27 Kasım 2022 Pazar

Japonların geri kalmış evrak sistemi

Eve taşınalı bir hafta oldu. Hala belediye’ye gidip adres bildirimi yapamamıştım. Bugün gideyim de adres bildirimi yapayım dedim ve belediye’ye gittim. Kendimi ev reisi olarak yazdırdım. Bir de kızım yanımda diye ekleteyim dedim. Belediyedeki memur bu çocuğun sana ait olduğunu ıspatlayan bir evrağın var  mı? doğum belgesi de olur demez mi! İkimizin de Japon kimliklerini çıkarıp bak ikimiz de Türk’üz, soy isimlerimiz aynı, onun anne kısmında benim ismim var, daha nasıl ıspatlayabilirim dedim..

Bunun yeterli bir delil olmadığını, doğum belgesini getirmemi istedi. O zaman doğum belgesini siz çıkarın, bu çocuk bu şehirde, bu semtin hastanesinde doğdu. Bu belediye’ye doğum kaydı yaptırdık dedim. Ah! öyle mi biraz bekleticem sizi diyip gitti. 10 dakika sonra gelip eğilerek malesef arşivlerde kaydınız çıkmadı diye özür diledi. Ya nasıl kayıt olmaz? daha 13 yıl önce buraya doğum kaydını yaptırmışım, bilgisayardan olmasa da dosyalardan bulun desem de imkansız bir şey istediğimi anladım.

Türk konsolosluğuna dilekçe göndererek Türkiye’den doğum belgesini çıkartmam gerektiğini söyledi. Hemen konsolosluğu arayıp doğum belgesi için dilekçe nasıl çıkarabilirim diye öğrenip, boş bir kağıda “Aile nüfus bilgilerini” talep eden bir dilekçe yazdım. TC kimlik numaramı, İsim, soyisim, Japonya telefon numaramı ve adresimi yazıp içine de 1.200 yen evrak ücretiyle geri belgeyi postalamaları için pul yapıştırılmış boş bir zarf koyup postaladım.

Gitmesi, evrağın elime ulaşması 1 haftayı buldu. Japonya’daki Türk konsolosluğundan başvurduğum için otomatikmen japonca olarak geldi. Hemen belediye’ye tekrar gidip, o kağıdı vererek kızı adresime naklettirdim.

Japonya’da çocuklar ortaokul mezuniyetine kadar devletten aylık çocuk parası alıyoruz. Kız da henüz orta 2’ye gidiyordu. Japonya’ya döner dönmez babasının adresine kaybolduğumuz için çocuk parası da babasının banka hesabına yatırılıyordu. Babasının oturduğu yerin belediyesiyle kendi belediyemiz farklıydı. İki belediye arasında bir hafta boyunca defalarca git gel yaptıktan sonra çocuğu da kendi adresime naklettiğim için çocuk parasını kendi üzerimden çekmeye başladım.

Babası buna bir hayli sinirlendi. Çocuk parasını kendime aktardığım için mesajlar yağdırıyordu. Çocuk benle yaşayacağı için o paraya ihtiyacım olduğunu dedim. Zaten her ay yatmıyor. 2-6-10. aylarda yatıyor. Yani 3 ay da bir. Ama damlaya damlaya göl olur misali bana faydası olacak o paranın.

Çok şükür ilk tam maaşımı aldım.. Artık bankamda o ay beni rahat rahat idare ettirecek kadar param olmuştu. Bir gün bile tatil yapmadan çalıştığım için bir hayli fazla yatmıştı. Hemen ihtiyacım olacak kadar çekip, kızı da yanıma alarak Gyoumu süper market’e alışverişe gittim. Ne istersen al! Evin ne ihtiyacı varsa koy arabaya dedim. 10 bin yenlik alışveriş yapmışız. Erzakları eve zor getirdir. Bin şükür ki dolabımız tıka basa doluydu. Erzak dolabımız da var, ona da kuru baklagillerden ne varsa alıp koyduk. Tuvalet peçeteleri, el havluları, banyo havlusu, ucuzundan ikinci el eşyacısından çamaşır makinesi, temizlik malzemesi alıp evi tıka basa doldurduk.

3 bin yen malzemeler, 10 bin yen de çamaşır makinesi tuttu. Getirip kurdular hemen çamaşır yıkadık. Evin altında çamaşırhaneden idare ediyorduk iki haftadır.

Eşim sürekli mesaj göndermeye devam ediyordu. Bu mesajların ardı arkası kesilmiyordu. Artık iş tehdite dayanmıştı. Öyle şeylerle beni tehdit ediyordu ki tedirgin olmaya başlamıştım.

Evden ayrıldım ayrılmasına fakat bu sefer de evden ayrıldım diye beni türlü sebeplerden dolayı tehditler ediyordu.

ilk tehdit ettiği şey parasızlıktı. “Sen koca parası yemeğe alışıksın 2 ay zor dayanırsın, geçinemezsin, tek başına evi göremezsin, ev geçindirmek kolay değil, yarın öbür gün kapıma dayanırsın, kiramı ödeyemiyorum, faturamı ödeyemiyorum diye kapıma gelirsin” demelere başladı. “Aklını başına topla! ayrı ayrı iki kira vermeyelim, git kafana göre büyük bir ev tut oraya geçelim, geri zekâlısın, niye ayrı ayrı kira ödeyelim” diye baskı yapıyordu.

Benim derdim ne faturaydı ne de kira! Benim derdim uzun yıllardır bana çatık kaşlarla azarı basan bir kocayla ömür sürmemekti. Benle konuşurken düşmanıyla konuşuyor gibiydi. Sırtını dönüp ikinci yüzünü göstererek sesini kısıp, güler yüzle başkalarıyla konuşurken neden bana o yüzünü göstermiyordu? Her isyan ettiğimde de ben kimin için çalışıyorum yaaav, karnınızı doyuruyorum. Sanki karıya kıza mı gidiyorum diye susturuyordu. Herşey paraymış gibi, her şey sadece karın doyurmakmış gibi kendini öyle avutuyordu. İnsan gibi muamele görmek, güler yüz, tatlı dil, kısık sesle hal hatır sormak, gününün nasıl geçtiğini sormak, varsa bir sorunu seni suçlayarak değil de destek olarak sohbet etmek de bir görev olduğunu hiç bilmedi.

Bir şey anlatmaya korkuyordum. Kim ne yaparsa yapsın hep suçlu beni ilan ediyordu. Hiç destek verip sen haklısın demezdi. En ufak sorunda bile sorunlu olan taraf bendim.

Yolda yürürken bile varacağımız yere kadar da en az 50 kez azar işitirdim. “Niye insanların üzerine üzerine yürüyorsun, niye ortadan yürüyorsun, niye sağdan yürüyorsun, niye soldan yürüyorsun, niye insanlara çarpıyorsun, niye adama yol vermiyorsun,” ya ortadan da yürüsem soldan da yürüsem yol doluysa haliyle çarpışıyoruz. Ben çarpıyorsam eğer karşı tarafın hiç mi hatası yok? Yan yana onunla bir yere gitmekten nefret eder olmuştum. Ya bir insan eşiyle bir yere gitmek istememesi gibi kötü bir şey yok. Ona göre kendisi doğru yürüyor, ben hep yanlış yürüyordum.

Arabayla bile bir yere gidene kadar sağ koltukda beynimi si…. di. Araçta bile tartışırdık. Az sus allah aşkına yaaa. Trafikte tek hatalı sürücü ben miyim? O yanımdayken araba sürerken elim ayağıma dolanırdı. Ya bari burada bir şeyimi beğen! Yok o da hatalı.

20 Kasım 2022 Pazar

Japonya’da yeni ev, yeni hayat

Eşim o gece hiçbir şey ne söyledi ne de yaptı. Sanırım evden 2 saatliğine de olsa uzaklaşmam işin ciddiyetini anladı. Ama ne faydaki ben bunca şeyin üzerine hiçbir şeyi ne unutabiliyorum nede affedebiliyorum. Bitmiş bir evliliği yıllarca sürdürmeye çalışıyorduk. Çocuklar büyüsün diye sabırla beklediğim gün bugündü. Artık sabredecek bebeklerim yoktu. Birisi okulunu bitirmek üzereydi diğeri ise kocaman genç kız çağına gelmiş. Ne için sabredecektim ki artık? hani çocuklar 3-5 yaşlarında olsalardı evet bu şekilde ayrılsaydım hem dışarda çalışıp hem de çocuklara yetişmem imkansızdı.

Ertesi sabah oldu, kız okula gitmeden beş dakika konuşma firsatımız oldu. Ben 2:30 gibi eve döneceğimi, kendisi ve eşyaları o saatte hazır olmasını söyledim. O okula bense işe gittim. 2:30 gibi işim bitti. Arayıp hazır olup olmadığını sordum. O da “Ben hazırım ama çok eşya var, bunları bisikletle veya taksi tutmakla gitmez” dedi. Ne yaptın? ne eşyası bu? iki valizle geldik Türkiye’den! bir taksi tutup giderdik dedim.

Okuldan geldikten sonra babası kızını aramış. Evde eski ve küçük buz dolabını, mikro dalga fırınını, tencere, tabak, küçük 15 inç  televizyonu bize vermiş. Kız saydıkça ben şaşırdım. Niye verdi bu şimdi? kendisi ne kullanacak?

“Babam, siz bunları tek başınıza götüremezsiniz m…. amcan gelip sizi alıp yeni evinize götürecek” demiş. Eşyalar vermiş, arkadaşını taşınmamız için ayarlamış. Ben hayretler içerisinde eve geldim ki cidden de evin ortası göç alanı gibi. Benim kafamda sadece 2-3 valiz, bir şekilde gideriz bugün diye planlar yaparken evin temel ihtiyaçları da çıkıverdi.

Arkadaş saat 5 de müsaitim gidip alırım demiş. Biz de 5’e kadar evde bekledik. Sonra babası aradı kızımı “m… amcan geldi aşağıda binanın önünde bekliyor, eşyaları yavaş yavaş indirin” diye mesaj atmış. Bizim de gücümüzün yettiğince çoğunu sürükleye sürükleye indirdik. Sağolsun arkadaşta doblo tarzı arabasına yerleştirdi. Bir tek buzdolabı kaldı ortada. Ne kız ne de benim gücüm yetmedi onu indirmeye. Sağolsun kendisi de geldi 3 kişi indirdik, yerleştirdik arabaya.

İçimizde ne bir sevinç var, ne de bir üzüntü. Karma karışık duygularla evin kapısına kiliti vurup kızımla sıfırdan bir hayata başlamak için yola çıktık.

Eşimin eviyle bizim yeni evin arasında arabayla 15 dakikalık bir mesafe var. Çok fazla uzağa taşınmadık. Hatta dükkana çok yakın bir yere geldik. Eşimin evi dükkandan daha uzak.

Kızımla birlikte eşyaları eve birer birer taşıdık. Buzdolabını da yine üçümüz birlikte çıkarıp yerine yerleştirip arkadaşa teşekkür edip yolcu ettik. Ev dediğim de öyle büyük bir yer değil. Mutfağı içinde tek göz bir oda. Bekar evi diye geçiyor bu apartmanlar. 6 metre karelik bir eve iki kişilik bir aile olduk artık.

Etrafımıza şöyle bir bakındık. Tamam buz dolabımız, televizyonumuz, mikrodalga fırınımız var ama ne oturacak tek bir sandalye, ne kanepe nede gece yatacak yatağımız var. Ayakta kalakaldık öylecek.

Buz dolabını bir süre bekledikten sonra fişini taktık fakat o da tamtakır, hiçbir şey yok içinde. Ben işten, kızımda okuldan gelmişiz. O yine evde kendi karnını doyurmuş ama ben bir şey yememişim. Yine peynir, zeytine devam:)

Çok yorulduk, oturmak veya uzanmak istiyoruz ama yer sadece halı kaplama. boş yerde oturduk. “Ee ne yapıcaz bu gece” diye sordu bana çocuk! Nerde yatıcaz? ne yorganımız var, ne yastığımız. Altımıza serecek bir yatağı bırak bir çarşafımız bile yoktu.

Hala cüzdanımda 40 bin yen duruyor. İnternetten baktım, eve en yakın ev mağazası “Nitori” diye bir mağaza vardı. Bir de Conan diye bir avm mağaza var. Gel bakalım yer yatakları ne kadarmış? en uygunundan almaya çalışacaz dedim, çıkıp gittik. Conan dediğim yerde çok pahalılardı. Ayrı ayrı satılıyordu. Toplam fiyatını hesapladım 20 bin yen’i buluyordu. Biz de Nitori’ye gittik.

Nitori’de conan’dan daha fazla ev malzemeleri vardı. İyi bir araştırmadan sonra yatak, yorgan setini gördüm. 6’lı baddal boy yatak takımı buldum. Hemde hepsi toplam 10 bin yen’di. Çok uygundu bize göre. Sadece bir yastık eksikti. Ekstra olarak 1000 yen’e de bir yastık alıp bisiklete yükleyip eve getirdik.

İçinde: Yer döşşegi, çarşafı, yorganı, nevresimi, bir yastık ve yüzü vardı. ayrıca bir yastıkla bir yüz daha aldım. Elimde 27 bin yen kadar para kaldı. Markete gittik. En acil temel gıda olarak en küçük boylarından sıvıyağ, tuz, şeker, ekmek, birer tane de domates, soğan, biber vesaire alıp geldik. yatağımızı da serdik, nevresim takımlarımızı geçirdik. Domatesle peynir koyup bir bez parçası üzerine de soframızı serip yemeğimizi yedik.

Huzur!

Huzur!

Huzur!

İlk kez nefes aldığımı hissettim. Korkusuz, tedirgin olmadan, şimdi gelecek tartışacaz, bağırıp çağıracak kimse yok. Kendi evimin hem erkeği hem de kadınıydım! Üzerimden bütün dünyanın yükünü almışlar gibi hissettim. Kızımla ayaklı uçlu yatıp uyuduk.

İlk işimin yeri trenle gidilecek kadar uzak bir yer olduğu için o işe çok fazla gitmemiştim. Çünkü parayı kuruş kuruş harcıyordum. Tren bileti için harcayamazdım. İşyerine de bilet param olmadığı için gelemiyorum diyemedim. Başka bir yere daha işe gittiğimi ve o işimin daha yoğun olduğunu söyleyip haftada bir gün gelebileceğimi söyledim. Onlar da bana bu şubemize çok ihtiyacımız yok, önümüzdeki ay “Kuromon ichiba’da” yeni bir şube otel açacağız oraya geçmeni istiyoruz dedi. O zaman çok sevindim. O şube eve bisikletle 5 dakika. Ben de orası açılana kadar eve yakın olan oteldeki işe gittim. Ama maalesef ki fazla gitmediğim işimin ilk maaşı geldi. O nedenle sadece 40 bin yen yatırılmış. Bir kaç gün sonra asıl maaşım yatacak. Yine kemeri sıka sıka o paranın gelmesini sabırsızlıkla bekledim.

Henüz yedek anahtar çıkarmadığım için iş biter bitmez ondan önce eve varıyordum. Kızın okulu babasının mahallesinde olduğu için bir hayli uzak yere gidip geliyordu. Daha yeni evin belediyesine adres bildirimi yapmadığım için eski okuluna bir süre devam etmesi gerektiğini söyledim. Bir de çok acıkırsan okuldan gelirken dükkana uğra karnını doyur eve öyle gel dedim. Ben her şekilde idare ediyorum zaten ama çocuk ne varlıktan ne de yokluktan anlamıyor.

Bu duruma düşmemizin benim suçum olduğunu, babamdan ayrılan sensin, senin yüzünden oldu diye beni suçlamaya başladı. Hiçbir zaman en basit, en ufak tartışmamızı bile çocukların yanında yapmadığım için hiçbir şeyimize tanık olmadılar. Bu yüzden de beni suçladılar her ikisi de. Sen ayrıldın, sen boşanmak istiyorsun, sen kaşınıyorsun, sen yaptın, sen ettin vs

Hiçbir tartışmamıza tanıklık etmemiş çocuklara bunu anlatmak gibi zor bir şey yok. Yeterki huzurlu ortamda psikolojileri ve kişilikleri bozulmasın diye tekken kavga ederdik. Bir anda da kavga ediyoruz, evden ayrılıyoruz diyince bir şok yaşadılar.

Alıştıra alıştıra, yavaş yavaş yaşadıklarımızı anlatmaya başladım. Uzun bir süredir tartıştığımızı, bir türlü geçinemediğimizi anlattım. Kadınlarla olan sohbetlerinin ekran görüntülerini gösterdim. Bana gönderdiği evden kovduğu mesajları, hakaretleri, tehditleri gösterdim. En sonunda zaten o yağmurlu gecede olanlara da kendisi tanık oldu. Ama gel görki ne desem faydasız. Henüz 13 yaşındaki bir çocuk bunlardan hiçbirini anlayamaz. O duygusal düşünemezdi. Henüz olgun bir yaşta değildi. Zamanla anne ve babasının arasında kalmış bir çocuğa dönüştü. Olmasını istemediğim şey olmaya başlamıştı. Yani çocuğun psikolojik çöküntü yaşadığını hissettim. Her ne kadar da şikayet etmemeye çalışsam da yine de babayla annesinin arasında piyon olmuştu zavallım.

Zaten Japonya’dan Türkiye’ye kesin dönüş yapıp, 3 yıl okulundan ve derslerinden ayrı kaldığı için aradaki 3 yıllık boşluğa yetişmeye çalışıyor. Konuşmada zorlanmıyordu ama kanji’de çok eksiği vardı. Bir anda  henüz öğrenmeden gittiği kanjilerle ders yapmaya başlayınca zorlandı. Üzerine de evdeki sorunlarla başbaşa kalınca çocuğun dünyası bir anda alt üst oldu. Sürekli okuldaki sorunlarıma mı odaklanayım yoksa size mi diye isyan etmelere başladı. İlk okul 4. sınıftan sonra ders görmemişti. Arkadaşları 5. ve 6. sınıf kanjileriyle orta 1’e gidiyordu. bu kadar zorlanacağını tahmin etmemiştim. Ama yavaş yavaş, acelesi olmadığını, onlara yetişebileceğini söyleyerek sürekli onu teşvik ediyordum. Elimden geldiğince de yanında özel konuları açmamaya çalışıyordum fakat babası benim kadar ince düşünemiyordu. Günlük şikayetler, tehditler, bana iletemediği şeyleri çocuğu aracı olarak kullanıp bana mesajlar göndermeleri ister istemez yine de hep aramızda kalmasına sebep oluyordu.

15 Kasım 2022 Salı

Japonlardan bunu hiç beklemezdim

Eşim gece eve geldi. Ben yorganı üzerime çekip susup bekledim. Yine hiç ses çıkartmadan geçip uyudu. Ama yine de içimde bir tedirginlik vardı. Ya cidden bir şey yaparsa? O gece sabahı zor ettim. Sabah olur olmaz kızı okula hazırlayıp birlikte evden çıktık.

Eşimle hiçbir diyaloğumuz olmadı. Sanırım evden çıkmam onu da korkuttu. Bu çıkıp gidecek diye kendisi de korktu bence. Ama bu böyle devam etmez dedim. Aradım arkadaşlarımı onlara dün gece böyle böyle oldu diye anlattım. Zaten ben arayıp sormasam da günlük en az 3 kere yazarlar bana. İyi misin? bir sorun var mı?

Line’da grup kurduk. En ufak bir şeyde hemen haber ver bize dediler. Dün gece onlara gidemezdim. Ne kadar bacılarım gibi görsem de sonuçta japonlar ve japonlar asla evlerine yatılı misafir kabul etmezler. Onlarla nerdeyse günlük buluşmalara başladık. Her gün dakika dakikasına her şeyi anlatmamı istiyorlardı. Parasız olduğumu da bildikleri için bana yemek ısmarlıyorlardı. Sırasıyla bir o ödüyordu bir diğeri ödüyordu. Onlar sayesinde sıcak, taze yemek yemeğe başladım. Hatta her geldiklerinde evden patates, soğan, domates, limon ne bulurlarsa 3-5 tane de olsa poşete koyup getirmeye çalışıyorlardı. Ben de salça olmasa da güzel bir şekilde pişirip yemek yapmaya çalışırdım.

Aradan bir kaç gün geçtikten sonra yine ATM’yi kontrol ettim ve işimin birisinden 40 bin yen yattığını gördüm. O 40 bin yen sanki bana 400 bin yenmiş gibi çok büyük bir para olarak göründü. Yine bir emlakçıya girip ev baktım. Bir kaç ev buldum. Kirası çok uygundu ama depozitosu, emlakçı komisyonu, anahtar değişme ücreti, kefil şurketi derken en ucuz şekilde bile toplam 85 bin yene girebiliyordum. Bende var 40 bin yen. Yalvardım yakardım. 1 hafta sonra maaşım yatacak yarısını o zaman versem olur mu dedim? Olmaz dedi!

Ama ben yine de pes etmedim. Her gün iş çıkışı kızla buluşup birlikte ev aramaya başladık. Her gün 2-3 ev bakıyorduk. Hepsi de birbirinden küçük ama kirası bize uygundu. Tam bir ev begendik. Japon arkadaşlarıma da gosterdim. Gelip baktılar onlar beğenmedi. 10. katta çatı katıydı. Kışın soğuk olur, yağmur girer vesaire iptal ettirdiler.

Yine başaramadım bir ev tutmak bana hayal olmuştu. Arkadaşlar da maaşımı dört gözle bekler oldular. İlk maaşımın yattığını fakat sadece 40 bin yeni yatmış olduğunu dedim. Bu parayla ev tutamıyorum dedim. İkisi de bana yarın buluşalım dediler. Ertesi gün işten çıkar çıkmaz onlarla buluştuk. Bir emlakçıya gidelim dediler. Bu sefer onların istediği bir emlakçıya girdik. Bizim için kirası ucuz olsun dediler. Öyle evlere girdik gezdik ki yaşanılacak gibi değildi.

Bir hafta da bu şekilde geçti. Her gün ev ev dolaşıyorduk. Bie hafta sonunda bir eve gittik. Ben çok beğenmedim ama her iki arkadaşım da bu ev tam size göre dediler. Bu evi tut diye ısrar ettiler.

O ay kampanyalıymış o ev. depozito, kefil şirket ücreti ve 2 ay kira bedavaydı. 11. ayda girersem ilm kira 1. ayda ödeyecekmişim. Sadece emlakçı komisyonu ve anahtar değiştirme ücreti ile toplam 60 bin yen tutuyordu. Bu şans bana bir daha denk gelmezdi, kaçıramazdım bu kampanyayı ama elimde de sadece 40 bin yen var. Hadi evi tuttum içine girdim, o evden çıktım bu çocuğa yemek nasıl bulacaktım? elimdeki tüm parayı kuruşuna kadar eve versem diğer maaşı alana kadar bir kuru ekmek bile alamazdım. Bunu anlattım arkadaşlara.

Sen dur gel anlaşalım, bu evi tut dediler bana. Emlakçıyla birlikte ofise geri döndük. Önümüze sözleşme kağıtlarını koydular. Benden banka hesabı istediler. Onların çalıştıkları bankadan hesabım yoktu. Arkadaşımın biri hemen fırlayıp ben gidip sana hesap açayım dedi. Diğer arkadaşım ha bire bir formlar dolduruyor, yazıyor. Bense mal gibi bir onun gözüne bakıyorum, bir diğerinin gözüne bakıyorum. Ya bunlar bu evi tutuyor ama ben ne yiyip içicem diye içimden kafayı yiyorum.

20 dakika gibi sonra arkadaşım küçük bir kağıtla geldi. Üzerinde benim adım soy adım yazıyordu. Emlakçıya verdi. Ne işe yarıyor, neyin nesi bu kağıt hala bende bilmiyorum. Arkadaş gelene kadar diğer arkadaş tüm formları doldurdu. Çantasından hanko (japon imzası) kaşesini çıkarttı. Tüm kağıtlara tek tek bastı.

Japonya’da ev tutarken birisi size kefil olması zorunludur. Eğer bir kefiliniz yoksa asla ev tutamazsınız. Maaşı veya eşinden dolayı geliri çok iyi olmalı, japon vatandaşı veya sınırsız oturumu olan bir yavancı olması zorunlu. Hankosunun belediye onaylı olması gerekli. Arkadaşımın da eşi çok zengin, o bana kefil olmuş haberim yok. Ben bu kanunu biliyorum ama bir türlü yüzümü düşürüp de bana kefil olabilir misin diye cesaret edip soramıyordum.

Allah razı olsun ben istemeden bana kefil olmuş ki bir japon bunu kolay kolay yapmaz. Ailesinden birine bile kolay kolay kefil olmazlar.

Diğer arkadaşım da çantasını açtı. İçinden bir tomar para çıkarttı, koydu masanın üzerine. O da tüm masrafları karşılamaya karar vermiş. Hem hayretler içerisinde bir sağımdaki arkadaşa bakıyorum, bir solumdaki arkadaşa bakıyorum. Ya şimdi bana ait bir evim mi olacak? İnanamıyorum!

Kira sözleşmesi tamamlandı. Bir japon kefilim ve tüm parayı ödeyen bir arkadaşım var. 1 saat içinde onların beğendiği o evi tuttuk. Sözleşmeyle anahtarları elime verdiler, çıktık kapıya. Dilim resmen tutulmuş bir şekilde bir ona sarıldım bir diğerine. Bir japon asla yapmayacağı şeyi bana yapmış, kefil olmuş. Yine bir japonun asla yapmayacağı şeyi yapmış benden bir beklentisi olmadan bir tomar parayı çıkarıp ödemiş. Ben bu insanlara nasıl bir iyilik yapmış olabilirim ki bu insanlar bana bu iyiliği yapmış olsunlar?

Ev hazırmış. İstersen hemen bu gece taşınabilirsiniz dediler. Hemen kızı aradım. Evi tuttuk, hazırlan hemen eve geçelim dedim. o da toparlandı. Zaten çoğunlukla valizdeydi kıyafetler. Ben eve gelene kadar çoğu şeyi toplamış. Ama öyle bisikletle taşınacak kadar da az değildi. Dedim bunu hemen böyle götüremeyiz. Yarına kalsın artık. O gece yine o evde kaldık.

11 Kasım 2022 Cuma

Japonya’da kadın sığınma evine başvurdum

İşe başlayalı 1,5 ay oldu. Öyle böyle idare ettim. Biz yine mesajlarla kavgaya devam. Artık tozunu o kadar artırdı ki günlük evden çık, kendine bir ev bul mesajarı gelmeye başladı. Hem evden çıkmamı istiyor hem de çevreden aramızı düzeltmeleri için yardım istiyor. Aile baskısı da üzerimde arttı. O ne derse desin ayrılmak, boşanmak yok diye direttiler.

Bir akşam işten geldiğimde komidinin üzerinde 10 bin yen gördüm. 1,5 ayın sonunda ilk kez bana harçlık bırakıp işe gitmiş. Parasızlık o kadar koymuşki bana o parayı harcamaya kıyamadım. Bileziklerimin olduğu yere parayı da koyup sakladım. Kötünün de kötüsü var. Ya bundan beter duruma düşersem diye saklamak istemiştim.

İlk maaşıma çok az bir zaman kalmıştı. O güne kadar bir ev bulmam gerektiğini anladım. İş çıkışı emlakçıya gidip Osaka’nın en ucuz evlerini araştırmaya başladım. Ev var olmasına var ama ya banyosu yoktu yada tuvaleti. Nerde duş alıcam dedim “Mahallede hamam var orada” diyor emlakçı. Bazılarında cidden tuvalet bile yokmuş. Bakkallara gidip girebilirmişim. Kirası da aylık 20 bin yen. Gerçekten de çok uygun ama kadın olarak yaşanmaz o şekilde. Böbrek hastası biri olarak gece muhakkak lavaboya kalkan ben asla yapamam öyle bir evde.

Her gün banka hesabımı kontrol etmek için ATM’ye girip hesaba para yatmış mı diye kontrol etmeye başladım. İzin almayalı haftalar olmuş. Tek bir gün bile izin almadan çalışıyorum. Vücudum o kadar yorulmuş ki bedenen de zihinen de yorgunluktan yaşama sevincim bile kalmamış.

Birileriyle konuşmaya, içimi dökmeye ihtiyacım var. Türklerle bir şey konuşamıyordum. Onlara dedikodu, laf olsun zaman geçsin. Beni gerçek anlayacak dostlarımı aradım. İki kız kardeşim dediğim Japon arkadaşlarıma yazdım. Acilen onlarla buluşmak istediğimi, sıkıntılarımın olduğunu, müsaitlerse bana zaman ayırmalarını rica ettim. Sağolsunlar 2 gün içinde hemen zaman ayırıp buluşma planladık. Bir restoranda buluşup başımdan geçenleri tek tek anlattım onlara. Eşimin evinden ayrılmam gerektiğini söyledim. İlk başta bir şok yaşadılar, olanlara inanamadılar çünkü ailecek hepimizi çok iyi tanıyorlardı. Böyle bir evliliğimin olduğuna inanamadılar.

Onlara bir ev bulup çıkmam gerek dedim ama onlar kabul etmediler. Tek başına yapamazsın, zor olur, biraz daha sabret dediler. Ben sabredecek halim kalmadığını anlatınca o zaman kadın sığınmaya başvuralım dediler.

Arkadaşımla 2 gün sonra işten çıkar çıkmaz bir yerde buluştuk. İkimiz de bisikletle kadın sığınma evine gittik. Oturduğumuz yere bisikletle 30 dakika sürdü. Arkadaşım gitmeden bir gün önce orayı aramış, beni anlatmış, ismimi ve hangi ülke vatandaşı olduğumdan bahsetmiş. O gün için görüşme randevusu almış. Bana yolda bahsetti bunlardan.

Kadın sığınma evine geldik. Yukarı çıkıp zile bastık. İsmimle hitap ettiler. Evet benim dedim. Görüşme odasına aldılar bizi. “Baştan anlat, neden bize sığınmak istiyorsun? Sorunların nelerdir?” dediler. Ben de tek tek onlara anlattım. Eşimle aynı çatı altında yaşayamayacağımı, hayati tehlikemin olduğunu (mesajlarda sürekli tehtit ediyordu beni) ayrı bir eve çıkmam gerektiğini fakat hiçbir birikimim ve cüzdanımda hiç param olmadığından bahsettim.

Bir tane de kız çocuğum var. Birlikte çıkacağımızı, ben tek her yerde idare edebilirim ama küçük bir kız çocuğuyla bir yere sığınamayacağımı o yüzden kadın sığınma evine başvurduğumu söyledim. İlk başta çok olumlu baktılar olaya. Sonra bana “Eşinden şiddet görüyor musun?, Vücudunda herhangi bir fiziksel darbe var mı?” diye sordular. Ben de yok görmedim ve herhangi bir iz yok dedim. Japonya sisteminde sığınma evlerine başvurmanın en büyük şartı eşten şiddet görmek, fiziksel darbeler ve raporların olması gerektiğinden bahsetti. Ben de iftira atamam, eliyle değil ama diliyle psikolojik şiddet görüyorum sadece dedim. Ve başvurum reddedildi.

Bir umutla gittiğim sığınma evinden elim boş döndüm. Kara kara olmayan parayla nasıl ayrı eve çıkabilirim diye düşünmeye başladım yine. Ertesi gün yine kalkıp işe gittim. Öğlene doğru eşim yine hakaretler içeren bir mesajla bu gece eve geldiğimde seni evde görürsem seni vururup, bu gece seni yaşatmam diye mesaj atmış. Ben de bu gece gidicem bir yere diye karar verdim. Bileziklerle bir de yanında 10 bin yen var ya ona güveniyorum. Bir internet cafede odada sabahlayabilirim. Japonya’da en ucuz şekilde sabahlayabileceğiniz tek seçeneğiniz odur.

O gün gök delinmiş, deli gibi yağmur, fırtına var. Göz gözü görmüyor. Eve dönene kadar başörtümden, çorabıma kadar su içinde kaldım. Hemen üzerimi değiştirip kurulandım. Parayla altınları alıp evden çıkacağım dedim. Sakladığım yere elimi soktumki ne bir tane bilezik bırakmış nede o 10 yeni bırakmış. Ne var ne yok hepsini alıp işe gitmiş. Bana da bu gece evde olursan ölürsün diyor.

Zaten psikolojik olarak çökmüş durumdayım. 6. katta oturuyoruz. Şurdan kendimi atsam evde günahsız çocuk var. Ömrü boyunca unutamayacağı bir tramva yaşatmak da istemiyorum. Çantamı alıp kendimi dışarı attım. İlk önce 3 sokak ötedeki bir mini market kenarına gelip oturdum. Cüzdanda para sıfır. Ben bu gece nereye sığınabilirim? Gidecek bir yerim yok ki? Ne yapayım diye yağmur altında su içinde oturup, yağmur gibi ağlıyorum.

Eşim beni aramaya başladı. Ben açmadım tabiki. Mesaj göndermiş. “Gerizekalılık yapma! nereye gittin, dön eve, kız seni merak ediyor. Annem çıktı gitti, nereye gitti bilmiyorum dedi” diye mesaj atmış. Okudum ama cevap vermedim. Peşine türk arkadaşım aradı. Onu açtım. Ondan da bir azar işittim. Çocuk azarlar gibi azarlıyor beni. Eve dönmemi istiyor.

2 saat oturdum market köşesinde baktım olmayacak böyle sabah olmaz dedim. Gittim binaya. Bizim binanın giriş katında çamaşırhane var. İçeride kimse yokmuş. En azından yağmur yok burada dedim, çömeldim bir köşeye. O halime ağlamaya başladım bu seferde. Bildiğiniz haykırarak ağlıyorum. Bu nasıl bir hayat, bu ne biçim yaşam diye. Yarım saat o köşede ağlarken bir anda kız geldi yanıma. Sesimi duymuş. Kim bilir kimler duydu sesimi. Elimden tutup illa eve gel diyor. Babasının bana gönderdiği mesajı okuttum. Baban bana bunu göndermiş. Bu gece yatakta beni öldürse ruhun duymaz dedim. Korkuyorum gelmem dedim.

Kız da “Eğer babam sana bir şey yaparsa karşısında beni bulur, sen korkma gel” diye beni çekiştirip eve çıkarttı. Zaten işten yorgun gelmişim. Bir de kaç saattir yağmur altındayım hemen yatağa girip yorganı çektim.

Gece 11 gibi eşim eve geldi. Ayak sesini duyuyorum. Benim uykum çok hafif olduğu için hemen uyandım ama yorganı tepeme çıkartmıştım.

Youtube Kanalima Abone Olun

Sosyal Medya Kanallarimdan da Beni Takip eddebilirsiniz