17 Ocak 2016 Pazar

Japonya'da oğlanı kreşe verdik..

Japonya'ya geleli 3 ay olmuştu. Biz'e 3 ay değil de 3 yılmış gibi gelmişti:)
Çok şükür patronun boş bir vaktine getirdikde belediye'ye gidip kreş araştırmaya başladık.
Bizim evin çevresinde açık yer kalan bir tanesini bulduk. Kreşin "Naniwa Dai ichi Hoikusho-浪速第一保育所". Sonunda oglanı kreşe yazdırdık. Oğlan sevinçten uçuyor.
Artık çevresinde 3 aydır görmediği çocukları görecek. Arkadaşları olacak.
Yürüyerek evden yarım saat uzaktı. Sabah 9'dan akşam 4'e kadar kalabilecekmiş.
Çalışan anneler için, sabah 7 akşam 7 e kadar.
Bir kere patronun hanımı götürdü bizi. Okul yolunu öğretti. Ondan sonra'da eşimle dümdüz bir yoldan sağa ordanda ileri gidip köşedeki okulu görünce sola derken artık tek başıma çocuğu götürüp getirmelere başladım.
Sabah 7'de kalkıp, kahvaltısını verip, üzerini giydirip hazırlayıp çıkmam saat 8:30 buluyordu.
Sonra elinden tutup evin önünden ışıkları geçip, ilk soldu, burdan dümdüzdü sağdı diye diye hem evin etrafını, hem az ilerleri, hem de tek başıma sokağa çıkmayı öğreniyordum.
Çocuğun okulundan içeri girerken kapıda öğretmen karşılıyor herkesi.


Yabancı ve sıfır japonca olduğumu bildiği için sağolsun benim için hemen koşturup bir öğretmen ayarlıyorlardı.
Dille anlaşamıyorduk:)
Bana sürekli kağıta resim yazarak birşeyler anlatıyorlardı:)
Bende resime bakınca o günkü aktiviteleri veya çocuk için istedikleri neyse hepsini o şekilde anlamaya çalışıyordum.
Bir de cebimde, kolumdaki bilezik kadar değerli, Türkiye'den getirmiş olduğum cep sözlüğüm vardı.
O yıllar akıllı telefonlar; iPhone, Android, dijital dil çeviriciler falan yoktu!
Çizdikleri resimleri anladığım yerlerden kafamı sallıyordum.
Anlamadığım olduğunda diliyle anlatmaya çalışıyordu o zaman da devreye cep sözlüğüm giriyordu.
Tek tek harfleri sözlükten seçip gösteriyordu sınıf öğretmenimiz bana.
Çocuk için el havlusu eksikmiş, diş fırçası lazımmış, fazladan üst baş istiyor falanlar filanlar her gün birşey birşey söyleyip duruyorlar.
Ayda bir gezmeye giderler. Her gezi için sırt çantasına koyulacaklar için uzunca bir liste tutuşturuyorlar elime.
ANLAMIYORUM. Resmen bu notlar, bildirimler kabusum olmuştu!

Baktılar olmayacak, sınıf öğretmenlerimiz ne yapsak, etsek diye düşünerek benim getirdiğim sözlüğe benzer "Japonca-Türkçe" el sözlük ve kolay çeviri kitabı almışlar:) Bana verecekleri listenin altlarına bir gün önceden çalışıp buldukları türkçe açıklamaları ekliyorlardı.
Bazılarına da resimler çizip, hazırlanıp veriyorlar:)
Onların da benim de işim kolaylaşmış oluyordu.
Çocuğu teslim ettikten sonra vaktim bol bol olmaya başladı.
Okulun etrafında iki adım oraya, bir adım buraya, şu sokağın başına kadar, şu köşeye kadar diye diye az çok okulun yolunu da etrafını da öğrendim biraz. Ev'e gelip oturup biraz temizlik, yemek yaptıktan sonra çocuğu alma saati geliyordu hemen gidiyordum.
Sabahları çocuğu bırakınca zamanım çok oluyordu, evde yapacak birşey yok adam işe gitmiş oluyor sıkılıyordum tek başıma.
Eve gelip içeri girmeden, bizim evin yan sokağına girip yolun sonuna kadar gidip ne var ne yok bakınıp öğreniyordum.
Evin önünden sağa doğru dümdüz yürüyüş yaparak yolun sonu, ordan aynen hiç saptırmadan geri dönüp bu seferde sol yolun sonu derken, bayağı bayağı semti öğrenmeye başlamıştım. Gittiğim gibi sabit şekilde geri dönüyordum ki kaybolmayayım:) Ha! Giderken de tedbir amaçlı kendime belirli işaretler koyardım:) Şu sarı binayı ezberle, şu tabelanın şeklini ezberle, şurada bir park var burdan tekrar geçicem unutma gibisine kendimce yolu işaretliyordum:) Şimdiki gibi telefon yoktu ki olduğum ya da geçtiğim yerin resmini çekip hatırlayayım! İnanır mısınız! O zamanlar bir fotoğraf makinesi bile lükstü bizim gibi alt tabakalar için. Hala şaşırıyorum bebeklik, çocukluk ve gençlik resimlerim çok var ne hikmetse:) eşten dosttan buldukça çekmiş ailem sağolsunlar. Albüm Japonya'da olsaydı size bebeklik resimlerimi de paylaşırdım:) hatta oğlana söyleyeyim bana göndersin İstanbul'dan:)

Neysem işte, eskiden küçük marketlerden bir sütü 250 yen'e, bir paket ekmeği 200 yen'e, bir elmayı 100 yen'e alırken, her gittiğim yön de biraz daha büyük market, biraz daha büyük manav, biraz daha ucuz meyve sebze bulur oldum.

İlk geldiğimizde bir poşet alışveriş 5 bin yen tutarken, artık 3 poşet alışverişe verir oldum o paraları:)
250 ye aldığım bir paket süt 150 yendi oralarda.
200 yen olan ekmek 90 yendi.
Bir elmayı yüz'e alırken uzaklardaki marketlerden bir pakette 5 tanesi 350 yen'e alıyordum.
Eve bulunduğum bu katkılar beni çok memnun ediyordu.
Dil bilmiyor, çalışmıyor, para kazanmıyordum ama eskisine oranla mutfak masraflarımızı yarı yarıya düşürmüştü bu gezintilerim.
Dil yok nasıl yapıyordun alışverişi diye soracak olursanız cebimdeki altın cep sözlüğümün canı sağolsun, üzerimde çok emekleri vardır:)
Çocuğu artık kreşe bıraktıkça oralara alıştıkça ben gezmeleri her geçen gün daha da arttırdıkça bana yetmez olmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Duygularını bizimle paylaşmak ister misin

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz