18 Ocak 2016 Pazartesi

Japonya'daki ilk bisikletim:))

Japonya'da yürüyen insan o kadar azki 10 kişiden birini yürürken görürsünüz ancak:)
O da trenle uzaktan iş veya bir görüşme için gelmiştir.
Onun dışında evi, okulu, işi yakın insanlar, kesinlikle yürüyerek bir yer den bir yere gitmiyorlar.
Bunu izlenimlerim sonucunda öğrenmiş bulunmaktayım.
Hatta eşim bile bisikletiyle gidiyor işine.
Yürüyerek yarım saatte gideceği işe, bisikletiyle 8-10 dk arasında varıyor.
Bana sürekli sanada bisiklet alalım demelere başladı.
Çünkü her sabah bir saat çocuğu kreşe bırakıp gelen sadece ve sadece benim.


Ve sorkanır oldum artık:) arada bir de sen götürsen demelere başladım:)
Kreş'ten sonraki yürümelerim, çevreyi öğrenmelerim, her gittiğim yerde buldugum ucuz meyve sebzeleri taşımam cidden zorlamaya başlamıştı beni.
Yine eşimin izinli bir gününe denk getirerek bisikletçiye gittik. .Çok şirin küçük, alçak, tam benim boyuma uygun bu bisikleti aldık getirdik. Paketini açıp kurduk. Sıra geldi sürmesini öğrenmeme:)
BECEREMİYORUM.
O gün bütün gün bu parkta bisiklet çalıştım.
Dizlerim, ellerim yara bere içinde kaldı. Artık acıdan bıraktım.
Eh az çokta üzerinde durmaya başladım:) 
Ama bir hafta hiç aksatmadan her sabah eşimin iş saati gelene kadar çalıştım.
Önce kesinlikle bu parkta öğrendim çıkmadım yola, caddeye.
Yine devam ettim bir süre oğlanı yürüyerek götürmeye.
10 gün boyunca her yerim yara bere içinde sürmeye başladım ufaktan ufaktan.
Yola çıktım, sokakları yavaştan turladım.
Sonra tek başıma caddeye çıkmaya başladım. Sanki araba sürüyormuşum gibi korkuyordum. Ya birine çarpıcamda ona zarar vericem de hastanelik edicem diye:)
1 ay'a yakın sürdüm bu şekilde ve artık ustalaştım :)
Çocuğu önüme oturtum götürmelere başladım.
Çocuğu bıraktıktan sonra bir saat ileri, bir saat sağ, bir saat sol derken artık bizim semti Naniwa'yı değil
Bizim şehri Osaka'yı gezip öğrenmelere başladım.
Bu sefer değişik mahalleleri, kapalı çarşıları, semtleri öğreniyordum.
Bir semt vardı ki beni çok etkilemişti.
Osaka'nın en ücra yeri sarhoşun, berdoşun, sokakta yatanların, fakirlerin mahallesiydi "Nishinari" mahallesi. Sonraları iyi kötü anılarımın geçeceği varoş mahalle:) ileride anlatacağım oralarda neler yaşamışım!

Beni çeken kısmı aynı Türkiye'ye benzemesiydi.
Sokakta insanlar oturuyor, kapının önünü süpürüyor, camdan cama sohbet ediyor, karşıdan karşıya çamaşır ipiyle çamaşır serilmiş.
Sabah bütün evlerin önü yıkanmış, süpürülmüş.
Bu varoş semtinin kapalı çarşısı bizim zengin, üst kademe ve turistin akın ettiği "Shinsaibashi Shoutengai" çarşısı gibi değil!
Bildiğiniz kahvehanesi, mahalle lokantası olan,
herkes birbirini tanıyıp selamlaşan küçük samimi bir semtti. Sağlı sollu herkes bana selam veriyordu.
Osaka'nın ilk yerleşim yeriymiş burası. Ama günümüzün Japonya'sının, o teknoloji ülkesinin Japonya'sı değildi sanki burası.
Marketi bile mahalle bakkalı, manavı aynı bizim manavlardandı!
O günden bu güne ay'da bir kesinlikle uğradığım, Türkiye özlemim baskı yaptıkça dolaştığım bir semt olmuştu benim için.
Hiçbir şeyleri değişmemiş. Tam 60 yıl önceki Japonya'yı orada bulabilirsiniz.

2 yorum:

  1. Bugün hesabınızı instagramda gördüm ve kitap gibi bloğunuzu okumaya başladım,cidden kücük bie cocuk gibi hayatı yeniden öğeenmişsiniz azminiz ve sabrınız cok güzel,ben okurken değişik duygular hissettim diğer yazıları da arka arkaya kiyap gibi okuycam,iyi günler💗

    YanıtlaSil

Duygularını bizimle paylaşmak ister misin

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz