japon evlerin önü neden pet şişe dolu?

Dünya tek ama ülkeler, diller, dinler, yüzler ve batıl inançlar farklı.
Her ülkenin kendine ait fikirleri, düşünceleri var.
Hani bir ata sözümüz var ya; çok yaşayan mı, çok gezen mi iyi bilir?
Ben şuna çok inanıyorum kesinlikle 'Çok gezen' iyi biliyor :))
Birde benim gibi meraklı melahatlar çok bilir ;p
İnceler, sorar, soruşturum :) Ne yapayım adamlar cins :p
Her an her yerde ilginç şeylerle karşılaşıyor insan bu ülkede :)
İlk geldiğim yıllarda da gözüm evlerinin, binaların önündeki 1,5 litrelik pet şişelere takılıyordu.
Ama öyle böyle değil! Genelde 30 yıldan yaşlı eski yapıların önlerinde var bu pet şişeler.
50~ yaşın üzerindeki yaşlı teyzeler, dedelerin evlerinin önünde bulabilirsiniz sadece.
Yeni nesil bir çiftin evinin önünde bulamazsınız. Yeni yapıların önlerinde de yok..
Çünkü bu inanış yeni nesille birlikte yok olmak üzere..


Japon inancına göre kapı, cam önüne su koymak, sokak kedilerini uzaklaştırıyormuş.
Kediler sudan korkup eve yaklaşamıyormuş.
Giriş katta oturanlar, kedilerin evin içine girmemesi için koyuyor.
Bilindiği gibi kediler sudan çok korkar. Eski insanlarda hala bu inanış var.
Her evin önünde en az 50 tane su dolu pet şişe görebilirsiniz.
Bazıları o kadar abartmış ki pet şişeden evin camı, kapısı görünmüyor:)
Ama kediler de evin etrafında cirit atıyor:) nasıl engelmiş anlam veremiyorum:p
Suları koyalı o kadar çok zaman olmuş ki, kahve rengine dönmüş artık şişeler:)
Bari arada bir değiştir be teyze :) resmen evrim geçirmeye başlamış pet şişelerin :)
Kedilerde çok takıyor ya :) Tınn..
Suyun yanına uzanmış yatanı mı dersin, üstünden birdiri bir oynayanı mı dersin geziyorlar:)

Yeni nesil japon gençler bunun aslında çok tehlikeli bir şey olduğuna inanıyor.
Çünkü su güneş ışınında ısınıyor, plastik pet şişe de güneş ışığı altında erime yapıp yangına sebebiyet olabileceğini düşünüyorlar.
Biliyorsunuz japonya'da yangın hiç bitmez! Sürekli yangın haberleri verilir televizyonlar da.
Gerçekten bu işi bir araştırıp soruştursunlar derim.. Gençler bence çok haklılar bu konuda.

Osaka Rikuro ojisan cheese cake dükkanı.

Osaka'nın No.1 kekçisi, en iyisi, osaka diyince ilk anılanlardan biri oldu.
1956 yılında kurulmuş bir şirket ama ünü 10 yıla yakın bir anda yayıldı.
İlk merkez dükkanı Namba'da açılmış. İlk açıldığı günleri hatırlıyorum da değil dakikalar, abartmıyorum bir saati geçkin beklerdik.
Kuruluş tarihi eski olmasına rağmen ilk merkez şubesi açılması ilginç doğrusu.
Önceden nerede satılıyormuş merak ediyorum gerçektende:)
Yok böyle bir lezzet! Yok böyle bir tad!
Adamlar nasıl bir buluş bulduda şuan osakanın 1 numarası oldu..

Japonya'da isim yapmak, beğeni almak çok zordur.
Japonlar kolay kolay herşeyi beğenmeyen bir millettir..
Yeni açtığınız bir dükkana 6 ay ömür biçerler. Eğer ki o 6 ay içinde batmadıysanız köşeyi dönmeye hazır olun:)) battıysanız en az 20 yıllık birikiminizin üzerine sürahilerce su için:)
Bir japon beğenmiyorsa milyonlarda beğenmiyor demektir.
Bu kekin bulucusunu ayakta alkışlarım..
Turist çinli ve Koreliler ilk girişinden, dönüş saatine kadar defalarca satın alırlar.
Hatta 5-6 paket alıp ülkelerine götürürler.
Yeni yeni Çin'de de şubeleri açıldığını görüyorum..
Shangai de şubesi varmış. Orada yaşayanlar gidip denesin derim;p


Dükkanın adı "Rikuro ojisan cheese cake-りくろーおじさんチーズケーキ" Rikuro amca peynirli kekçisi. Kekleri gözünüzün önünde yapıp, fırına atıp, dumanı üzerinde sıcak paketleyeyip satıyorlar.
O yüzden adına "Yakitate cheesecake-焼きたてチーズケーキ" sıcak peynirli kek derler.
Müşterilerin %99'u sırf sıcak sıcak olsun diye dakikalarca sırada bekliyor.
Dükkanın önünde iki farklı kuyruk oluşturuluyor.
Birisi sıcak kek kuyruğu, diğeri de en fazla 30 dakika önce pişirilmiş soğumuş kek kuyruğu.
Zamanı olmayan kişiler​, soğuk kek kuyruğunda beklemeden alıp çıkıyor.
İşi olmayan, hemen yemek isteyen sıcak sıcak alıp hem yürüyor hemde yiyor.

Bu kekin tadı bildiğiniz ekşi peynirli keklere benzemiyor.
Çok hafif, peynir tadını hiç almıyorsunuz ve o kadar yumuşak ki tıpkı şifon kek gibi parmağını bastır içine gömülüyor. Elini çek kendi kendine geri kabarıyor :)
Aşağı yukarı 12 sene evvel açılmıştı bizim semt'e. O zamanlar malûm japoncam kıt:)
İş güç yok. Çıkardım çarşıya, çarşının hemen başında dükkan.
O zamanlar kek 500 yen'di. Türkiye'de 5 TL gibi düşünün. 5 TL ye kocaman bir kek alıyorsun.
Çarşının başında alırdım, çarşının diğer ucuna kadar tahminen (3 kilo metre) yol hem yiyordum hemde sağa, sola mağazalara baka baka geziniyordum.

Zamanla japoncayı ve kanjileri öğrendikçe yediğim, içtiğim ürünleri soruşturur, araştırır olmuştum. Bir gün yine bu keki alırken bir de bunu öğreneyim dedim.
Ne öğreneyim :) jelatin varmış içinde. Zamanla altındaki kuru üzümleride alkolle marin ettiklerini de öğrendim. Bu sadece benim tercihim olduğu için kendime yasakladım:)
Ama sakınmayanlara tavsiye E-D-E-R-İ-M :) inanın yiyemediğime üzülüyorum yalan yok!
Böyle bir tadı bin yıl uğraşsam tutturamam. Tuttursam bolca yapıp yerdim :))
Benim gibi sakınmayanlara önerim, osakaya gelmişken bir deneyin derim :)

28 Mart 2017 Salı

Japon aracı şirketler..

Önceki iş bulma yazılarımda hep bahsettiğim gibi japonya'da iş bulmak değil, iyi bir iş bulmak çok zordur.. İyi bir iş bulmak da gerçekten şans meselesidir.
Japonya'ya yeni gelmiş biri için iş bulmak zor mesele evet.
Japonya'da da aynı türkiye gibi her yerde dayın olması lazım.
Dayın yoksa, sizi parmağınızda oynatacak kişiler ve şirketler zaten sizi buluyor.
Bu şirketler sizin adınıza fabrikalara kefil olup, eti senin kemiği benim diyip iliğinizi kemiriyor.
Zaten fabrikalar, oteller, restaurantlar, şirketler sizin maaşınızdan irili ufaklı kesintiler yapıyor.
Maaş vergisi
Sağlık sigortası
Emeklilik sigortası
Çalıştığınız yer bunların hepsini size vaad ettikleri maaştan kesiyorlar.
Bir de aracı şirket "Haken kaisha-派遣会社" aracılığıyla bu işe girdiyseniz vay halinize!
Üstte saydıklarımın dışında birde kalan maaşınızın 4/1'ni bu aracı şirket alıyor.
Yani maaş sizin elinize geçene kadar elekten eleye eleye size ne kaldıysa o.


Tahminen örnekler vereyim size.
Örneğin: size 200 bin yen maaş alacağınız söylendi.
İçinden; 7 sağlık sigortası, 10 emeklilik sigortası, 8 maaş vergisi, 45 aracı şirket kesintisi bana ne mı kaldı diyorsunuz? Size kalan 130 bin yen..
Eşim restauranttan çıktığında 10 gün iş bulamamıştı.
Bir tanıdık aracılığıyla bu haken kaisha dedikleri aracı şirkete gitti.
Şirket eşimi Toyota fabrikasında hemen bir iş ayarladı.
Başvurudan 3 gün sonra iş başı yapmasına şaşırmış, bir okadarda sevinmiştik.
Çünkü yabancı olarak bir japon şirketinde çalışmak zordur.
Kolay kolay yabancıyla çalışmak istemezler.
Çünkü kendi dili, kendi sistemini bilen insanın verimli olacağına inanıyorlar.
Eşim iş başı yaptı. İlk ay maaş alamadı.
Nedeni de japonya'da fabrikalar ilk maaşını rehin alıyor. Ne kadar saçma bir durum değilmi?
Akılları sıra o içerideki bir maaş her hangi bir hırsızlık veya zarar karşısında kesinti yapabilecekleri bir garanti demek!
Ev'de idare edecek kadar para var. İlk maaşı dört gözle beklerken pat diye bir haberle maaş alamayacağını öğrendik. Ben şok nasıl bir ay daha idare edicem diye kara kara düşündüm.
Neysem öyle böyle bir ay daha geçti. Bu arada eşim vardiyalı çalışıyordu.
Bir hafta gececi, bir hafta gündüzcüydü. Tahminen 250 bin yen maaş bekliyorduk:)
Fabrikanın verdiği sözleşmede saatlik yevmiye ile çalışacak yazıyordu.
Saati gündüz ve hafta içi 1250 yen, gece ve kırmızı günler 1500 yen görünüyordu.
Resmi çalışma günleri ay'da 26 gün yazıyordu. Artı mesailer..
Şöyle oturup hesapladıkta aylık en az 250 bin yen maaş bekler olduk:))
Dedik yarısını yeriz, yarısını da kenara atarız heheheh
İkinci ay geldi çattı. Eşim ayın 21'nde maaşını çekti geldi surati bir karış. Noldu diye sordum.
Bankaya 145 bin yen yattığını söyledi. Nasıl yani? Bir ay boyunca geceli gündüzlü çalış didin sadece 145 bin yen eline geçsin?
Araştırıp soruşturduktan sonra yukarıda saydıklarım tek tek tek maaşımızdan kesilmiş. Resmen 26 gün çalış, 14 günlük maaş geçsin eline..
Burada size tavsiyem japonya'ya bir şekilde geldiniz diyelim. Ne yapıp Edip iş bulamadınız.
Size haken kaisha tavsiye edildi aman! Sakın bulaşmayın..
Bir ay boyunca çalışıp didinip, ayın yarısını bırakıp gelmeyin derim..

27 Mart 2017 Pazartesi

Japonya'ya girişte geri gönderilme korkusu.

Not: yazıma başlamadan önce, bu yazı sadece ve sadece japonya'ya seyahat, iş ve evlilik amaçlı gelip geri gönderilenler için yazılmıştır.
Japonya'ya turistmiş gibi giripde, kaçak kalırım, çalışırım diye düşünenler, bunun imkanının olmadığını unutmayın. Japon devleti kati olarak kaçakçılığa karşıdır.
Aksi taktirde işin ucunda hapis cezası ve sınır dışı edilip ömür boyu japonya'ya ve bağlantılı olarak diğer bir çok ülkeye girişinizde sicilinize işleyecektir..
Resmi işlemleriniz, devlet onaylı vizeniz olmadığı sürece çalışma izniniz kesinlikle yoktur..
Sen hele bir gel, bir şekilde hallederiz, ama bana şu kadar para ödemek zorundasın diyenlere kesinlikle itibar etmeyin, çünkü sizden para koparmak için getirtip, sizinle işi bittiğinde kaybolacaktır! Lütfen yazımı yalnış anlayıp kendinizi ve paranızı riske atmayın..

Son bir kaç aydır Facebook'tan, Twitter'dan, instagram özelinden, (hepsi @osakaninmuhtari) blog sayfamın iletişim sayfasından sürekli sürekli aynı sorular gelmeye başladı.
Bende asla bir mesajı, yardımı geri çeviremiyorum tek tek anlatıyorum.
Ama artık cidden baş edemediğim bir hal aldı bu durum..
Bende bu konu hakkında bir yazı paylaşmak istedim.
Umarım bundan sonra bu yazımı okuyup, aradığınız cevapları bulursunuz :)


Soru: Yakında japonya'ya gelicem ama geri gönderilme olasılığım varmış doğrumu?
Cevap: Evet. Söylentiler doğru. Herkesi içeri almıyor gümrük polisleri.
Herkes derken?
Herkes derken örneğin: Erkekler bu olasılığın %80'ni kapsıyor. Erkeklerin girişi çok zor.
Tüm erkekler mi?
Tüm erkekler değil tabiki:) geliş nedenine, yaş aralığına, mevki farklılığına bağlı.
Adamın elinde bir çek çek valiz, dil yok diş yok, ürkek bakışlarla çevresine bakınarak sallana sallana geliyor.
Uçaktan inmenizden, gümrük kontrol polisin onayını alıp, kapıdan çıkana kadar yüzlerce gözler sizi takip ettiğini biliyormusunuz?
Sizin herhangi bir tuhaf veya kuşkulu hareketiniz ta uçaktan inişinizden itibaren japonya'ya gelme nedeniniz, uzmanlaşmış polisler tarafından anlaşılıyor.
Adamlar bu işte o kadar uzmanlaşmış ki, turist olarak gelip gelmediğinizi anlıyor.
Uçakta, uçaktan inişte, kısa hatlı metroyla gelişte, gümrük kuyruğunda kimse gelipte hop! sen giremezsin yürü geri dönüyorsun diyen olmaz, boşu boşuna kalp atışını hızlandırmayın:)
Bu arada uçakta verilen formu doldurdunuz değilmi? Bu çok önemli bir kısım!
Onu gümrük polisine vermeniz gerektiği için sallamaya gelmez.
Önlü, arkalı eksiksiz doldurun muhakkak.
Doldurmadıysanız hemen Japonya'ya giriş gümrük formu tıklayıp bakınız.

Yanınızda bulundurmamız gerekenler..
Japonya'ya gelme sebebiniz ne olursa olsun ilk girişiniz turist vizesi ile olacaktır.
Japonya ile Türkiye arasında vizesiz giriş anlaşması var.
3 ay (90 gün) vize vuruluyor gümrük kapısında.
Japonya'ya 4 nedenle gelmeniz şart!..
1. Gezi amaçlı (turist vizesi)
2. Çalışma (çalışmak ve sorunsuz yaşamak  için iş teklifi almış olmalısınız. Yoksa yasal işlem görürsünüz.)
3. Okul ( okumak için gelenler giriş yaptıktan sonra okul sizin adınıza vize alacak.)
3. Evlilik (sevgiliniz veya eşiniz sizi ülkeye getirttikten sonra sizin adınıza vize alacak.)
İş teklifi almışsanız patron olacak kişiden, okumak için geldiyseniz okul yönetiminden, evlilik için geldiyseniz eşiniz olacak kişiden vize işlemleri için gerekli evrakları muhakkak isteyin.

Eşim aşçı olarak iş teklifiyle giriş yapmıştı. 17 yıl önce 10 yıllık iş deneyimi ve 10 yıldır çalıştığına dair referansları getirme mecburiyeti olduğu için hepsini tek tek dolaşıp almıştı.
Ve bu işte profesyonel olduğuna dair en az 10 yıldır çalıştığı yerlerin resimli kanıtı istenmişti.
Tabiki de her mesleğin bir sistemi, kuralı vardır. O yüzden gerekenleri muhakkak iyi anlayın.
Patron ve iş hazır, referans ve resimler de hazır, henüz turist olarak giriş yaptığınız için gidiş-dönüş uçak biletiniz hazır, japonya'da kalacak yerinizin açık adresi, teli, otel ise rezervasyon çıktısı, uçakta doldurduğunuz form, boyunda fotoğraf makinesi, sırtta bir gezi çantası bulabilirseniz kesinlikle bir japonya rehber kitapçığınız olsun.
Otel değilde birinin yanına geldiyseniz kesinlikle telefon numarası ve adresini alın.
Size arattıracaklardır büyük ihtimalle. Veya adresi doğrulamanız için haritaya baktıracaklar.
Bu saydıklarımı ciddiye alırsanız geri gönderilme olasılığınız %80'den, %40'a düşecektir:)

Dikkat etmeniz gereken hareketler.
Yukarıda saydıklarımı yaptınız var sayarsak şimdi de geldi sıra hareketlerimize.
Yapmanız gereken en önemli şey, heyecan yapmayın.
Sivil polisler yolcu gibi davranarak belirli ülkelerden gelen genç erkekleri takip altına alıyor.
Sizi heyecanlı, tedirgin görüyorsa gözleri direk üzerinize çekmiştir.
Tamam az da olsa heyecan ve korku olabilir. Bende ilk girdiğimde yaşadım bu korkuyu:)
Çok rahat davranın. Yüzünüzde muhakkak merak ve tebessüm olsun.
Kendinden emin, geliş nedeniniz tabiki de 3-5 gün gezip dolaşıp mutlu mesut geri dönücem edası takının:) Size bakınan insanlara hafif eğilerek tebessümle selam vermeyi unutmayın.

En önemli kısıma geldik.
Japonya seyahatiniz kesinleşmesine yakın muhakkak kendinizi kurtaracak kadar japonca kelimeler öğrenmeye çalışın. İngilizceniz varsa tabiki zorlanmayacaksınız.
O size bir artı kazandıracak ama bildiğiniz o 3-5 kelime sizi japonyayı ne kadar sevdiğinizi ve japonya'ya olan ilginizi kanıtlayacak. Yapabildiğiniz kadar not alıp yanınızda bulundurun. Sıkıştığınızda kendinizi anlatacak kadar kelime olsun yeter.

Bu kadar şey yaptınız ama geri gönderildiniz.
Bu kişiden kişiye değişiyor maalesef. Örneğin doğduğunuz şehire göre değişebilir.
Japonya'ya ordulular birazcık banlı. Sebebi bu yazıda yazdım tıkla
Önceden gelip ban yemiş olabilirsiniz veya herhangi bir polisiye sorunu sicilinizde göründüğünden de olabilir.

Bayanlarda giriş sorunu olmuyor.
Bir bayan, kaçak olarak yaşamayı göze alamayacağını onlarda çok iyi bilirler:)
O yüzden bu yazım bayanlarda heyecan yaratmasın:)
Ama yinede dediklerimi dikkate sizde almanızda fayda var derim :)

23 Mart 2017 Perşembe

Japonya'da adres değişikliği posta sorunu ve çözümü

Adres değişikliği yaptığımızda en az 3 ay posta sorunu yaşarız.
Faturaları taşınmaya bir hafta kala tek tek elektrik dairesini, doğal gazı, su'yu, internet, telefon vs. bunları arayıp şuan oturduğumuz adresden, şu adrese taşınacağımızı belirtir, bir daha ki ay'dan itibaren faturalarımız yeni taşındığımız adrese gönderilir.
Bunlarda bir sorun yaşama olasılığımız %0 dır..
Ama gel gelelim normal bir resmi evrak olsun, özel postamız olsun, önceden başvurmuş olduğumuz formlar ve abonelik bildirimleri olsun hala önceki adresi tanıyor.
Dört kere ev değiştirmiş biri olarak, yeni adresime posta gelmesinin bir 6 ay sürmesi beni deli ediyordu :) Ama zamanla japonya'da bunun da çaresiz birşey olmadığını öğrenmiş bulundum:) geçte olsa bulmuşum işte öncekileri sorgulamayalım şimdi:)


Evet evi bulduk, taşınmaya yakın faturaları yeni eve göre yönlendirme yaptık, taşındık yerleştikte sıra geldi asıl posta yönlendirmeye..
Eski adresimize bağlı büyük merkez postaneye gidiyoruz.
Diyoruz ki ben şu şu şu adresten, şu adrese taşındım.
Bana gelecek her hangi bir evrak veya kişisel postamı bu yeni adrese yönlendirmek istiyorum diyeceksiniz. Size bir form verecekler onu dolduracaksınız..
Bu formu doldurduğunuz için size gelen tüm evrak ve postalar otomatikmen merkez postaneden bu başvuru gözükecektir.
Yani eski postacınız size gelen postaları sepetine atıp, koluna takıp çıkamaz.
Üzerine damga vurulu halde yeni postane merkezinize gönderilecek.
Aynı postane merkezine bağlı bir yere taşınmışsanız direk yeni adresinize postalanacaktır.
Veya gelip kendim alırım da diyebilirsiniz. Siz alana kadar bekler sizi postanede.
Taşındım diye haberiniz olmadan ne bir ihtarname, nede sizi zora sokacak resmi evrak.
Haberim yoktu, adres değişikliği yaptım eski adresime gitmiş gibi bir mazeretiniz olmayacak.

Ben bunu öğrenmeden önce hâlâ içimde bir acı kalan bir ders almıştım:)
Kızım 7 yaşındayken "Yabancı modellik ajansı"nda çekim resimleri tamda yeni taşındığımız döneme gelmişti. İlk modelliğiydi ne kadar gidip gelip eski kapıcımıza sorsam da haberim yok cevabı almak çok üzücü gelmişti bana:(
Çünkü peşimizden hemen başka biri girmiş onunda kapısına tıklayamadım:(

Türkiye'de de bu sistem varmı acaba?
Hiç duymadım çevremde, gerçi hiç soruşturmadım da :)
Varsa gerçekten hayat kurtaran bir sistem bu kesinlikle yapmanızı tavsiye ederim:)
Size bir de Japonya'da posta kutuları yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Çok güzel bir sistemle yönetiliyor.

22 Mart 2017 Çarşamba

Japonların beden dili (sayı sayma) şekli.

Her ülkenin kendi vücut dili vardır. Genelde bu vücut dili bölgeye göre ayrılmış.
Avrupa ülkelerine baktığımızda beden dilleri aynı, asya ülkeleri de birbirine çok benziyor.
Bu yazımız da japonların parmaklarıyla nasıl sayı saymaya başladıklarını tanıtmak istedim.
Bizde sayı saymaya başlamadan önce elimizi tam açıyoruz.
Dıştan içe doğru baş parmağımızı avuç içine doğru kapatarak 1, sırasıyla işaret parmağı 2, orta parmak 3, yüzük parmak 4 ve serçe parmağı 5, kapatıp yumruk şekli verene kadar sayıyoruz.


Japonlar'da bu tam tersi. Ellerini yumruk haline alıyorlar..
Sonra sırasıyla baş parmağı dışarı çıkararak 1, işaret parmak 2, orta parmak 3 diye sayılır.
Sonra baş parmakmak geri kapanıp, yüzük parmak 4 en son işaret parmağı tekrar açarak 5 yapıp saymayı bitiyoruz.
Sonra sağ elimizi açıp, sol işaret parmağımızı sağ elinizin ortasına yatırarak 6 işareti yapılır.
Aynı makyaj videolarında ürünleri göstermek için elini açıp ürünü avucunda gösterir gibi:)
Sol işaret parmak 6,
İşaret-orta parmak 7
İşaret-orta-yüzük parmak 8
İşaret-orta-yüzük-serçe parmak 9' kadar sayılır.
Bir önceki yazımız Japonların beden dili (ben) işareti nasıldır. Okumanızı tavsiye ederim :)

Japonların beden dili (Ben) hareketi.

Yine ben ilk japonya'ya geldiğimde ile başlayacam söze ama napayım öyle olacak yine:)
Japonya'ya ilk geldiğim dönemlerde malum japoncam sıfır seviyesindeydi.
Hiç bir kelimelerini anlamıyordum ama beden dilleri beni benden alıyordu:)
Gerçektende türklerden çok farklı bir beden dilleri var adamların.
Hani beden dilinden anlıyorum desem yok ondanda bir gram anlamıyordum:)
Adamların ben işareti, onay işareti, doydum işareti, leziz olmuş işareti vs. çok farklı!
Ama nedense çok ilgimi çekiyordu. Her hareketi inceleyip, soruştururdum.
Öğrendim zamanla. Japonca'dan daha hızlı öğrendim desem daha doğru olur.
Japoncayı öğrenmek, konuşmak zordur.
Helede okuyup yazmak, ama beden diliyle de çok rahat anlaşabiliyormuş bunu daha iyi öğrenmiş oldum :) Sizlere "Japonların beden dili" yazısını seri olarak yazmayı düşünüyorum.
Her konuda bir hareketi anlatmaya çalışacağım.


Bugünkü konumuz "Ben" olacak. Kendinizi anlatırken, birşeyin size ait olduğunu tarif etmek için parmağımızı nasıl kullanıcaz bunu öğrenicez.
Japonca ben "Watashi-私" dır.
Bu sizin veya bu sizemi ait diye sorulduğunda; Biraz şaşkın bir yüz ifadesi, gözler hafif büyük, sağ işaret parmağınız burnunuzun ucunda olacak şekilde tutarak soru soruyormuş gibi bir ifade ile bakacaksınız.
Yüz şekliniz duruma göre değiştirebilirsiniz. Şaşkınlığı yukarıda anlattım.
Bir de kızgın halde iken hafif gözler küçük, biraz kızgın ifadesi takarak yine parmak burun üzerine konulur. Sevinç ifadesinde gözler biraz büyük ve pırıl pırıl parlak, hafif bir tebessümle aynı parmak, aynı burun yerinde olacak :)
Evetttt bir japonla tanıştık veye karşılaştık elini zırt pırt burnunun üzerine koyuyorsa ne demek istediğini anlamış bulunmaktayız:))
Diğer yazımız japonların beden dili (sayı sayma) okumanızı tavsiye ederim:)

21 Mart 2017 Salı

Japonya'da trenler ne kadar temiz?

Bugün japon haber televizyonunu izlerken bir habere denk geldim.
Japonya'da % de kaç kişi ayakta durma "Kayışı" nı kullanıyormu diye anket yapmışlar.
Tokyo'da 50 kadın ve erkeğe sormuşlar.
Tren içinde, ayakta durabilmek için konulan kayışı kullanıyormusunuz? diye sorulmuş.
Ankette çoğunluğu "Hayır kullanmıyorum" diye cevap vermiş..
Kullanmama sebebi sorulmuş. Ortak kullanım alanında günlük binlerce kişinin elini sürdüğü bir şeye elimi sürmem hiç hijyenik değil denilmiş.
Bir çoğu da gözlerimin önünde adam hapşırıyor, tıksırıyor elini ağzına tutuyor fakat elini silmeden ve temizlemeden direk o kayışı tutuyor demiş.
Japon metro şirketleri müdürlüğü bir açıklama yapmış.
Metrolar da kullanılan kayışlar, bakteri tutmama özellikte üretilmiştir denilmiş.
Mide bulandırıcı bir şey bu! Ortak kullanım alanlarında mikrop kapmak çok kolay.
Aslında türkiye'de de aynı sorun yokmu sizce de?
Otobüslerde, metrobüslerde, trenlerde kayış olsun, tutunma direği olsun ne kadar hijyenik?


Ben hiç hijyenik olduğunu düşünmüyorum.
En son bindiğim otobüste "Araçlarımızda günlük hijyenik temizlik yapılıyor" yazıyordu.
Dikkatimi çeken bir yazıydı, biraz içimi rahatlattı ama umarım doğrudur:))
Japonlar neden ter kokmaz yazım da japonların vücut temizliğinde ne kadar titiz olduklarından bahsetmiştim.
Yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Japonlar hastalanmaktan, mikrop kapmaktan çok korkan bir millettir.
Bütün devlet dairelerin, alışveriş merkezlerin, okulların, istasyonların, ofislerin, hastanelerin girişlerinde "Anti bakteriyel el temizleme jeli" bulunur.
Girerken, çıkarken muhakkak ellerine sıkarlar.
Hatta ve hatta çantalarında 100 ml gramlık küçük bir fısfıs şişesi bulunur :)

Ama işte her milletin iyisi kadar kötüsü de çıkabiliyor.
Titizlikten bihaber insanlar, milletin gözü önünde hapşırıyor, hıngırır bir mendil bile kullanmadan ortak kullanım aparatlarına elini çekinmeden sürüyor.
Kaç kere karşımda oturan genç erkeğin burnundaki sümüğü çıkarıp yediğine şahit oldum!
İzlediğim haberin tam videosu bu linkte bulunuyor.
Tık tık yapıp izleyin. Çok ilginç bir haberdi..
Kızlar kayışı tutmadan nasıl ayakta durabildiklerini tarif ediyor :))

17 Mart 2017 Cuma

ilk Türk misafirlerim..

Japonya'ya geleli bir seneyi geçmişti ama hiç bir türk bayanla karşılaşmamıştım..
Hep erkek vardı ama ben takılamıyordum onlara..
İçimde okadar bir özlem oluşmuştu ki bir türk bayanla sohbet etmek..
Ve bir senenin sonunda eşim bir gün eve geldi ve dediki bugün restaurant bir türk öğrenci kız geldi..
Osaka üniversitesinde öğrenciymiş..
Senden bahsettim tanışmayı çok istiyor seninle dedi..
Ben de istemezmiyim.
Hemen ara gelsin bize dedim..hazırlıklar yaptım.
İlkkez bir türk ve misafirim olacak...
Ogün heyecanla akşamı zor ettim..
Kız geldi tanıştık, çok terbiyeli,saygılı bir kızdı.
Çok sevdim..sohbetide güzeldi..
Yalnış hatırlamıyorsam onunda soy ismi seyhandı.
Böyle güzel bir tesadüf olamazdı..


Geç saatlere kadar oturdurduk..sohbet,muhabbet..
Oğlana da çok iyi geldi bu tatlı misafir..
İlkkez bir türk toplum içinde farklı duygular yaşadı..
Ve başka bir gün eşim yine geldi ve bugün restaurant a bir türk bayan geldi.
Gezmeye gelmiş sanırım japonya'ya..
Arkadaşı yokmuş hemen bize davet ettim dedi..
Bir japon arkadaşıyla geldi kız..
Çok tatlı bir sohbeti vardı..
Bu iki türk misafirlerim aralarında pek zaman yoktu aynı ay gibi bir şeydi, üst üste gelmeleri bana moral olmuştu..
Arkadaşımın adı İlgi ve hala görüşmekteyiz.
Oda japonya'ya yerleşmişti kısa bir süreliğine ve izmire dönmüştü sonra..
Sonra da muratla tanıştık.. Oda eşim gibi aşçı ve bizim gibi çorum luydu:))
Güzel bir tesadüf dü.. Önceleri osakada yaşıyordu..
Sonra çalıştığı yerde anlaşmazlıklar yaşayınca kobeye taşındı kendisi..
Yılda 1-2 defa biz kobeye ziyaretine gideriz...sağolsun oda bizi ziyarete gelir..

14 Mart 2017 Salı

Japon okullarında karne alma zamanı.

Bu aralar japonya'da tatlı bir telaş var. Annelerin çoğu kuaförlerde sıra beklemede:)
Kimonocu dükkanları tıklım tıklım dolu, nedeni?
Çünkü biricik çocukları okuldan mezun oluyor :) Mezuniyet törenine hazırlanıyorlar.
Bütün anneler kimono giyecek diye bir kural yok tabiki bu bir seçim meselesi.
Normal bir düğüne nişana giderken giydiği takım kıyafeti de olabilir önemli olan temiz, pak, şık ve özenli olmalı. Günlük klasik saç başla, günlük bir penye, etekle gelmez.
Babalarda çeker jillett gibi takımları, tıraşlıdır suratları:)
Ömür boyu albümlerinde saklayacakları hatıra resimler çekilecek çünkü:)
Çocuğunun arkadaşlarının ailelerine çok klasik bir aile de dedirtmeli hani:p

Bir çok "Japonya'da eğitim" yazılarımda japonya'da hangi okul kaç yıl olduğunu yazdım.
Dur bir daha yazıyorum nolur nolmaz gözden kaçırmış olabilirsiniz:)
Ana okul> hangi yaşta verdiğinize bağlı
İlkokul> 6 sene
Ortaokul> 3 sene
Lise> 3 sene
Üniversite> 2~4~6 bölümünüze bağlı.
Japonya'da zorunlu eğitim sadece 9 senedir. 6 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokuldur.
Lise zorunlu eğitime girmemektedir. Çocuğun veya ailenin tercihine bağlı.
Benim oğlan ortaokul son sınıfta lise için deli gibi çalışırken bir kaç arkadaşı çalışmadı.
Nedenini sonradan öğrendim ki hem çok şaşırdım hemde çok üzüldüm!
Çünkü sınıfında iki arkadaşı okula devam etmeyecekmiş.
Çalışma hayatına atılacağını öğrendim.
Tanımadığım için bu seçim kendisine mi yoksa ailesine mi ait çok merak etmişimdir? :( İleride pişman olmaz umarım..


Japonlar çok zeki ve çalışkan bir millet. Üniversiteye gitmeyen çok insanda tanıdım.
Nedenini sorduğumda çalışmanın daha mantıklı geldiğini anlattılar.
Doğrusu japonya'da bu fikire sahip insanlarında oluşu beni şaşırtır.
Neysem yazımızın asıl konusuna gelelim:)
Japonya'da okullar 3 dönemlidir.
Yazın> 1. Dönem tatilidir.
Kışın > 2. Dönem tatilidir.
Baharda> 3. ve son dönem sınıf atlama tatili yapılır.
Mart'ın başı ile ortaları gibi şehir ve okulların mezuniyet tören günü farklı günlerde yapılır. Türkiye'deki  gibi tüm  yurt aynı günde bitip, aynı günde başlamaya biliyor.
Yine yeni yıl kayıtları da bu dönemde başlıyor.
Yaşı dolmuş çocukların başvuru formları otomatik olarak belediyeden adrese gönderiliyor.
Formu doldurup gideceğiniz okula veriyorsunuz. Sizi görüşmelere tek tek çağırıyorlar.


Eğer japonya'ya taşınma söz konusu varsa ve okul çağında çocuğunuz varsa bu okul dönemlerine çok dikkat edin.
Türkiye ile Japonya eğitim sistemleri gibi dönemleride çok farklı ve zıt zamanlardadır.
Türkiye'de dönem sonu, japonyada dönem ortası olabiliyor ve hiç bir okul dönem ortası çocuk kabul etmiyor.
Sizden 3. Ayı beklemenizi istiyor.
İster istemez çocuk 3~5 ay evde kalabilir.
O nedenle bu dönemlere dikkat ederek çocuğu okuldan alıp japonya'ya getiriniz.
Boşuna aylarca evde kalmasın. Önce baba gelip, peşine siz ve çocuklarla gelmeniz daha mantıklıdır.
Çok yaşadım gördüm çevremde.
Ailesini dönem ortası getirip başvuru için mart'ı beklediler.

11 Mart 2017 Cumartesi

Fukushima depreminin yıldönümü..

Bugün günlerden acı.. Japonya'nın unutulmaz depreminin 6. Yıl dönümü..
11.03.2011 de büyük bir felaket yaşadı japonya.
Japonya'yı aslında depremler yıkmıyor! Depremden dolayı oluşan tsunamiler yıkıyor.
Ada ülkesi olduğu için her zaman denizle savaş içerisinde bir ülke.
Yılın 10 ayı denizden kaynaklanan irili ufaklı tsunamiler, yine denizden kaynaklanan tayfunlar japonların bütün hayat şartlarını zorluyor.
Yılda en az 1 ay tayfun tatili yapılıyor. Bir gün önce hayat günlük güneşlikken, bir gün sonra kabus gibi bir güne kalkabiliyorsunuz. Yarın tayfun var okullar tatil olabilir gibi duyumlar alınca bir o insana bakıyorsunuz bir havaya hadi canım diyorsunuz.
Cidden sürprizlerle dolu bir ülke bu japonya..

Bugün binlerce, yüz binlerce bilinen, kayıtlı can kayıpları oldu.
Ya bulunamayan canlar? Deniz kaç kasabayı bir saat içinde yuttu aldı!
Evlerinde veya iş yerlerinde öğle saat 14:46 sularında yakaladı..
İnsanlar öğle molası bitirmiş kendini işine konsantre etmiş harıl harıl çalışırken bir anda "Tsunami tehlikesi! dağlara doğru kaçın" uyarısı yapan belediyenin sesiyle irkiliyorlar.
Yine kullakları çınlatan tsunami siren sesi..
İnsanlar arabama binip kaçayım diyor ama zaman yetmiyor!
Dağ eteklerine daha yakın olanlar hayatlarını kurtarabiliyor.
Veya şehir merkezi dışına daha yakın olanlar. Deniz kenarına veya sahile yakın olanların %99 mâlesef göz açıp kapatma arası kendini dalgaların içinde buluyor:(


Evde onca yaşlı insan yaşıyorduki bu küçük kasaba şeritleritlerinde o insanlar değil kaçmayı kapıdan en fazla 10 metre bile uzaklaşabildiler.
Yeni doğum yapmış lohusa anne ve bebekler gitti..
Annesi veya kayın validesi kasabanın dışında olanlar tepelere çıkabildi çıkmasına ama gelini, torunu, çocukları sahile yakın olduğu için acaba onlarda buraya çıkabildi mi diye arayıp durdular. Sürekli dağlardaki insanlarla ropörtaj yapıyordu tv kanalları.
Hepsinin de gözü yaşlı konuşamıyorlardı.. Çünkü sunucu kiminle konuşmak istese kardeşimden haber alamıyorum, kızıma ulaşamıyorum, evden çıkamadılar diye ağlıyarak konuşmaya çalışıyorlardı.
Bu deprem, denizle karanın yer değiştirmesine sebeb olmuştu..
Denizdeki ne kadar gemi, sandal, feribot, balık varsa hepsi Karadaydı.
Kara'da ne kadar ev, araba, fabrikalar, sokak lambaları ve insan varsa hepside denizdeydi...
Hani biz Osaka'da, Nagoya'da, Tokyo'da hissetsekte, kabus gibiydi desekte onların yaşadıklarına tercüme olurmu bu kelime acaba?

Ben nerede nasıl yaşadım bu depremi?
Mart'ın 9 ile 13 arası Osaka'da bulunan "Hilton Otel" de 'Türk Haftası' kutlanıyordu.
Bende bu bir hafta orada görevliydim.
Otelin restoranında, İstanbul'daki Hilton otel'den gelmiş en iyi şef aşçıları yemek hazırladı.
Balo salonlarında Türkiye hakkında toplantılar, konuşmalar vardı, Hilton otel lobi duvarlarında türkiye resimleri ve hediyelikci dükkanları açıldı.
Bir hafta boyunca cumartesi, pazar dahil sabah 10 akşam 5 oradaydım.

Yine klasik bir gün gibi sabahtan işimin başına geçtim.
Öğle saati geldiğinde sırasıyla molaya çıkıyorduk. Ben saat 13:00 de çıktım molaya.
Türk olduğum için Hilton otelin restaurantında beleşe yeme hakkım vardı :p
Normal müşterilere öğle yemeği 4 bin yen'di (130 TL) ben gidip açık büfe den istediğim kadar yemeğimi alıp bir güzel karnımı doyurdum.
Oturduğum yerde çalıştığım için öyle ayaklarım şişti, bacaklarım koptu gibi şey yoktu.
10 dakika da oturup kalkayım bir oteli dolaşayım dedim (sanki babamın malı).
Dedim en üst kattan başlayayım, bindim asansöre.
En son kat 31 yazıyordu bende ona bastım:) Sessiz ama bir okadarda hızlı çıkıyordu ki asansör, sanki uçaktaymışım gibi kulaklarım çınladı.
Çıktım kat'a çok hoş ve içi birazda loş, tavandan aşağı uzanan insan gövdesi büyüklüğünde kristallerle süslenmiş cafe restaurant vardı.
İçeri girdim, dal hemen buyrun efendim size masanızı göstereyim diye üzerinize uçuşan garsonlar yok japonya'da.. Adamlar cool müşteri gelmiş gelmemiş tınn.
Zorla oturtayımda iki kuruş kazanalım demezler.
Ama şu var gözünün içine de bakarlar ha! Hani birşey mi ister? Birşey mi emreder gibisine.

Biraz camdan dışarı bakındım. Malum osakanın merkezindeyiz en alçak bina bu bina.
31. Kat ne ki! Etrafı 40-50 katlı binalarla çevrili. Bir 5 dakika kadar bakındım etrafa sonra kristallerin çok hoş bir tııın sesi gelmeye başladı.
Kafamı çevirdim baktım kristal taşları dans eder gibi bir birine sürtünerek sallanıyor.
Garsonlar mırıldanıyor ama ne dediklerini duyamıyordum.
Git gide kristallerin sesi daha bir netleşti. Zamanla sallanmaları bir sağa bir sola görülüyor.
Garsonlara baktım çok sakin! İçeride 3-5 masa müşteri var. İnsanlar telaş yapmıyor.
Herkes artık deprem olduğunu anladı ama tek heyecan yapan kişi Türk olan ben ;)
Çoktan camdan, kapıdan atlamış kaçmam gerekliydi bizim yapımız bu :))
Direk karşı binaya baktım. Gözlerimin bebekleriyle deprem ölçüsü yapıyorum:)
Gerçekten depremse bu binalar oynar az da olsa değilmi? Cidden de depremmiş yaaa..
Karşı bina yer değiştiriyordu resmen. Bir sağa bir sola oynuyordu!
Bunu da test edip, kanâta vardıktan sonra sessiz ve sakin adımlarla ama bir o kadarda da hızlı adımlarla asansöre doğru yöneldim.
Bir de neyle karşılaştım dersiniz??
Meğersem asansör deprem anında kendini kilitliyormuş! Hemen asansörün dibindeki puf'a çömeli verdim.
İki elimle yapışmışım puf'a tek yabancı da benim.
Japon misafirler bana bakıp heyecan yapma bir şey yok, bina sağlam diyorlar ama kime diyorsun?
Ben ki depremi hiç eksik olmayan, iki tıkırtı da binaların yerle bir olan ülkeden gelmişim! Japonya'ya gelmeden 2 sene önce Ağustos depreminin acılarını sırtlayıp gelmiş insanım! Gelde anlat, teselli et beni bina sağlam korkma canım de..


Ama şunu söyleyeyim size, bu deprem en uzun yaşadığım bir depremdi!
Sanırım 5-7 dakika kadar hiç durmadan sallanıyorduk.
Hani çok deprem görüp geçirdim ama en fazla 2 dakika sürmüştü onlar.
Bu bitmek bilmiyordu. Ayağa kalk başın dönüyor!
Sanki gemiyle seyahat edermiş gibi yer ayağının altında gibip geliyordu sürekli.
10 dakika kilitli kaldı asansörler. 10 dakika sonra elemanlar asansöre bizi sırayla, sükunet içinde bindirdi. İndik zemin kat'a. Hemen arkadaşlarımın yanına gittim.
Herkesin eli ayağı titremiş. Özellikle de istanbuldan gelen türkler.
Biz yıllardır japonya'nın da depremine alışık olduğumuz için onlar kadar değildik.
Adamlar kendini sokağa atmış o an. Yeni dönmüşler otele.
Benim arkadaşlarda beni merak etmişler deprem boyunca ortalıkta yoktun neredeydin diye.
Dedim en üst katta rehin kaldım napayım;(

Biz deprem oldu bitti sandık! Bulunduğum yer otelin lobisinin balkonuydu.
Lobide ki dev ekran tv'den birşeyler görünüyor ama kafa basmıyor.
Çöplük gibi, kaza gibi, yaralılar gibi büssürü şey çıkıyor televizyona ama sıradan haber sandım.
Akşam eve gittiğimde TV açtığımda ne göreyim! Benim yaşadığım asıl deprem bölgesinde yaşanılanların yanında karıncanın ayağının parmağı anca edermiş!
Aman Allahım cehennemin tatpikatı gibi bir şeydi bu gördüklerim..

8 Mart 2017 Çarşamba

Bir japonun günlüğü (söyleşi)

Arada bir Türkiye'de yaşayan japonlarla söyleşi yapmak istiyorum ne dersiniz? :)
Türkiye'deki zorluklarından, yaşadıkları kötü deneyimlerinden, sevdiği sevmediği şeyler nelerdir çok merak ettiğimiz konulardan bahsetmek istiyorum.
Hep japonyadan bahsediyorum, japonyayı, güzelliklerini, sistemini anlatıyorum.
Ya japonların bizim ülkemizde görüp, geçirdikleri, düşünceleri nelerdir hiç düşündünüz mü?
Onlarda bizim ülkemiz de yabancı.
Hani onların memleketinde bize 'Gaijin' diyorlar ya işte bizim ülkemizde de onlara 'Gavur' diye bir lakap takmışlar!
Gavur olunca insan olmuyor değilmi? Onlarda bizim gibi 3 kuruş maaşla geçim sağlamıyor?
O Ortadoğu'dan gelen petrol trilyonu, bir yediği önünde yemediği yerlere, masalara saçılmış sözüm ona müslüman yabancıları kastetmiyorum.
Göbeği patlayana kadar yiyip, yedikten sonrada sofrayı ayağıyla itenler değil konumuz. Allah din de imanda vermiş ama insanlık vermemiş müslüman onlar!

Bugün ki sohbetim 10 yıl önce eşinin iş dolayısı ile türkiye'ye taşınmak zorunda kalmış bir eş.
Aynı benim gibi :) Eşi gemi mühendisi Tuzla'da tersane üniversitesinde öğretim görevlisi.
Öğretmenlik maaşıyla geçinen bir çift. Yumiko san çalışmıyor.
Eşinin aldığı maaşla kıt kanaatla geçiniyoruz diyor.
Eşi okulda İngilizce eğitim verdiği için Türkçe öğrenememiş.
Hanım da çat pat kendini görecek kadar Türkçe anlıyor.

Türkiye'de sizin için en çok ne sorun oldu diye sorduğumda ilk cevabı yüzünü asarak ev dedi.
Nasıl yani diye sordum? 10 yıl içinde tam 8 kere taşındıklarını söyledi!
Şaşırdınız değilmi? Ben şok oldum.. Nedenini sordum, sadece bir evde 2 sene kaldık..
Onun dışında her sene evden atıldık diye cevap verdi.
Hani gürültü mü? Kira geciktirme mi? dememe kalmadan kendisi hemen kiramızı gününden önce öderiz, çoluk çocuk gelen gidenimiz yok dedi. Başladı anlatmaya...


İlk evsahibimiz bizden sürekli toplu kira istiyordu.
Şu çocuğum kaza geçirdi 3 aylık kirayı peşin ver, başıma bu geldi şu kadar kira peşin ver diyordu. Yalan konuştuğunu biliyorduk ama derdimizi anlatacak ne dilimiz vardı nede yardım isteyecek bir dostumuz. Mecburen veriyorduk. Veremem diyince çıkın ozaman diyordu.
Baktık olmadı başka eve geçtik. Yine depozito, nakliye, abonmanlık falan büssürü para.
3-5 ay iyi gidiyor bir baktık ev sahibi evi satmış bizden habersiz.
Yeni gelen ev sahibi bizden depozito istiyor. Kalacaksanız şu kadar depozito ver diyor.
Eski ev sahibi depositomuzu vermiyor. Olmadı ordan çıktık.
Yine ev değiştirdik bu sefer kontratı okuyamadığımız için kontratta % kaç yazıyor bilmiyoruz ama ev sahibi zam zamanı gelince bizden %35 zam yapmamızı istiyor.
Yapmazsan çık diyor. Bir üstümüzde ki kiracı 600 TL ye oturuyor biz 1.000 TL ödüyoruz.
Her yıl %35 zam bize çok ağır geliyor.

Kadın anlattıkça inanın yerin dibine geçtim!
Ben utandım.. Kanunen bir kiracıya %10 dan fazla zam yapmak yasak.
Bu insanlar karşılarında dili dişi olmayan bir yabancı bulmuş parmağında oynatıyor resmen!
Bu yıl 10. Ayda yine zam zamanı geliyor sanırım yine taşınıcaz diye üzülüp duruyor.
Bende bir ev sahibiyim. Kiracının kontratında her yıl %10 zam yazıyor ama ben kusuratlarımı almıyorum. Yeterki iyi bir insan otursun evimde istiyorum.

Diğer bir sorunları ise 10 yılı doldurmuş bu insanlar.
Hala her yıl vize başvurusunda bulunuyorlarmış...
Japonya'da iş, okul vesilesiyle vize alanlar 1-1-3-3-3 vize alır.
Bu süre içinde 10 yılı doldurdunmu süresiz vize hakkına sahip oluyorsunuz.
Dilin dişin ırkın ne olursa olsun kanunen bu hakka sahipsin.
Evlilik vizesi alanlar 1-1-3 gibi alıp daha kısa sürede bu hakka sahip oluyorlar.
Ama Türkiye sisteminde sınırsız oturum almak daha güç ve meşkalet isteyen bir sistemle yürüyormuş.
Şimdiye kadar çoktan süresiz vize almaları gerekirdi..
Her yıl büssürü evrak doldurmak zor geliyor artık diyor.
Her sene kanun değişiyor. Bir kanun bu sene böyleyse seneye başka olmuş diyor.
En azından Japonya gibi 3 yıllık verseler?

Hani zor geliyorsa ne işi var burada beğenmeyen dönsün ülkesine diyor olabilirsiniz.
Ekmeğin neredeyse sen oradasın! Önüne hiç bir engel geçemez.
Allah rızkını nerede açmışsa alın terinle kazanıyorsan alacaksın.
Suriyeliler gibi sözde savaştan kaçmışlar ama kolunda çanta, gözünde gözlük çarşı pazardan çıkmıyorlar.
20'lik delikanlıları bizim Beşiktaş'ta, Taksim'de cirit atarken bizim 20 lik gençlerimiz onların ülkesinde savaşta. Kimse ülkesinde savaş çıksın, iltica edeyim demez, istemez.
Gelmesinler, defolup gitsinlerde demiyorum ama geldikleri, ekmeğini yedikleri ülkenin insanlarına da bu japonlar gibi saygı duysunlar.
Son zamanlarda mahalle kavgalarıyla haber olmaya başladılar.
Türkiye eğer göçmenlik kanunu sıkı tutuyorsa bunları görmeleri gerek!
Ülkesine, mevkisine ve geliş nedenlerine göre belirlesin bu kanunları.

4 Mart 2017 Cumartesi

Japon millet vekili mütevazı evi.

Japonya'da misafir ağırlama kültürü büyük ailelerde var sadece.
Türkiye'deki gibi misafire ziyafetler hazırlamak, sohbetler etmek şimdilerin anneleri, babaları hala devam ettiriyor..
Bir yabancı olarak bu tür büyük ailelerle dostluk kurmak, gidiş geliş yapmak şans ister.
Her japon, bir yabancı ile dostluk kuramaya biliyor.
Hele ki bu insanların dili sadece japonca dışında bildiği tek İngilizce kelime "veru aru yu furomu" veya "havu aru yu" dan başka değilse yakınlaşmaktan çekinirler.
Eski insanlar, çocuklarının veya yakın akrabalarının tanıştırdığı, kendi dilini konuşabilidiği bir yabancı ise hemen kaynaşabiliyorlar.
Kalplerini ve kapılarını sonuna kadar açıyorlar sana.

Japonya'ya taşınıp, tedavi maksatlı tanıştığım baş hemşirem miyokomun sayesinde kalpleri altın gibi değerli ablasının ailesiyle tanıştım.
Yılda iki kere beni evlerine davet ederler.
Annemin ilk japonya'ya geldiği bir dönemde yine bizi ağırladıkları gün çektiğim çok güzel bir video ile size o günün hatırasını göstermek istiyorum.
Ozamanlar evin en büyüğü olan babaannede yaşıyordu.
Vefat etmiş eşi için nasıl dua ettiğini de şans eseri videoya kaydetmiştim.
Bu aile osaka'nın ikeda semtinin belediye meclisi üyesi.
İkeda'da çok sevilen, köklü bir aile oldukları için her yıl seçimleri kazanıyor.
İkeda'nın yarısı bu aileye ait ama mütevazı evlerini gördüğünüzde çok şaşıracaksınız :)
Bizde millet vekili birinin evini düşünün, birde bu millet vekili evine bakında örnek olsun bizim vergimizle burnu havada millet vekillerimize!



Yazımın başından beri büyük aile, büyük aile diyip durdum.
Büyük aile derken mevki veya paradan bahsetmiyorum. Yalnış anlamayın.
Japonya'nın %70 gibi bir kesimi çekirdek aile olarak hayatlarına devam ediyor.
Japonlar lise bitip, üniversiteye veya hayata atıldığından itibaren evden ayrılır.
Artık kendine bir ev ve aile kurma zamanı gelmiş demektir.

Japonların %30 gibi çok az bir kesimi ise şehir merkezine yakın, köklü bir aile olan, kendi müstakil evi, bahçesi ve tarlası gibi bir çok malvarlığı ve çevreye sahip olan ailelerin çocukları kolay kolay evden ayrılmazlar.
Tam aksine eve yeni gelen gelin, damat ve torunlarla daha büyük bir aile olurlar.
Aynı ev içinde 4 nesil bir arada yaşarlar.
Yaşarlar ama öyle 2+1 gibi 3-4 odalı ev değil tabiki bu evler.
Animelerde, çizgi filmlerde gördüğümüz gibi çok geniş araziler üzerine kurulmuş 100~150 metre karelik, alt katı 2+1 üst katı en az 4-5 yatak odalı ve en az 50 yıllık tarihi evler oluyor.

Bu videodaki evimizde babaanne, anne/baba, gelin, damat ve torunlar hep birlikte yaşıyor.
Evin annesi, hiç işim bitmiyor diyor ama büssürü de hobisi var:)
Masada gördüğünüz toprak tabakların hepsini anne kendi elleriyle gittiği kurslarda yapmış.
Şuan 67 yaşlarında ama beş dakika oturmuyor. Evin tüm yükü annenin üzerinde.
Bizim anneler 40 oldumu, kızı bulaşık yıkama, yumurta kırmaya başladımı evi yavaş yavaş çocuğun üzerine yıkıp kendi köşesinde oturmayı tercih ediyor.

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz